Geriye dönüp baktığımızda Roboski’de yaşanan / yaşatılan felaketin üzerinden tam 1096 gün geçmiş oluyor. Ve ne acıdır ki hâla suskunluk sürüyor. Hâla “Operasyon hatası” ifadesinden öteye geçilmiş değil.
Türkiye Cumhuriyeti’nin şimdiki “Milli Misak” sınırlarının doğu ve güneyinin öte yakasındaki Irak, İran ve Suriye topraklarında yaşayanlarla, Türkiye’dekiler aynı dili Kürtçe’yi konuşup, aynı kültüre mensup ve aidiyetleri de Kürt oldukları halde; 90 sene evvel tecelli eden cumhuriyetle birlikte birbirlerinden ayrı düşmek durumunda kalmışlar.
Telaffuz edilen cumhuriyet modernitesi ne gündelik hayatta, ne de toplumsal refahta tecelli edememiş / etmemiş. Feodal ruh olanca ağırlığıyla gücünü cumhuriyet boyunca korumuş. Aslında korumaktan öte “korunması” için devlet ve iktidar gücüyle gayret gösterilmiş.
“Sınır ticareti” adı konulan bilumum “kaçakçılık” bütün asker sivil bürokrasinin resmen değil ama bilinen ve gıyaben bilgisi dâhilinde, hatta halk telaffuzuyla “hisseden pay almayla” bugüne dek süregelmiş.
Adı kaçak çay, sigara, şeker, mazot gibi “masum” ürünlerin yanında; silah ve uyuşturucu kaçakçılığında da farklı boyutlarda yıllar yılı yaşanmış, yaşatılmış.
İki denk yatak ve somya ile bölgeye gelen “kamu görevlisi subaşındakilerin”, birkaç yıllık “doğu mecburi hizmeti” sonrasında “dünyalıklarını” sağlayarak batıya avdet ettikleri çokça hikâye edilenlerden. Hatta hikâye ne kelime herkeslerin malumu…
1943’teki 33 Kürt köylüsünün Mustafa Muğlalı Paşa tarafından Van’ın Özalp ilçesinde katli ve tarihe “33 Kurşun ve Muğlalı Vakası” olarak geçmesi cumhuriyetin kara bir lekesiydi.
Dördüncü yılına girdiğimiz ve herkeslerin malumu olan tarihe not düşülecek bir başka büyük katliam vicdanlarda derin yaralar açtı, açmayı sürdürüyor.
Çoğunluğu genç, hatta çocuk ve aynı aileden, aynı köyden olan 34 Roboski’li Şırnak köylüsü, kişi başına 30 ile 50 lira arasında kazanacakları bir bedel için yaptıkları sınır ötesi “kaçakçılık” denilen aslında ticaretin bedelini resmi yetkililerin ağzıyla “Operasyon Hatası” şeklinde parçalatılarak canlarıyla ödediler.
Şairin kelamınca pasaporta ısınmamıştı içleri. Suni sınırın öte yakası da kendilerinindi. İşte buydu katledilmelerine sebep suçları.
Katliamın üzerinden üç yıl geçti, tam 1096 gün. Çaresiz, sessiz, sahipsiz, sınırsız ve genç ölülerle geçen Bin koca gün ve gece.
Bu utanç bu tuhaf ülkeye yeter de artar bile. Utancınla kirlen ve yunmadan yıkanmadan öl ey muktedir. Bu ayıp sana yeter…
Lanet olsun bu acıyı yaşatanlara / bu acıyı yaşamayı yoksul ve fukara halka reva görenlere. (ŞD/EKN)