Ayda Aksel, Zohre Zamani, Tuna Orhan
Gaziantep'in kentsel dönüşümle restore edilerek "Ermeniliğinden arındırılmış" bir turizm objesi haline gelen Eblehan yakınlarındaki Kırkayak Kültür Sanat ve Doğa Derneği'nde 1 Mayıs öncesindeki hafta sonu hummalı bir çalışma sürüyor. Ama sebebi 1 Mayıs değil, İşçi Bayramı'nın hemen ertesinde başlayacak olan Onat Kutlar Film Festivali'nin hazırlıkları.
1 Mayıs'ta dağıtmak üzere film festivalinin program broşürleri bekleniyor matbaadan. Diğer taraftan kimileri festivale eşlik edecek nostaljik Türk film afişleri sergisi için köpük levhaları hazırlıyor, kimileri son dakikaya kalan film altyazılarını yetiştirme derdinde. Kalanlar hafta sonunda derneğe uğrayan misafirlerle ve festivalin gala konserine davetiye almaya gelenlerle ilgileniyor. Arka fonda kopuk kopuk konuşmalar kulağı dolduruyor, festivale az bir zaman kala festivalin konuklarının geliş planlarındaki son dakika değişikliklerle ilgili art arda telefon görüşmeleri yapılıyor.
Bütün bu hazırlık Gaziantep doğumlu Onat Kutlar anısına, onun şehrinde düzenlenen film festivali için gerçekleşiyor. Bu haber Gaziantep'in sanayi ve göç şehrine dönüşen yüzünü dışarıdan bilenlerin yüreğini serinletsin. Zira bu şehir, Ülkü Tamer'in şehrin eğlence kültüründe ayrı bir yeri olan sinema anılarındaki Gaziantep'e rahmet okutacak hale geldi. Sinema salonları artık yalnızca moda deyimiyle AVM'lerde (alışveriş merkezlerinde) var ve bu salonlarda ancak piyasada tutunabilen filmler yer buluyor. Ne Nakip Ali'nin sadece sinemayı değil, tiyatro ve sanat müziği konserlerini de getiren salonu, ne Ülkü Tamer'in Orhan Barlas'la kurduğu sinema-tiyatro derneği ne de Kırkayak Parkı'ndaki açık hava sineması yerinde duruyor.
Yine de Festivali nostaljik bir selam değil, şehrin bugünkü kültür-sanat hayatında yeni bir soluk olarak görmeli. Bu yıl 2-6 Mayıs tarihlerinde ikincisi düzenlenen Festival kapsamında kırk kadarı kısa film seçkisi olmak üzere 100'ün üzerinde film gösterildi. Görme ve işitme engellilerle çocuklar için özel gösterimler yapıldı. Bazı belgeseller ilk kez görücüye çıktı. Ustalara Saygı bölümünde Onat Kutlar'ın senaryosunu yazdığı eski yapım filmlere yer verildi. Festival filmlerinin gösterime girdiği salonlarda toplamda 5000'e yakın seyirciyle festivali izledik. Ama gördüğümüz bize kalsın, size duyduklarımızı anlatalım.
"Bir öykü yaşandığı yerden anlatılmaya başlamalı"
Kibar Dağlayan Yiğit çektiği Mutluluğun Belgeseli bu cümleyle son buluyordu: "Bir öykü yaşandığı yerden anlatılmaya başlamalı."
Festivalde çeşitli meselelere değinen filmler izledik. Kimi kurgu filmlerdi kimileri belgesel. Gelgelelim filmlerin kâh yönetmenleri kâh oyuncuları kâh yapımcılarıyla yapılan söyleşilerde hepsi de kendi gözlerinden bir hikâye anlatma dertleri olduğunu vurguladı.
Hikâye yaşanmışlık demekti. Kişilerin ve olayların gerçek olmaması bunu değiştirmezdi. Filmler bizi hikâyenin yaşandıkları yerlere götürdü. Festival kapsamındaki söyleşilerde futbolda piyasalaşmadan ölüm oruçlarına, erken evliliklerden İran'ın devrim öncesi tarihine, yok olmaya yüz tutan dengbejlik geleneğinden kırk milletin şehr-i İstanbul'a pek çok konuya değinildi.
İlk Türkiye gösterimi festivalde yapılan Mutluluğun Belgeseli, seyircilerden birinin şaşkınlığıyla söylediği gibi Türkiye'deki emeklilerin çilesini anlatıyordu: "Mutluluğun belgeseli diye gelmiştim."
Kibar Dağlayan Yiğit bize Nazım Hikmet'in şiirinde Abidin Dino'ya yönelttiği mutluluğun resmini yapmanın mümkün olup olmadığı sorusunu hatırlatıp, mutluluğun resmi diye sunulan kıt kanaat bir hayata şükretmeye inanmadığını, emeklilerle ilgili bu tabloyu bir dayatma olarak algıladığını söyledi.
Ağrı'nın Taşlıçay'a bağlı bir köyünde yok olmaya yüz tutan dengbejlik geleneğine kamera tutan Rodi Yüzbaşı, Maya belgeselinde Mezopotamya coğrafyasında insanın doğa ve kültürle nasıl farklı bir ilişki kurduğunu belirtti. Köylülerin "bize öyle anlatıldı" dediğini aktaran Rodi Yüzbaşı devam etti: "Onlar da inandılar anlattıkları şeye çünkü ... bu masallara inanmalarını söyleyen akıl, insanın doğayla birlikte durduğu sürece daha barışık, daha 'normal' bir hayat süreceğini söylüyordu."
Bingöl Elmas, yönetmenliğini yaptığı Evcilik belgeselinin ardından seyircilerle söyleşisinde erken evliliklerin ne kadar yaygın olduğuna değinerek, çocuk gelinlerin bu evliliklere rızasının nasıl oluşturulduğunu sorguladı. İranlı yönetmen Zohreh Zamani söyleşisinde Çıplak Ayaklı Lider belgeselinde portresini sunduğu, Türkiye'de çok tanınmayan Şii din adamı Ağa Necefi'nin ülkesinde neden bu kadar sevildiğinden yola çıktığını anlattı. Belgesel Zamani'nin de dikkat çektiği gibi, İran'ın devrim öncesi tarihine yeniden bakıp, ülkeyi İslam devrimine taşıyan olayların başka bir tarih yazma potansiyelini ortaya seriyordu. Benzer başka bir vurgu, Simurg belgeseliyle 1996'da Bayrampaşa cezaevindeki açlık grevine katılıp 2000'deki ölüm oruçlarında destek veren altı kişiyi anlatan ve toplumsal hafızanın unutulmasına direnmek gerektiğini söyleyen Ruhi Karadağ'dan geldi.
Karşı duran "riskli" filmler
Volga Sorgu Tekinoğlu ilk yönetmenlik denemesi Kaledeki Yalnızlık'la seyirci karşısındaydı. Tekinoğlu'nun kendisinin futbol ve maraton geçmişinden dolayı futbol dünyası ve futbolda piyasalaşma sorunlarıyla yakından ilgili olduğunu öğrendik. Tekinoğlu, hikâyeyi anlatmak için neden bir kaleciyi seçtiğini açıklarken, kalenin hep dramatik bir bölge olarak, adeta savaş kalesi gibi algılandığına dikkat çekti. Hatta genç yönetmen önceleri filmi tasarlarken 1994 Dünya Futbol Şampiyonası'nda kendi kalesine gol atan ve şampiyona sonrasında mafya tarafından öldürülen 27 yaşındaki kaleci Andres Escobar'ı ve Almanya milli takımı kalecisi, mesleğinin zirvesinde intihar eden Robert Enke'yi anmayı düşünmüş. Senaryoda başkahraman kaleciye şike teklifi getirilmesi ise talihin cilvesi olsa gerekti. Zira filme küçük rolüyle katkı sunan ünlü futbolcu Ümit Karan'ın sonradan şike suçlamasıyla tutuklanması tamamen sürprizdi.
Yedi yabancı yönetmenin gözünden yedi hikâyeyi anlatan Unutma Beni İstanbul'un yapımcısı Serdal Doğan, İstanbul'un kimseye ait olmayan, Avrupa'dan Kafkaslara Ortadoğu'ya kadar herkesin bir şekilde kökleri olan bir şehir olduğunu hatırlattı. Bir güney Akdeniz kasabasında idealist bir öğretmenin adalet arayışında başından geçen olayları konu alan Memleket Meselesi filminin yönetmeni İsa Yıldız "yönetmenin yaptığı filmi istediği şekilde vizyona sokamadığını, kapitalin sinemayı çok fazla yönlendirdiğini" söyledi. Özetle söyleşilere seleflik eden tüm filmler piyasa açısından "riskli" filmler ve bağımsız yapımlardı.
Bizimki de bu festivalin hikâyesi. Gökten üç elma düşsün. Biri filmlere ve festivale emeği geçenlere, biri seyircilere, biri de sinema sevdasını ülkesine taşıyıp 4.000 üyeye ulaşan Sinematek Derneği'nin kurucusu rahmetli Onat Kutlar'ın başına. Ülkü Tamer'in Nakıp Ali'ye duasını biz Onat Kutlar için tekrarlayalım: "Sinine nur yağa..."
Not: Festival söyleşileri kapsamında ayrıca Hasan Kalyoncu Üniversitesi öğrencileri Ayda Aksel, Tuna Orhan, Volga Sorgu Tekinoğlu, Zohreh Zamani, Kibar Dağlayan Yiğit ile yapımcı Mehmet Ali Aslan'la Türk sineması ve dizileri hakkında söyleşi imkânına sahip oldu. Kırkayak Kültür Sanat ve Doğa Derneği'ne http://www.facebook.com/groups/kirkayak sayfasından ve [email protected] adresinden ulaşılabilir. (HPŞ/IC)