Diyarbakır'ın eski şehir yerleşkesi olan Suriçi, beşbin yıldır sakinlerinin kesintisiz olarak hayatını sürdürdüğü beldesidir.
Camileri, kiliseleri, hanları, hamamları, çeşmeleri, eski işlikleri, bazalt evleri, sokakları, kedileri, insanlarıyla; tarih ve modern zamanlar arasında adeta bir köprüdür etrafı 5,5 kilometrelik kalkan balığı görüntüsündeki Surlu şehir / belde...
Eski ve tarihle içiçe yaşayan kimi şehirler gibi zamanın olanca ağırlığı altında mekânları ile birlikte hayli yıpranmış bir görüntüsü vardır Surlu şehrin.
Ama bu yıpranmışlık, mecalsizlik, takatten düşmüşlük varsayın ki gelip geçicidir. Hızlı bir dirilme, ayağa kalkma sürecindedir, surlu şehir.
UNESCO'nun kültürel miras listesine dahli, bunun yakın zamandaki çarpıcı örneğidir.
Kentin 1999 yılından bu yana belediyesi / belediyeleri şimdilerde isimleri Demokratik Bölgeler Partisi / Halkların Demokratik Partisi olan Kürt Siyaseti geleneğinin yönetimindedir.
7 Haziran seçimleri sonrasında ortaya çıkan Türkiye siyasal yelpazesi, başta AKP olmak üzere dört partiden hiçbirine tek başına iktidar olma fırsatını vermedi. Bu seçmen iradesi 13 yıldır tek başına iktidar olan AKP'de ciddi rahatsızlığa / hazımsızlığa sebep oldu. Hemen 8 haziran günü bütün siyasal kararlılığını yeniden ve dahi kendince "ihtiyaçtan seçime" endeksledi. Seçim tarihi de bir süre sonra saptandı, 1 Kasım 2015...
Bu arada Halkların Demokratik Partisi, parti programına da kayıt düştüğü üzre "Demokratik Özerklik" ilkesini Diyarbakır'la birlikte bölge coğrafyasında siyaseten hayata geçirme kararı aldı ve uygulamaya da soktu.
İşte ne olduysa 1 Kasım seçim kararı, akabinde demokratik özerklik-özyönetim uygulaması ile başlayan süreçte "felaketler çağı"nı tarihi yirmi yıl öncesine odaklanarak yaşamamıza döndü. Doksanlı yıllardan daha zalim zamanlara döndü bölge. Özellikle de Halkların Demokratik Partisinin yüzde seksen ve üzeri oy potansiyelinin olduğu yerleşkeler; şehirler, ilçeler hatta köyler savaş, yangın, yıkım, ölüm, sürgün yerlerine döndü / döndürüldü.
Lice, Silvan, Bismil, Cizre, Nusaybin, Silopi, Yüksekova, Hakkari, Van...say sayabildiğin kadar... Diyarbakır'ın Sur Beldesi de bunlardan sadece biri. Sonuncusu dört gün olmak üzere üç kez sokağa çıkma yasağı ile karşı karşıya kaldı Suriçinin kadim mahalleleri. 27 yaşında evinin damında güvercin besleyen ve yasaklı günde damına çıkarak kuşlarına yem verip sonra da güvercinleri pin'ine (kafes) sokmaya çalışan "Kuşbaz" da, fırından ekmek almaya giden 12 yaşındaki kız çocuğu Hêlîn de katledildi.
Elektrik, su kesintileri. Sabahlara kadar silah ve patlama sesleri suriçi sakinlerinin dünyasını altüst etti. Yüzleri maskeli, elleri otomatik silahlı ve devletin acımasız kudretiyle teçhiz edilmiş polisleriydi surun sokaklarında istedikleri gibi dolanıp kurşun atanlar!
Sur şimdi yaralarını sarma peşinde...
Etrafını kuşatan bedenlerinden (sur taşlarından), dört ayaklı minarenin sütunlarından, Kurşunlu Caminin mermer kolonlarından, Surp Giragos Kilisesinin duvarlarından, ez cümle; otomatik silahların namlularından kusan mermilerin çarpıp kopardığı bazalt taşlardan kan sızıyor şimdilerde. Taş, kanıyor da! Soranlara "kızılcık şerbeti içtim, ondandır" diyor. Dostuna yarasını, yarasından sızan sıcak kanı gösterende...
Şimdi Sur Beldesiyle dayanışma vaktidir. Böyle günlerde gösterilir dostluk, yarenlik, arkadaşlık, yoldaşlık. Surlu kentin hemşehrisi ya da konuğusunuz fark etmez. Madem yolunuz surlu ve sırlı şehirle kesişmiştir, o halde dostluğunuzu göstermenin vaktidir.
Esnafından alışverişinizi yapacak, sakinlerinin hâlini ahvalini lafın belini kırarak sorup sual edeceksiniz.
Her halde bu kadarı size zor gelmez.
İşte bu sebeple haydi Suriçi ile Dayanışmaya... (ŞD/HK)