Kentsel dönüşüm, "bozulma ve çökme olan kentsel alanın ekonomik, toplumsal, fiziksel ve çevresel koşullarının iyileştirilmesine yönelik olarak uygulanan strateji ve eylemlerin bütünü" olarak ifade ediliyor.
Benim kentsel dönüşüm tanımım ise şöyle:
Bir gün siz evinizde oturken kapınız çalınıyor. Bir zabıta size bir evrak uzatıyor. Eviniz tapulu yada tapu tahsis belgeli yada gecekondu yada tarihi bir ev olsun fark etmez. Tebligatta mahalleniz dolayısısıyla eviniz için kentsel dönüşüm ilan edildiğine dair bir bilgi var. Siz eğer kentin merkezine yakın bir mahallede oturuyorsanız. Mahalle yani içinde bakkalı, kasabı manavı, terzisi, sokağında oynayan çocukları, kahvehanesi hele bir de kapı önlerinde oturan kadınları varsa. İşte bu mahalleniz ve dolayısıyla eviniz aldığınız bu tebligatla birlikte tamamen ortadan kalkacaktır.
Çevre ve Şehircilik Bakanı: "İstanbul'da yıkmaktan daha güzel bir şey yok"
Erdoğan Bayraktar geçen yıl henüz TOKİ Başkanı iken "Eski evlerde oturan insanlar yeni evlere taşınırken, bu boşalan evlere de fakir insanlar taşınıyor. Esas sıkıntı burada yatıyor. Onların elektriğini, suyunu kesip onları taşındırmamak lazım ki bu (kentsel) dönüşüm yürüsün. Şu anda İstanbul'da yıkmaktan daha güzel bir şey yok. İstanbul yıktıkça güzelleşir''demişti. Şimdi Çevre ve Şehircilik Bakanı olan Bayraktar umarım İstanbul'da "mahalle" diye bir tanımın tamamen ortadan kaldırılmasına neden olmaz.
Çünkü, kentsel dönüşüm sayesinde İstanbul'daki mahalle kültürünün son örnekleri olan Sulukule tamamen Balat, Ayvansaray, Beyoğlu Bedrettin Mahallesi, Ataşehir Roman mahallesi de yok olmak üzere. Artık bu mahallelerde lüks konutlar alışveriş merkezleri, rezidans inşaatları var.
Belediyenin dudakları arasında
Bir mahallede kentsel dönüşüm uygulaması varsa bilesiniz ki o mahallenin, o semtin de artık tek sahibi vardır o da bağlı bulundukları belediye. Örneğin Sulukule deki kentsel dönüşüm uygulamasına dört yıl aktivist olarak tanıklık ettiğim Fatih Belediyesi, başkanı, yardımcıları, belediyenin fikri dışında herşeye kulak tıkayan öğretim üyesi danışmanları, şehir planlamacıları, belediyenin gözüne bakarak kararlar alan koruma kurulu üyeleri ile büyük ve mutlu bir aile olarak tarihi yarımadanın da sahibidirler.
Bu sadece Fatih Belediyesi için değil kentsel dönüşüm uygulayan bütün belediyeler için de geçerlidir. Devletten, hükümetten hiç bir kurum onları denetlemez onlar iş sonunda ya da çok tepki ile karşılaşırlarsa Sulukule örneğinde olduğu gibi arada bir hükümete rapor verir karşı çıkanları da"militan," "arkalarında örgüt var, ajan, misyoner vs." diye tanımlar bu sorundan kurtulurlar.
Hiç bir devlet kurumu da kentsel dönüşüm yapılan mahallelerde bir inceleme yapma ihtiyacını duymaz. Kentsel dönüşüm uygulamaları, denetimsiz bir biçimde Belediye Başkanı ve danışmalarının dudaklarından dökülen sözcüklerden oluşan evrakların yoksul mahallelerde zabıtalar tarafından dağıtılarak, ailelerin derin bir yoksulluğa sürüklenerek evlerinden uzaklaştırılmasına kadar giden bir süreçtir.
Kentsel dönüşüm halleri
Geçenlerde arkadaşım Najla Osseiran kentsel dönüşüm ilan edilen Ayvansarayda bir kadının elindeki tebligatın fotoğrafını gönderdiğinde yeniden Sulukule'deki günlerime döndüm. Tebligattaki yazı adres değişikliği dışında Sulukule deki ailelere gönderilen yazı ile nerdeyse aynı idi. Yani bu da şu demekti: Elinde fotoğrafı tutan, evinin kapısı önünde oturan, orta yaşlı kadın artık o kaldırımda oturamayacak o kaldırım da artık orada olmayacak.
Filmi yeni baştan sararsak, memleketimin kentsel dönüşüm halleri bir adım ileri, iki adım geriden oluşuyor. Hiçbir tecrübeden ders çıkarmama, hiçbir mağduriyetin nedenini araştırmadan yeni mağdurlar ortaya çıkarma, geçmişi sorgulamadan halının altına süpürme.
Yıkalım güzelleşelim
İster Adalet ve Kalkınma Partisi'ne (AKP), ister Cumhuriyet Halk Partisi'ne (CHP) bağlı belediyeler olsun, kentsel dönüşüm yapan her belediye başkanı, her danışman, kendi rüyasını gerçekleştirme gayretinde. Ne üç haftadır sokakta kalan Aydoğan Dalkoparan, ne evi yıkıldıktan sonra okulunu terk eden Maviş umurlarında. Varsa da yoksa yıkalım güzelleşelim, kendi kentimizi, kendi rantımızı yaratalım.
Kenti yönetenler ve kentin değişimi konusunda karar vericiler, öncelikle kenti oluşturan insanların yaşama hakkına saygı duymalı. Çünkü kent yönetenlere değil, o kenti inşa eden ve içinde yaşayan topluluğa aittir. Yani kentte yapılacak her değişiklik yerel yöneticinin "rüyası"ndan çok o kente çakılan her çiviye asılan elbiselerin sahipleri yani Aydoğan Dalkoparan ve 9 yaşında okulu terk eden Maviş ile birlikte yapılmalıdır.
Kentsel dönüşüm değil sosyal dönüşüm
Kentsel dönüşüm yapılacak yerdeki herhangi bir evin kapısından içeri girdiğinizde karşınıza çıkan işsiz bir baba, engelli bir çocuk yada evde küçük çocuklarını bırakarak hurdaya çıkan bir anneye göre o değişimi gerçekleştirmek zorundasınız. Bunun da adı, kentsel dönüşüm değil sosyal dönüşüm olmalıdır.
İşte bu yüzden o eve buldozerden, mimar yada şehir plancıdan önce sosyal hizmet uzmanı girmelidir. Çünkü, yoksul toplulukların kendi sosyal hayatlarını, kültürlerini, kullandıkları dili, her seferinde başka bir yerde, yeniden ortaya çıkarmaya çalışmaları onları sosyal, kültürel çözümsüzlüğe itmektedir.
Özellikle İstanbul'da hızla devam eden kentsel dönüşüm projelerinde, orada varolan hayatı, derin yoksulluğu fark etmeden sadece yapılacak havuzlu evler, otoparklara ve alışveriş merkezlerine kilitlenmek, yoksullar üzerinde "Soyluların mahalle baskısı"nı yaratır bu da daha derin bir yoksulluğu, keskin bir ayrışmayı getirir. (HF/IC)