Bir gün, sosyal medya hesabıma bir mesaj düştü. “Sana kızgınım Evrim, sen ve senin gibi birçok gazeteci bizimle sadece belli zamanlarda iletişim kuruyor."
Mesaj Şair Arzu Bulut’tan geliyordu. Eleştirisinde, haklılık payı vardı. Acaba hangi haber koşturmacasında bu durumu atladım diye düşünürken, “haber amaçlı olmasın görüşelim” dedim.
Oldukça basit kelimelerle buraya aktardığım eleştirisi benim açımdan ağırdı. İlk başta, karşılıklı birbirimizi anlayalım derdiyle, telefonda iletişim kurduk.
Feminist hareketle ilgili de eleştirileri ve önerileri vardı. Konu konuyu açtı, bir araya gelip söyleşi yapmaya karar verdik.
Sadece tnas bir şair beklerken, küçük yaşlardan itibaren trans kimliği ile var olmuş, Kürt siyasal hareketinde mücadele etmiş koskocaman bir dünyaya sahip başka bir kadınla daha karşılaştım.
Çok uzun sohbetlerimizin bir kısmını söyleşiye aktardım ve söyleşide söz ettiği Queer Şair Kadınlar için Açık Mikrofon buluşmasına gittim.
Şiirlerle kurulan bağlar
Frankeştayn Kitabevi’nde iki saat süren etkinlikte, şiirler havada uçuştu. Arzu, şiirlerin tılsımıyla kendisine çok özel bir dünya yaratmıştı aslında.
Orada herkes, ben dahil o şiir dünyasının konuklarıydık artık. Eril, hetero hemen hiçbir şey yoktu ortamda. Bazı şiirlerin sonunda sessizce birbirine bakan insanlar, gözyaşları, sonrasında zaman zaman gülümseyişler, faillerden söz edince öfkelenen yüzler…
Bu akşamın tüm yükünü çeken Arzu’nun, yazının başında söz ettiği eleştirisinin ağırlığı boşa değildi. Özellikle feminist harekete yönelik eleştirileri.
Çünkü o şiirini okurken şunu düşündüm, trans bir kadın Arzu yerine feminist bir kadın olsaydı şiir okuyan, geceyi düzenleyen, kadın örgütlerinden, feminist hareketten çok sayıda kadın burada olmaz mıydı? Sadece bunu görmek bile trans kadınlara yaşatılanı gösteriyor.
Sözü uzatmadan Arzu’ya bırakıyorum:
Maalesef tam anlamıyla kapsayıcı olduklarını düşünmüyorum. Sözün kendisi eylemin kendisinden uzaksa benim için çok bir şey ifade etmez, zira patriarkal şiddeti boşa çıkarmaya dönük faydasız kalır.
Sözde kapsayıcılar, Kürt sorununa dair de bir açıklama yapıyorlar göçmen sorununa dair de bir açıklama yapıyorlar. Yeri geldiğinde translara dair de açıklama yapıyorlar ama bunlar bir konu başlığı gibi ya da bir etiket gibi duruyor genelde.
Gerçek anlamda kapsayıcı olmak konunun özneleri mücadeleye dahil olmadığı sürece ve bir ışık gibi görünür olmadığı müddetçe bu öznelerle mücadele büyütülmediği sürece ben kapsayıcı ya da gerçek anlamda kesişimsel olduğuna inanmıyorum.
Benim feminist harekete doğrudan çağrım yoldaşlık ilişkilenmelerini kendilerine konu ve gündem edinmeleri. Oturtulduğumuz kategoriler arası ilişkilenmelerin politik karşılığının ne olduğunu ve patriarkayı nasıl boşa çıkarabileceği üzerinden buna dönük bir şeyler yapmaları gerektiğini diliyorum.
Bu çağrıyı daha önce de kendilerine ilettim buradan tekrar iletiyorum. bell hoks’un da dediği gibi “feminizm herkes içindir” aynı zamanda Sara Ahmed’in de dediği gibi “birlikte olursak tehlikeli oluruz.” Burada kadın özgürlük hareketine feminist harekete çok şey düşüyor çünkü bizler oturamadığımız evlere bakar gibi feministlerin, trans olmayan kadınların kendileri aralarında kurdukları, dayanışma, yoldaşlık ve yarenlik ilişkilerine bakmaktan yorulduk.
Bizler sadece bize atanan gözaltı araçlarında gözleri parlayan, eylemlerde barikat yıkan ya da bir kitabın adı, bir etkinliğin konusu yapılmaktan çok daha fazlasıyız. Bunlardan çok daha fazlayız. Bizlerle eş, dost, yoldaş olamayan feminist-kadın özgürlük yapıları hep eksik kalacaktır.
(EMK)