Görsel: Heba Kadry, Spotify'e karşı düzenlenen protestolardan.
Kapanıyoruz, kapanıyoruz kapaaandık… Aslında bir kısmımız kapandı bir kısmımız kapanmadı. Şimdi diyeceksiniz ki “sana ne kapanmadan, sen yazına, çizine bak!” Biz zaten 400 günü aşkın süredir kapalıyız. “Hadi kardeşim kapattık” modundan devam.
Yani müzik ve sahne sektörü için pek de bir şey değişmedi, yani evde oturanlar evde daha da fazla oturmadı. Çünkü onlar zaten evde oturuyorlardı.
Evde oturup bir yere varıp varmayacağından emin olmadığı halde yaratma edimlerini sürdürüp bir şeyler üretmeye ve onları ortaya çıkarıp paylaşmaya devam ettiler.
Bir müzik ürünün yolculuğu
Ürünü tasarladılar, çaldılar söylediler, miks’lediler, mastering’ini yaptılar ya da yaptırdılar, albüm kapak fotoğrafını (dijital baskı bile olsa olmazsa olmaz) düşündüler, dijital platformlar için distribütör firmalarla anlaştılar ve bedeli neyse ödediler, dijital dağıtım için kolları sıvayıp sosyal medya aracılığıyla kendi reklamlarını yapmaya başladılar.
Bir müzik ürünü dinleyiciye ulaşana kadar ortalama böyle bir süreçten geçiyor. Plak firmalarıyla anlaşan müzisyenler görece bu işleri plak firmasına paslıyormuş gibi görünse de özellikle salgın hastalık süresince yapılan albümlerin dağıtım ve promosyonu için yeterince emek verilmediği ortada. Bu yargıya da tek başıma değil elbette, etrafımdaki ve onların etraflarındaki müzisyenler yani bir nevi müzisyen ağı tarafından ulaştığımı burada not düşmeliyim.
Spotify'ın tüm arşivinde 35.000.000 şarkı var
Yani işler hiç de sizin play tuşuna bastığınız kadar kolay değil. Hele ki albümlerin ya da single’ların tanıtım süreci ve hedef kitlesine ulaşma/ulaştırma çabası ve o çabada katedilen yol inanılmaz kaygan ve meşakkatli. Hele ki Spotify gibi memlekette oldukça yaygın kullanıcı ağı bulmuş olan bir yerde şarkınızı yayınlattıktan sonra geçen süreç, büyük sorunları da beraberinde getiriyor.
Belki daha önceki yazılarımda bahsetmişimdir hatırlamıyorum ama geçen Mart aynın (2021) 15’inde dünyanın 31 ülkesindeki müzisyenler Spotify’ın adaletsizliğini protesto etmek amacıyla bulundukları ülkelerdeki Spotify ofislerinin önüne gidip basın açıklaması ve gösteri yapmışlardı.
Biraz daha geçmişe götürmek istiyorum sizi ama çok da değil. Geçen sene kitaplıklarımıza bomba gibi düşen ve gözümüzün önünden ayırmadığımız bir kitap basıldı: Alan B. Krueger imzalı “Müzikonomi”. 2019 basım tarihli kitap çok geçmeden 2020 yılında Musiki Eser Sahipleri Grubu Meslek Birliği (MSG)’nin yayını olarak Ergin Özler çevirisiyle elimize ulaştı. O kitabın yayınlanış tarihinden bile bugüne pek çok şey hızlı bir şekilde değişti.
Örneğin Kruger, “Çevrimiçi akış hizmeti şirketlerinden ayrı ayrı veri toplayan Buzz-Angle Music’e göre 2017’de streaming aracılığıyla 33.200.000 farklı şarkı dinlenmiş.
Spotify’ın tüm arşivinde 35.000.000 şarkı var. B şarkıları art arda dinlemek için altı ömür gerekir” diyor ve ekliyor, “Streaming’in biraz para kazanmayı birçok müzisyen için kolaylaştırdığı ama çok para kazanmayı zorlaştırdığı sık sık dile getirilir. Veriler bu görüşü destekliyor. 2018 tarihli MIRA Müzisyen Anketi, müzisyenlerin yüze 28’inin streaming’den bir miktar para kazandırdığını ama bu kümenin ortasındaki üyenin sadece 100 dolar kazandırdığını buldu”.
Bu arada Kruger’ın da kitabında sık sık bahsettiği gibi dinleme oranları ve dinleme süreleri müzisyen gelirlerini direkt etkiliyor. Yani bir parça ancak 30 saniyenin üzerinde dinlenildiğinde müzisyen için bir anlam ifade ediyor. O anlamda 0.09 Dolar’dan ibaret. Yani bir hiç! Hele bir de distribütörün yani sıra plak firmasıyla da çalışıyorsanız ele geçeni siz hesap edin.
Müzisyenin duygusu
Kruger’ın yine kitabında bahsettiği bir konu olarak da karşımıza çıkan dinleyiciyi direkt etkilemenin yanı sıra şarkı dinleme alışkanlarını da değiştiren bir konu var. O da şarkıların form yapılarının değişmesi meselesi. Peki bu ne anlama geliyor? Genel dinleyicinin nakarat olarak bildiği ve ezberine aldığı bölümler artık şarkıların başına geçmiş durumda. Dinleyiciye ilk o bölüm veriliyor ki dinleyici şarkıyı atlayıp geçmesin diye.
Bu daha yeni yeni yapılan küçücük bir hile, eyvah ele mi verdim bir şeyleri? Hani biraz önce 30 saniyeden bahsetmiştim ya işte şarkının “değerini” bulma meselesi de o 30 saniye içinde gerçekleştiği ve müzisyen de bunu bildiği için kısa intro yani giriş bölümleri tutup direk konuya giriyor. Aaaa günümüz ilişkilerine de mi benziyor ne? Neyse bu konu başka bir yazıya kalsın.
Özet olarak müzisyen dinleyiciye bir şey geçirmek, bir duygusuna dokunmak, onunla temas etmek için ilk 30 saniyede her şeyi vermek zorunda. Yoksa sayaç dönmüyor ve müzisyenin aldığı tık sayılmıyor. Keşke elektrik, su, doğalgaz sayaçları da böyle olsa değil mi? Ama değil… Adaletsizliğin başladığı yerlerden birine daha vardık sevgili dostlar, inen yoksa kapıları kapatıp devam ediyoruz.
Spotify’da oluşturulan listeler meselesi var örneğin. Bu konu da nedense pandemiyle birlikte gündeme gelmiş bir mesele. Oysa Spotify kurulduğu günden bu yana ana akım müzik dinlemiyor olunsa bile, dinlenilen janr içinde en çok dinlenilen parçaya bir biçimde dinleyiciyi yönlendiriyor. Hatta liste oluştururken de yine listeyi oluşturan kullanıcılara önerilen müzikler (deneyimle sabit) yine o listeye uygun “en çok dinlenilen” parçalar oluyor. Bu da böyle sürüüüp gidiyor.
“1984”e hoş geldiniz?
Bu yazıyı hazırlarken pek çok şeyden haberdar oldum bunlardan biri de Müzisyenler ve Müttefik İşçiler Sendikası (UMAW) oldu. Aslında daha önce bahsettiğim 15 Mart’ta yapılan eylemin de düzenleyicisi örgütlerden biri UMAW. Bir süredir Spotify’ın her türlü adaletsizliğine karşı da savaştalar.
Spotify’ın müziğin seçilmesine ve önerilmesine yardımcı olmak için kullanıcıların konuşmalarını ve arka plan gürültüsünü izleyip kaydedebilen teknoloji için onaylanmış bir patente sahip olduğunu biliyor muydunuz? Ben de bilmiyordum bu sendika tarafından yapılan kampanya ile öğrendim.
“Bugün”, “Şimdi Erişim”, “Gelecek için Savaş”, “Müzisyenler ve Müttefik İşçiler Sendikası” ve insan hakları örgütlerini içeren bir koalisyon 180'den fazla müzisyen, Spotify’ı asla kullanmama, lisanslama, satma taahhüdünde bulunmaya çağıran açık bir mektup imzaladı veya bu patentten para kazanın çağrısında bulundu. İmzacılar arasında yeni albümü “Spotify is Surveillance” adıyla yayınlanan Evan Greer’ın yanı sıra, Tom Morello, Laura Jane Grace, Ted Leo, Sadie Dupuis, Downtown Boys, DIIV ve Talib Kweli bulunuyor.
Müzisyenlerden itiraz
Mektup, “Spotify’ın teknolojinin diğer şeylerin yanı sıra müzik önermek için "duygusal durumu, cinsiyeti, yaşı, aksan”ı algılayabileceğini iddia ediyor. "Bu öneri teknolojisi tehlikelidir, mahremiyetin ve diğer insan haklarının ihlalidir ve Spotify veya başka bir şirket tarafından uygulanmamalıdır.” diyor. Mektup, koalisyonun teknolojiyle ilgili sahip olduğu beş ana endişeyi özetliyor: duygusal manipülasyon, ayrımcılık, gizlilik ihlalleri, veri güvenliği ve müzik endüstrisindeki eşitsizliğin şiddetlenmesi.
Mektup, Spotify'ın "öneri teknolojisini asla kullanmayacağını, lisanslamayacağını, satmayacağını veya para kazanmayacağına dair genel bir taahhütte bulunmasını içeriyor. Spotify’dan mektuba 18 Mayıs salı gününe kadar yanıt vermesini istiyor. Konuyu sizin için takipte olacağım diyor, müziyenlerin tek tek itirazlarına buradadan ulaşmanızın mümkün olduğunu ekliyorum. İddiaya göre Spotify sadece müzisyenleri sömürmekle kalmıyor, dinleyicilerin de mahremiyetine göz dikiyor.
Müzisyenler ve Müttefik İşçiler Sendikası nedir/kimdir sorusunun cevabını da kendi anlatımlarıyla şu şekilde verebiliriz. “Müzisyenler ve Müttefik İşçiler Sendikası (UMAW), COVID kriziyle ilgili ilk eylemlerimizde yer almaları için binlerce müzik işçisini harekete geçirdi ve biz de müzik dinleme hizmetlerinden daha adil anlaşmalar talep etmek, müzisyenlerin telif ücretlerini almasını sağlamak gibi konular etrafında örgütlenmeye devam edeceğiz.
Etiketlerle daha adil ilişkiler kurarak ve mekanlar için daha güvenli yönergeler oluşturarak borçludurlar. Müziği dönüştürmenin tek yolunun, sektörümüzü belirleyen birkaç varlıklı şirketten kolektif olarak kaynak ve güç almak olduğuna inanıyoruz. Müzisyenler, DJ'ler, yapımcılar, yol ekibi ve diğerleri dahil tüm müzik çalışanlarını bize katılmaya davet ediyoruz.
Ayrıca, müzik işçileri olarak gücümüzü dünyanın dört bir yanındaki işçi arkadaşlarımızın daha geniş mücadelelerine katılmak için kullanmayı amaçlıyoruz. Herkes için Medicare, Yeşil Yeni Bir Anlaşma, ICE'nin kaldırılması, sınırları yok etme, hapsedilen insanların serbest bırakılması, 15 dolar/saat asgari ücret ve daha fazlasını destekliyoruz. Müzik işçileri işçilerdir ve artık örgütlenme ve kavgaya katılma zamanımızdır”.
RTÜK Başkanı Spotify’ı tebrik etti çünkü…
Birkaç gün önce Spotify’ın Türkiye ofisinin açıldığı duyuruldu. Bu gelişmenin kimin için iyi kimin için kötü olduğunu önümüzdeki süreçte göreceğiz. Konuyla ilgili olarak son dönemde sık sık haberleştiğim müzisyenlerle ilgili yaptığı hukuki çalışmalardan dolayı yakından tanıdığımız sevgili Sedef Erken’den öğrendiğime göre Spotify Türkiye’de Mart 2021’de biri yayın diğeri pazarlama şirketi olarak iki farklı şirket kurmuş.
Yani Spotify artık Türkiye’de de yasal olarak, vergisini ödeyen bir şirkete dönüşmüş durumda. Türkiye’de var olan kamu kurumlarında da meşru bir zeminde hareket edebilecek hale geldi.
Artık Spotify Türkiye’de yasal bir şirket. Önümüzdeki süreçte Spotify ile ilgili denetimler olacak mı, ne gibi yaptırımlara maruz kalacak ve kalacağız birlikte göreceğiz. Spotify bu bağlamıyla “müzisyenler artık Türkiye’de muhattap bulabilecek mi?” sorusu ise henüz cevapsız. Hakkaniyetsiz durumlar çözülecek mi bilmiyoruz, bilemiyoruz henüz.
Sorunlar büyük, çözümler var mı?
Buraya kadar bahsettiğim her şey gözle görülür düzeyde bir adaletsizliği ortaya koyuyor. Zaten 400 küsur gündür evinde oturan müzik emekçilerinin/müzisyenlerin neredeyse tek gelir kaynağı olan dijital müzik telifleri stream dinleme ortamlarının/programlarının tekelleşmesi yüzünden hasar tespitinin yapılamayacağı hasarlarla karşı karşıya.
Müzisyen kanadına can suyu olması için ki artık can suyu karşılamıyor. Bandcamp gibi uygulamaların yaygın kullanımını sağlamak ve oradan gelir sağlamak için acilen PayPal sisteminin memlekette yeniden kullanılabilir olmasını sağlayacak girişimlerde bulunmak zaruret haline gelmiş durumda. Bu durum elbette kimseyi kurtarmayacak ancak adaleti bir nebze de olsa sağlayacaktır diye düşünüyorum.
Bir dolu absürtlüğü anlamak beynimizi birazcık zorladı son dönemde ama en azından bu gibi konularda birlikte davransak daha az kafa yanması yaşamaz mıyız? Ha bir de aslında Müzik Emekçileri Konfederasyonu kurmak ve bütün sendika, müzik birlikleri ve dernekleri tek bir yerde toplamak sizce nasıl fikir?
Bu örgüt, bunu yapabilmiş gibi görünüyor. Lütfen cevaplarınızı benimle paylaşın. Uğradığımız hak ihlalleri konudunda artık birlikte hareket etmemiz gerekiyor. Plak şirketlerinden müzisyenlere, label’lardan sektör içinde mağdur olmuş kim varsa herkesin birlikte hareket etmesi gerekiyor. Çünkü dayanışma yaşatır!
Bu arada hep konuşmalarımda ve yazılarımda söylediğim gibi bu konular Covid- 19 henüz hayatımızda yokken de vardı ama pek çoğumuz konuşmaya cesaret edemiyor, vakit bulamıyor ya da konuşmayı tercih etmiyorduk. Bir kısmımız ise olabileceklerin farkındayız. Buyrun 2017 başından bir yazıyı buraya bırakıyorum.
Bu şarkı burada bitmez…
Yazıya katkıları için Sedef Erken, Server Uraz, Yunus Emre Yılmaz, Emre Siyahoğlu, Selin Gökdemir, Çağrı Avcıoğlu, Blackloud Music’e teşekkür ederim. Clubhouse ortamlarında konuyu tartışmaya ve yeni konulara değinmeye devam edeceğiz.
(ÖD/EMK)