Evet "siz" istediniz. Demokrasinin sadece "egemen" düşünce için demokrasi olmasını ve öyle kalmasını "siz" istediniz. İçinde Atatürk geçmeyen bir cümle kurulduğunda bunun cumhuriyet için tehlike ve tehdit taşıdığına kendinizi "siz" inandırdınız.
Laikliğin resmi ideoloji ve resmi inancı topluma empoze etmek olduğuna, farklı inanç ve düşüncelerin bu toplum için "yıkıcı" görülmesi gerektiğine "siz" iman ettiniz. Felsefe biliminde yer almayan milliyetçi-şöven-konjonktürel otoriter düşünce sistemini bir toplumun siyasi, iktisadi, toplumsal hayatına "Kemalizm" diye ilelebet "siz" hakim kılmak istediniz.
İstiklal mahkemelerini "siz" adil zannettiniz. Devlet Güvenlik Mahkemelerini (DGM) de "siz". Baki Tuğ’ları "siz" arş-ı ala’ya yükselttiniz. Ali Şükrü Bey’in öldürülmesine, Hüseyin Avni Ulaş’ın tasfiyesine, Topal Osman çetesine "siz" göz yumdunuz. Menderes’i asarken "siz" tepki vermeyip acınızı içinize gömdünüz. Deniz Gezmiş’leri asarlarken de yine "siz" ellerinizi ovuşturdunuz. Erdal Eren’in yaşı yükseltilerek idam sehpasına çıkartılırken "siz" yine sus pustunuz.
Susurluk’ta devlet kamyona çarpıp derin devlet yere saçıldığında bir arada bulunması mümkün olmayanların bir arada ne aradığını bir kez olsun "siz" sormadınız.
Komşumuz Yunanistan cuntacı generalleri yargılarken "siz" Emel Sayın hayranı "netekim" paşaya "sanatçı" payesi giydirip en yüksek yargı mensupları olarak darbecinize brifinge koştunuz. Bin yıl yaşasa ve hergün ayrı ayrı giyse yetebilecek bollukta "cüppe" ve "fahri doktora"yı ona “siz” verdiniz. Askeri sivillerden çok "siz" alkışladınız.
"Faşizm"e romantizm muamelesini yine "siz" yaptınız
Diyarbakır Cezaevi’nde işkence sesleri yeri göğü inletirken kulaklarını uyumak için tıkayan yine “siz” diniz.
Demokrasi, özgürlük, şeffaflık isteyip bunu "sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" diye ifade edenlere "siz" dalga geçip "mum söndü" yapıyorlar dediniz.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) kapatılırken de, Adalet Partisi kapatılırken de, Refah Partisi kapatılırken de pek umurunuzda olmadı. Nezihe Muhiddin’in kurduğu parti de, Serbest Fırka da kapatıldığında "siz" ses çıkarmamıştınız. Hatta geçen hafta Demokratik Toplum Paritisi (DTP) için kapatma davası açıldığında "iyi yaptılar" diyen de "siz" oldunuz.
Orhan Pamuk "Nobel" aldığında sevinmeyip üzülen de "siz" değil miydiniz?
Hrant öldürüldüğünde omuz silken?
Peki Hrant’ın katil zanlısı O.S. ile fotoğraf çektirenlere güvenliklerini emanet eden de "siz" değil misiniz?
Maçlarda, sokaklarda beyaz "bere" takan?
Cezaevlerinde daha insani yaşam istiyor diye avukat Behiç Aşçı’yı 294 gün "ölüm orucu"nda kayıtsız izleyen? "Hayata dönüş operasyonu" deyip insanları cezaevlerinde öldüren de, daha iyi bir ekonomik hayat istedikleri için Kızılay’ın göbeğinde kendi "memur"larını biber gazı ile dağıtanlara ilgisiz kalan da "siz" değil misiniz ?
8 Mart’ta Taksim’in göbeğinde kadınlar yerlerde sürüklenirken başını başka tarafa çeviren, gençleri "linç" etmek isteyen vatandaşları "onlar haklı" diye öven emniyet müdürüne razı gelen, Hrant’ın öldürüleceğini 1 yıl öncesinden haber verdiği halde bunu görmezden gelenlere güven beyan eden "siz" değil misiniz ?
Şemdinli olaylarında "dut yemiş bülbül kesilen", savcı Ferhat Sarıkaya şimdiki başsavcı gibi iddianame hazırlayıp meslekten "men" edildiğinde bunu duymamış gibi davranan da "siz" olmuştunuz.
"Siz" böyle olmasını istediniz
"Demokrasi" denilen şeyi sizin düşünceleriniz, sizin inançlarınız, sizin doğrularınızdan ibaret birşey zannettiniz. Hatta devlet gibi düşünmekti "demokrasi". Farklı olanların yaşam hakkı olmadığını ya savundunuz ya da sessiz kalarak öyle düşünenlere destek verdiniz.
DTP kapatılırken "iyi" dediğiniz siz kapatılırken "kötü" oldu.
"Türban" için istediğinizde "özgürlük" olan şey "301" deyince "öcü" oldu.
Kürdünüzü "bölücü", Ermeninizi "düşman", Rumunuzu "hain" diye "siz" gördünüz.
Kaldırmak istemediğiniz düşmanlıkları "temsili" olarak çocuklarınız üstünden "siz" Aşkale’de sürdürdünüz.
Siz kadrolaşırken görmediğinizi size karşı kadrolaşılırken farkettiniz.
Sürerken önemsemediğinizi, sürülürken önemsediniz
Demokrasiyi cumhuriyete "düşman", darbeyi "dost", AB’yi "bölücü", Ergenekon’u "milliyetçi" gördünüz. Farklı düşünce ve inançlarla, farklı kimlik ve taleplere birarada olunabileceğini, demokrasinin çoğunluk değilde "çoğulculuk" olduğunu, farklılıkların toplumsal çeşitliliğimizi ve zenginliğimizi oluşturduğunu kabul etmektense benzeşmediğinizi törpüleyip yoketmeyi, asimile edip imha etmeyi "muasır medeniyete" ulaşmanın yolu zannettiniz.
Aslında koca bir cumhuriyet tarihinin "demokrasi" olduğuna kendinizi inandırdınız.
Siz mevcut durumu "demokrasi" mevcut devleti "sosyal devlet" zannettiniz.
Şimdi şaşırıyorsunuz.
"Demokrasi" değiliz, "hukuk devleti" değiliz, "sosyal devlet" değiliz dediklerinde dudak kıvırdığınız, bölücü, "ikinci cumhuriyetçi" diye küçümseyip, "liboş" diye aşağıladığınız insanlar size, "ne AKP, ne DTP, ne MHP demokrasilerde kapatılmamalı, demokrasi farklılıkların barış içinde biraradalık halidir" demiyorlar mıydı?
"Siz" böyle istediniz böyle oldu.
Bu kadar demokrasi, böyle başsavcı, böyle sosyal demokrat parti, böyle cumhuriyet. İstemeseniz cumhuriyetiniz, savcılarınız, sosyal demokrat partileriniz böyle olmazdı.
Parti mezarlığı olmayan "demokratik cumhuriyetiniz" olurdu.
"Siz" istemediniz. (ŞH/GG)