Yurtdışında yaşayan Suriyelilerin oluşturduğu "Özgürlük Kafilesi"nin eylemi geçtiğimiz Cuma( 13 Ocak) günü sona erdi. Eylem, Beşar Esad rejiminin Suriye'deki muhaliflere yönelik baskısına ve ölümlere dikkat çekmek ve muhaliflere ülke dışından destek olmayı amaçlıyordu.
Buluşma, konvoya eşlik eden uluslararası haber ajanslarının ilgisine nazaran, Türkiye medyasında eylem haberi olmaktan öteye gitmedi. Gelgelelim eylem, uzun yıllardır yurtdışında yaşayan veya geçtiğimiz yılın Mart ayından itibaren Suriye'de başlayan protestolar sonrasında yurtdışına çıkmak zorunda kalan genç Suriyelilerin sanal ortam dışında ilk buluşması olma açısından ayrı bir önem taşıyor.
Özgürlük Kafilesini oluşturan yaklaşık 250 kişi getirdiği ilaç ve yardım malzemelerini Suriye'ye geçirmek üzere Türkiye'ye gelmiş, Kilis-Öncüpınar sınır kapısına giderken geçtiğimiz Perşembe günü (12 Ocak) polis tarafından il sınırı dışında durdurulmuştu. Grup durdurulmaları üzerine sınırın 15 km açığındaki bir baraj inşaat alanı girişinde kamp kurmuş, grubun bir bölümü konaklamak için çevre illere dağılırken, kalanlar da oluşturdukları kamp alanında geceyi geçirmişti.
Röportaj için kamp alanında vardığımda geceyi hazırlıksız, yazlık çadırlarda atlatmaya çalıştıklarına tanık oluyorum. Kötü hava şartları, kampı bekleyen jandarma görevlilerinin yerleştiği konteynırlarda soluklanarak ve onların getirdiği tahta parçaları yakılarak hafifletilmeye çalışıyor. Gece jandarma arzı endam eyleyerek çadırların arasında dolaşıyor. Aralarından birinin yüzündeki siyah kar maskesi yüzünden yalnızca gözleri açıkta. Jandarma görevlileriyle Suriyeli gençler arasında kısa bir atışma yaşanıyor ama kimse uzatmıyor. Aktivistler ertesi gün de 'sivillerin' yoğun ilgisine mazhar olacak. Kim bilir, belki bunun sebebi televizyonlara düşen haber bültenlerinde vurgulandığı gibi eylemin "Dışişleri Bakanlığı tarafından yakından takip edilmesi"dir.
Her şeye rağmen iyimser bir hava hakim. Konuşan herkes, Türkiye hükümeti ve yetkililerine desteklerinden ötürü teşekkür etmeyi ihmal etmiyor. Eylemlilik hali bütün güne yayılıyor. Ateşin başında ısınmaya çalışanların bir yandan da ellerinden dövizleri hiç düşmüyor.
Zaman zaman yükselen protesto şarkılarına halaylar eşlik ediyor, en çok da "Allah Allah! Suriye ve Özgürlük. Tek İstediğimiz Bu!" sloganı atılıyor. Soğuk havada çadırların ortasındaki beton zemine atılan örtülerin üzerinde kılınan öğle namazını, gruptan birinin yaptığı konuşma takip ediyor. Sonrasında öğle yemeği yenmeyecek. Grup, Suriye'ye geçişlerine izin verilmemesi üzerine açlık grevine başlamış.
İletişimin bu kadar sıcakkanlı olduğu bir yerde grup üyelerinin çoğunun daha önce birbirini tanımadığına, sadece internet üzerinden iletişim kurup buluştuğuna inanmak zor. Kimi Suriyeli diyaspora toplulukların oluşturduğu e-posta gruplarından haber alıp gelmiş, kimi facebook sayfalarından kampanyayı öğrenmiş. Aralarında ABD, Kanada, Belçika, Danimarka, Romanya, İrlanda gibi Batı ülkelerinden de gelen vardı, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün gibi Ortadoğu ülkelerinden de.
Anlattıklarından, internetin 'el Saura', yani devriminin diyasporada takip edilmesine yardımcı olduğu kadar, mücadelenin parçası olmalarını sağladığı da anlaşılıyor.
Suriye'nin sesini dışarıya taşımak
Kanada'da büyüyen Suriye doğumlu Samir Jisri (34), Toronto'da 12 bin üyeye ulaşan diyaspora topluluğu Demokratik Suriye-Kanada Kongresi'nin aktivistlerinden. Bilgisayar grafikleri öğretmenliği yaparak geçinen, aynı zamanda Suriye'deki genç rejim muhaliflerinin çektikleri amatör videoları ve internet yazılarını yaygınlaştıran sayfa ve blogları olan Jisri, bu süre zarfında Suriye'den düzenli haberleştiği iki aktivistin öldüğünü anlatıyor. "Onları tanıdığım için Suriye'deki olaylar canımı daha çok yaktı". Jisri, "Suriye halkının sesini dışarıya duyurmanın bir tercih değil, yükümlülük olduğuna" inanıyor.
İki çocuk babası Jisri'ye göre, onunki gibi iyi hayat koşulları sunan bir ülkede yaşama şansına sahip azınlığın parçası olmuş herkes, Esad devrildikten sonra Suriye'ye dönüp reformların gerçekleşmesine katkıda bulunmalı.
Yaşları 20-45 arasında değişen aktivistlerin önemli bir bölümü, uzun zamandır yurtdışında yaşayan ailelerden geliyor ve aralarında Jisri'yle aynı görüşü paylaşanlar azımsanmayacak kadar çok. Eşi ve çocuklarıyla İrlanda'da yaşayan Amar Babelli de böyle düşünenler arasında. 19 yaşında Suriye'den çıktığını, şimdi 43 yaşında olduğunu söyleyen Babelli, Esad'ın iktidardan uzaklaştırılması halinde ülkesine dönmek istediğini belirtiyor.
Yurtdışında yaşayan bu aileler arasında Hafız Esad yönetiminin 1982'deki Hama katliamından sonra buradaki evlerini terk edenlerin çocukları da var. Dubai'de insan kaynakları yöneticisi olarak çalışan Bana Alwani (39) böyle bir ailenin kızı. Ailesinde katliam dönemine ait hikâyelerin çok anlatıldığını, ama Suriye'de protestolar başlayana kadar bunların kendisi için bir gerçeklik kazanamadığını söylüyor. Alwani, çağrıyı facebook sayfalarından kampanya çağrısını öğrendiğinde bunun "Suriye'deki muhaliflere destek olmak için somut bir şeyler yapabilmesine bir şans tanıyacağını" düşünmüş.
Aktivistler arasında Suriye'de patlak veren olaylardan sonra yurtdışına çıkmak zorunda kalanların sayısı da az değil.
Thayer Khani (21) ise bu grubun en genç üyelerinden. Hama'da akrabaları olan Khani, bir yandan Latkiye'de üniversite okurken diğer yandan da ailesinin yaşadığı Cidde'de (Suudi Arabistan) arkadaşlarıyla geliştirmeye çalıştığı sembolik protesto eylemleri yüzünden Suriye'ye giremez olmuş.
Suudi Arabistan'da protestolara izin verilmediğini, ama Ramazan ayında gönüllü yiyecek dağıtırken giydiği 'Suriye'ye Özgürlük' yazılı tişörtün Suudi televizyonunda görüntülenmesi, Suriye elçiliği önünde toplanan eylemcilere yardım etmesi, hatta facebook'ta gönderdiği duvar yazıları ya da beğendiği sayfalardan ötürü Suriye devletinin gazabına uğradığına inanıyor. Khani, Suriyeli güvenlik güçleri Hama'daki teyzesinin evine gelip onu aradıklarını söylediğinden beri Latkiye'deki eğitimine ara vermiş durumda.
Khani'nin yanında onun gibi ülkesine giremeyen diğer üniversite öğrencisi arkadaşlarına da ne yapacaklarını soruyoruz. Hepsi de Esad yönetiminin yakında iktidarı bırakmak zorunda kalacağı cevabını veriyor.
Ve "Türkiye modeli"
Suriyeli gençler Beşar Esad'ın işlediği suçlardan dolayı uluslararası bir yargılamaya tabi tutulması gerektiğine inanıyorlar. Gitmesi yeterli olmayacak. Sohbeti koyulttuğumuzda içlerinden biri Başbakan Erdoğan'a saygı duyduğunu, Türkiye'nin on yıl öncesine göre çok daha ileride olduğunu söylüyor.
Sorgular bakışlarımla kendimi ele vermiş olmalıyım ki daha fazla açıklama yapma ihtiyacı duyuyorlar. Suriye'deki yozlaşmayı anlatıyorlar. Mahluf ve Esad ailelerinin her ihaleyi kendilerine yontarak ülkeyi çiftlikleri gibi yönettikleri, herkese sanki kendileri için çalışıyormuş muamelesi yaptıkları, ülkedeki tek cep operatörünün bu aileye ait olması... Açıklamalar bir solukta sıralanıyor.
O halde Suriye'nin Türkiye gibi ilerlemesini mi istiyorsunuz? Cevap evet. Bu değişim isteğinin 'devrim' diye adlandırılmasını sorguluyorum bu sefer. Devrimi bize Küba'nın öğretmediği itirazı geliyor bu sefer. Devrimin "insanın tarihiyle, insanın kendi evinde, okulunda, iş yerinde yönetenlerin yaptıklarından hoşlanmadığı anda başladığını" açıklıyor gençlerden biri. Ama Suriye'de muhafazakâr, İslami bir yönetim arzulamadıklarını da belirtmeden geçmiyorlar.
Suriyeli gençlerin köhne, demode bellediğim bu ilerleme ve modernleşme talebiyle başa çıkmaya hazırlıklı değildim açıkçası. Türkiye'nin ılımlı İslam modeli olarak sunulmasının Ortadoğu'daki ilerleme ve modernleşme talepleriyle ne ölçüde etkileşime girdiği sorusu meşru bir soru olarak ortada duruyor. Öte yandan, hangi model sunulursa sunulsan, Esad sonrası nasıl bir rejimin kurulacağını tahmin etmek mümkün değil. Kaldı ki değişim isteği ya da gençlerin söylediği gibi "el saura" son bulmayacak".
* Not: Suriye'ye geçişlerine izin verilmeyen aktivistler, Cuma akşam saatlerinde getirdikleri yardım malzemelerini Suriyeli mültecilere iletmek üzere Hatay'daki kampa geçerek eylemlerini sonlandırdı.