Geçtiğimiz günlerde Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) tarafından “zorlu bir mücadele”den sonra hazırlanan Soma Maden Faciası İnceleme Raporu1 kamuoyuyla paylaşıldı. Buradaki “zorlu bir mücadele” ifadesi raporun giriş bölümünde bahsedildiği ve eklerinde belgelendirildiği gibi mahkeme kararı ile elde edilebilen bir hakkın kullanımıdır.
Rapor hem işin mühendislik boyutu ile birincil korunmanın esaslarını teşkil eden teknik özellikleri barındırıyor hem de çalışanların tam bir sağlık gözetimi yönü olan ikincil korunmanın esaslarını irdelemektedir. Bu iki özelliği nedeniyle belki de ülkemizde bugüne kadar yapılmış olan en kapsamlı, en azından geçmekte olduğumuz süreçte tarihe not düşen çok önemli bir belge niteliğindedir.
Raporda madenin teknik özellikleri çok ayrıntılı olarak verilmiştir. Bu ayrıntıların yanında bazı veriler aslında en az 1 ay önceden gelmekte olan facianın ön habercileri olmuştur. Başka bir ifadeyle kaza adeta geliyorum diye önceden “sorumlu yetkilileri” uyarmıştır. Bu uyarının belki de en somut göstergesi raporun 18. sayfasındadır. Buradaki ifade aynen şöyle:
“Maden ocaklarında ortam sıcaklığının ortalama 25 derece civarında olduğu bilinmektedir. Bu ocaktaki sıcaklık sensörünün sonuçları incelendiğinde; ocaktaki sıcaklığın 13 Mayıs 2014 tarihinden neredeyse 30 gün önce yükselmeye başladığı ve olay günü 45 dereceye kadar çıktığı görülmektedir. Bu durum, ocaktaki kömür yangınının daha önceden başladığını ve devam ettiğini göstermektedir.”
Yani başka bir ifade ile birincil korunma olarak ifade edilen çalışma alanı her an bir atom bombasına dönüşme sinyallerini en az 1 ay önceden haber vermiştir. Bununla ilintili olarak incelemeye alınan ortam karbon monoksit sensörlerinden bir kısmında karbon monoksit değerleri ölçülemeyecek derecede en üst sınırları aşmıştır. Bu sınır değerlerinin aşılmakta olduğunun da en büyük göstergesi sağlık ünitesinde çalışanların her gün avuç avuç ağrı kesici talepleri olmuştur. Ortam karbon monoksit seviyesinin aşılmakta olduğunun belki de ilk bulguları çalışanlardaki zonklayıcı tarzda baş ağrılarıdır. Bu bile bir uyarıcı olmamıştır.
Maalesef tüm bunların sonucunda “Geliyorum” diye haber veren katliam 301 cana mal olmuştur. Bunların otopsi kayıtlarında “ölüm nedenleri incelendiğinde tüm olgulardaki kan karboksihemoglobin düzeylerinin müstakilen ölüme neden olacak sınırları aştığı” saptanmıştır. Yani ölüm nedenleri karbonmonoksit entoksikasyonudur. Başka bir ifade ile toplu ölümlerin nedeni geliyorum diyen bir facia sonucu ortaya çıkan kronik zeminde gelişen ölümcül birer akut meslek hastalığıdır. Nitekim raporun eklerinde verilen kaynaklardan da anlaşılacağı üzere yapılan iki çalışmada kazadan sağ kurtulanlarda bu meslek hastalıklarının izleri de değişik seviyelerde devam etmektedir. Facianın ilk günlerinde tablonun çalışma ortamlarındaki mesleki etkilenmelerin izlenmesindeki bir sorundan daha da ötesi ortaya çıkan hastalıkların gizlenmesindeki bir durumun aşikar hale gelmesinden dolayı meydana geldiği kuşkusu bende hep vardı. O nedenledir ki o günlerde bunu ifade etmiş ve yayınlamıştım2.
Bu facia ülke olarak çok yönlü ders almamız gereken bir olaydır. Bundan ders almazsak maalesef giderek benzeri hatta daha büyük olayları yaşamak durumunda kalacağız. Çünkü hemen her kaynakta yazıldığı gibi işçi sağlığı ve güvenliği (İSG) (ya da çalışan sağlığı ve güvenliği-ÇSG) bütüncül bir yaklaşımı gerektirir. İş kazaları çalışma ortamlarındaki güvenlik önlemlerinin yetersizliğinin/eksikliğinin birer göstergesidir. Bu nedenle “ramak kala olaylar” dahil her türlü küçük iş kazalarının kayda alınması, nedenlerinin sorgulanması gerekir ki iş cinayetleri olarak adlandırılan iş kazalarına bağlı ölümler gelişmesin. Çünkü her bir iş cinayetinin de gizlenen yüzlerce iş kazasının bir faturası olduğu artık bilinmektedir. Keza aynı durum meslek hastalıkları için de geçerlidir. Meslek hastalıklarının gizlenmesinin faturaları da maalesef ya toplumda kronik hastalıklarda beklenmeyen artışlar ya da bu faciada olduğu gibi kaza mı, meslek hastalığı mı tartışmasının sonuçlanamayacağı facialara yol açmaktadır.
Ülkemizde Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kayıtlarının sadece iş kazası ve meslek hastalıkları (İKMH) sigortacılık mantığının gerekleri doğrultusunda kayıt aldığı; olayın hastalıklar boyutunun sağlık sunucusunun kontrolünde olması gerektiği gerçeğini artık kabul etmek zorundayız. Ancak bu noktada devlet erklerinin dışında konuyla ilgili bağımsız uzmanlık kuruluşlarının da ciddi desteği ile bir aydınlanmaya varmamız mümkündür. Bunun için de Çalışma Bakanlığının çalışma ortamlarının hemen her aşaması için konun yetkin kurumları olan TMMOB ve bağlı uzmanlık dernekleri ile yakın işbirliği yapmak zorundadır. Çünkü çalışma alanlarının güvenliği konusunda aynı amaca hizmet eden kurumlar karşı değil yan yana olmak zorundadırlar. Öte yandan Sağlık Bakanlığının da artık çalışma yaşamında çalışanların sağlık sorunları konusunda elini taşın altına koyması, bu konuda TTB başta olmak üzere konunun bağımsız uzmanlık kuruluşları ve üniversiteler ile yakın bir işbirliği içinde olmak zorundadır. Soma benzeri faciaları gelecekte yaşamamak için ülke olarak, çalışan insanlar olarak bu işbirliklerini bir şekilde sağlamak zorundayız. (İA/HK)
- Soma Maden Faciası İnceleme Raporu. Nisan 2016
- Akkurt İ. Soma katliamı yaşanmayabilirdi. Önlem Dergisi. 2014, Sayı:34