Gazetecilik ve dergicilik yaptığım süre boyunca yazdığım kritik yazıları tanıtım yazılarına oranla oldukça az kalıyordu. Aslında neredeyse hiç kritik yazısı yazmamıza izin verilmiyor gibi bir şeydi. Hep tanıtım, hep tanıtım, hep tanıtım… Öncelikle gittiğim bir serginin değerlendirmesini yapmama izin veren her türlü sebebe teşekkür ederek başlamak isterim.
Yeni Datçalı sayılabilecek sevgili arkadaşım Umut Kaçar’ın editörlüğünde ve yine Datça’da yaşayan ve pek çok kolektif işte birlikte çalıştığım bir diğer sevgili arkadaşım yazar M. Özgür Mutlu’nun geçtiğimiz günlerde açtıkları bir sergiden bahsetmek isterim. Datça’dan Ahmet Asatekin, Aydan Büyükbay, Ayfer Gençer, Birgül Abuşka, Ceylan Eşit, Feyyaz Soyuer, Gamze Güzen, Gülden Hamurcu, Hatice Toker, Hüseyin Ünal, İlhan Bıçakçı, Nesrin Aygün, Püren Türker, Zeliha Özgün isimlerinin yer aldığı bir fotoğraf sergisi düzenlendi. Datça Kültür Sanat Dayanışması’nın etkinlikleri kapsamında gerçekleşen sergide Umut Kaçar fotoğrafların editörlüğünü üstlenirken, M. Özgür Mutlu da sergilenen fotoğrafların metinlerini yazdı.
Umut epeydir bu sergiden bahsediyor ve üzerine atölye çalışmaları yaptığını anlatıyordu. Bahara doğru bir serin günde atölyelerden birine; Özgür ile yaptıklarına ben de katılmıştım. Tesadüf bu ya atölyede konuşulan da Datça’da bağ kurduğum, kendimi bir başka hissettiğim Burgaz Mevki üzerineydi. Hazırlıkları sırasında serginin vuruculuğunu anlamamıştım. Zaman zaman Umut ile bir araya gelişlerimizde de konuşulması gereken diğer konuların arasında bu sergi pek yerini bulamıyor gibiydi, izleyince sergiyi şaşıracağım düzeyde çok sevmem bundan herhalde.
Nihayet sergi, 9 Ekim günü Datça Belediyesi’nin mekan desteği ile Liman Sanat Galerisi’ndeki yerini aldı: Burgaz: Denizle Kara Arasında Bir Ada.
Datça Kültür Sanat Dayanışması’nın benimsediği biçimde kolektif çalışmanın ürünü olduğu açık bir şekilde görünen sergide konukları müziksiz bırakmayan ise kemancı İlker Görgülü oldu.
Sergiye gitmeden önce “Eyvah, bu sergi de Datça’nın ve Datça’nın en sevdiğim yeri olan Burgaz’ın adını daha fazla duyuracak” tedirginliğim vardı. Sanki bütün buraların sahibi benmişim de gelen giden bunu mahvedecek, orada yaşadığım büyülü atmosferi bozacaktı (ne bencillik ama… Küçük yere bir dakika önce gelen nedense bir dakika sonra gelen için hep böyle düşünür) Oysa heyhat! böyle olmuştu bile. Bu yıl şuursuzca tatil yapanlar çöplerini, gürültüsünü, karavanının, arazi aracının izini bırakmıştı. En sevdiğim yere bir kere bile gidememiştim bütün yaz. Güzün gidebilecek miyim, Burgaz aynı Burgaz olacak mı yoksa sergideki fotoğraflarda mı kalacak, bilmiyorum henüz ancak tahminlerim var. Belki de bu sergide adı geçen hemen herkesin vizörüne ya da kalemine bir tedirginlik kaçmış ve “belgeleme” isteğini tetiklemişti. Her an değişen bir alan tedirginliği…
Serginin hedefi belli ki başkaydı. Tam da aslında benim de duyduğum endişeyi çok da güzel bir şekilde ifade ediyordu. Çünkü “Burgaz Ören Yeri ve çevresinin Datça’nın en önemli kültürel ve doğal varlıklarına ev sahipliği yapan, koruma altına alınmış müstesna bir yer” olduğunun farkındalığıyla taşan arkadaşlarım yapıyordu sergiyi. “Arkeolojik değeri ve eşsiz doğal karakteristikleri yanında insanların spor yapıp zaman geçirdikleri, denize girip piknik yaptıkları, köylülerin ekip biçtiği, hayvanlarını otlattıkları bir yaşam alanı” olduğunu da en az benim kadar biliyorlardı. “Aynı zamanda çevresinde yükselen otellerden, villalardan, sitelerden kaynaklanan bir değişim ve dönüşüm baskısı altında” olduğunu hem görüyor hem de göstermek istiyorlardı.
Bir alanın kamuya ait olduğunu ya da olması gerektiğini belgeleyip gösterebileceğiniz en iyi araçlardan biri kuşkusuz sanat. Umut, yanına, arkasına ve önüne aldığı her unsur ile bunu ispat etti. Sergi milyon dolarlara satışa sunulan turistik tesis kullanımına uygun Burgaz Ören Yeri’nin aslında nasıl olması gerektiği konusunda Datçalılar ve sanatseverler başta olmak üzere herkesi düşünmeye sevk etti. Fotoğrafçıların gözünden Burgaz’ı izlemek ve bu fotoğrafları da Özgür’ün metinleriyle perçinlemek Burgaz’ın olduğu ama aslında olması gerektiği halini gösterdi izleyicilerine.
Şezlongsuz Datça İnisiyatifi’nin birinci yılına yaklaştığı eylemlilikleri de bu sergiyle daha anlamlı oldu. İnisiyatifin mücadelesini verdiği ve Burgaz’da bulunan bir şapelin hemen dibine inşa edilen otelin hukuksuzluğu da bir kez daha tokat gibi patladı Dorların kemiklerinde. On yıllar önce Ören yerinin üzerine kurulmasına izin verilen siteler ve gittikçe artan diğerleri… Ne büyük çelişkidir ki ben de o sitelerden birinde kiracı olarak oturuyorum. Ne büyük çelişkidir ki tüm Özbel ve Burgaz sakinleri yüzyıllar öncesinin tarihinin üstüne çökmüş durumda. Bahçelerimizden çıkan “birkaç çanak çömlek” ise belli ki vicdanımızla her an muhakeme yaptırmak için toprağın altında çapalandıkça çıkacak sırasını bekliyor.
Ki öyle de olmuş ve olmaya da devam ediyor. Serginin ardından Datça’nın arkeoloji kazı başkanlarından Prof. Dr. Ertekin Mustafa Doksanaltı ve Prof. Dr. Numan Tuna’nın konuşmaları sırasında elindeki poşetle sahneye atlayan Özbel/Burgaz sakini biri sahnedekileri heyecanlandırırken seyircileri şaşırttı: Elindeki kaseyi masaya bırakan kişi evinin bulunduğu alanda kazı yapılması için mülkünden vazgeçmeye hazır olduğunu da söylemeden edemedi. Belki bu kadarı fazlaydı. Dünyaya şarap ithal edecek büyüklükte fabrikası bulunan Knidosluların şarap fabrikasının Burgaz’da çıkmış olması şimdinin kağıt paralarından, senetlerinden, çeklerinden, molozundan, inşaatından ve turizminden daha değerli olamazdı ya…
Sergi her ne kadar Burgaz odaklı olsa da kültüründen yaşam biçimine, tersine göçle artan çatışmalarından endemik ve şifalı bitkilerine kadar Datça hakkında fikir veren çeşitlilikte fotoğraflara ve onlara eşlik eden metinlerle, bakmadığımız ya da bakıp da görmediğimiz, görüp de aslında içselleştirmediğimiz “değerlere” odaklanıyor.
Tüm bu atölyeyi 9 ay boyunca sürdürüp aklını, düşüncesini, gözünü, vizörünü, ruhunu ortaya koyarak serginin gerçekleşmesinde emeği geçen, fikrin özünü yaratan ve onu taşıyan herkese teşekkür etmek dışında bir şey kalmıyor elimde. En çok da sanatın sahip çıkmanın en önemli yöntemlerinden biri olduğunu bir kez daha hatırlattığı için Umut ve Özgür’e, DKSD’ye…
Sergiyi yerinde görmenizi can-ı gönülden isterdim. Lakin bunu yapamamanız, dijital dünyanın nimetlerinden yararlanamayacağınız anlamına gelmiyor.
Sergiyi dijital olarak buradan izlemeniz mümkün. (ÖÇD/AS)