Fotoğraf: Evrim Kepenek/bianet
Trans kadın olarak hayatta kalmaya çalışıyor. Şiir yazıyor. Kürt halkının hakları için mücadele ediyor. Şiir yazıyor. LGBTİ+ hakları için sokaklara çıkıyor. Şiir yazıyor. Vegan aktivizmi yapıyor. Yine şiir yazıyor.
Şair Arzu Bulut, küçük yaşlardan beri İstanbul’da yaşıyor. Çalışan bir çocukken trans olduğunu fark ediyor, kripto kelimelerle kendi var oluşunu yaratıyor, yaşıyor.
Şiirleri İngilizce’ye çevriliyor. Bugünlerde başka bir heyecan içinde Arzu. Heyecanının nedeni ise ilkini düzenleyecekleri, "Queer Şair Kadınlar için Açık Mikrofon" buluşması.
Arzu, şiirini paylaşmak isteyen veya yalnızca dinlemeyi arzulayan tüm queer'leri Bu akşam (2 Eylül’de) Frankeştayn Kitabevi’nde buluşmaya çağırıyor.
Arzu hem 2 Eylül’deki Queer Şair Kadınlar için Açık Mikrofon buluşmasını hem de şiirle ilişkisini bianet’e anlattı.
“Hayatta kalmaya çalışıyorum”
Sizi sadece “şair” olarak tanımlamak, haksızlık olur, siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Sanatın performans ve fotoğraf alanlarında bir şeyler üretmeye ve bunları paylaşmaya çalışıyorum. Bunun yanı sıra edebiyatla ilişkiliyim. Şairim. Şiirlerim çeşitli online ve yazılı mecralarda yayınlanıyor, paylaşılıyor.
Feminist ve LGBTİ+ aktivistiyim Aynı zamanda bir Kürt aktivistiyim ve bu alanlarda elimden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışan kolektif mücadeleye inanan bir canım. Bunun dışında serserilik yapıyorum. Hayatta kalmaya çalışıyorum.
“Kategorilerden çok daha fazlasıyız”
Hayatta kalmaya çalışırken nelerle mücadele ediyorsunuz?
Çok güzel bir soru öncelikle teşekkür ederim çünkü çok politik bir cevabı var. Bir kategorinin içine oturtulduğumu hissediyorum çoğu zaman, trans olduğum için, Kürt olduğum için, lezbiyen olduğum için kategorilere oturtuluyorum ve bunlar aslında patriyarkanın parçalama ve yönetme metodundan geliyor.
Benim hayatta kalmaya dönük politik anlamda en önemli uğraşım aslında bu sıkıştırıldığımızın amaçlandığı bu kategoriler arası anlamlı bir ilişkilenmeyle bu kategorilerden sıyrılmaya çalışmak ve daha kesişimsel bir mücadeleyi bu coğrafyada yakalamak. Hayatta kalmak için en çok emek harcadığım ve mesaiye kaldığım yer tam da burası.
Zira ben ve benim gibi bu kategoriye oturtulan bizler; Kürt olmaktan, lezbiyen olmaktan, trans olmaktan daha fazlasıyız. Ama bizler de daha fazlası olduğumuzu göstermek için bu kategorilerden sıyrılıp birbirimizi bulmalı ve gerçek anlamda patriyarkanın karşısında birlikte olduğumuz bir mücadeleyi beraber örgütlemeliyiz.
Türkiye’deki kadın özgürlük yapılarına ya da feminist yapılara bu noktada büyük bir sorumluluk düşüyor.
"Feminist hareket gerçek anlamda kapsayıcı olmalı"
Türkiye'deki feminist hareketi siz trans feminist bir kadın olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Maalesef tam anlamıyla kapsayıcı olduklarını düşünmüyorum. Sözün kendisi eylemin kendisinden uzaksa benim için çok bir şey ifade etmez, zira patriarkal şiddeti boşa çıkarmaya dönük faydasız kalır.
Sözde kapsayıcılar, Kürt sorununa dair de bir açıklama yapıyorlar göçmen sorununa dair de bir açıklama yapıyorlar. Yeri geldiğinde translara dair de açıklama yapıyorlar ama bunlar bir konu başlığı gibi ya da bir etiket gibi duruyor genelde.
Gerçek anlamda kapsayıcı olmak konunun özneleri mücadeleye dahil olmadığı sürece ve bir ışık gibi görünür olmadığı müddetçe bu öznelerle mücadele büyütülmediği sürece ben kapsayıcı ya da gerçek anlamda kesişimsel olduğuna inanmıyorum.
Benim feminist harekete doğrudan çağrım yoldaşlık ilişkilenmelerini kendilerine konu ve gündem edinmeleri. Oturtulduğumuz kategoriler arası ilişkilenmelerin politik karşılığının ne olduğunu ve patriarkayı nasıl boşa çıkarabileceği üzerinden buna dönük bir şeyler yapmaları gerektiğini diliyorum.
Bu çağrıyı daha önce de kendilerine ilettim buradan tekrar iletiyorum. bell hoks’un da dediği gibi “feminizm herkes içindir” aynı zamanda Sara Ahmed’in de dediği gibi “birlikte olursak tehlikeli oluruz.” Burada kadın özgürlük hareketine feminist harekete çok şey düşüyor çünkü bizler oturamadığımız evlere bakar gibi feministlerin, trans olmayan kadınların kendileri aralarında kurdukları, dayanışma, yoldaşlık ve yarenlik ilişkilerine bakmaktan yorulduk.
Bizler sadece bize atanan gözaltı araçlarında gözleri parlayan, eylemlerde barikat yıkan ya da bir kitabın adı, bir etkinliğin konusu yapılmaktan çok daha fazlasıyız. Bunlardan çok daha fazlayız. Bizlerle eş, dost, yoldaş olamayan feminist-kadın özgürlük yapıları hep eksik kalacaktır.
“Arzunun kıymetini anlatıyorum”
Şiirlerinize geri dönecek olursak, şiirlerinizde en çok neyi anlatıyorsunuz?
Yaşam suyumuz olan arzuyu, inatçılığımızın sınır ihlalciliğini, bize ayrılığı, reddedilişi ve özlemi atayan patriyarkayı, onu tanıdık bir duvar gibi nasıl yıkacağımızı, yası, trans lezbiyen olmayı, Füruğ’un dediği gibi “kendi varlığımın sesi olmayı.” Beni inkar eden bu dünyanın ve zamanın sınırlarını ihlal etmeyi, yaşam suyumuz olan arzunun ne kadar kıymetli olduğunu…
Queer Şair Kadınları anlatır mısınız?
Queer Womens Poet, edebiyatta kendine geniş yer bulmuş heteroseksizme bir müdahaledir. Trans yahut trans olmayan kadınların, trans erkeklerin, intersekslerin, nonbinary'lerin ve queer'lerin bir söz alanıdır, aşık atışmasıdır. Edebiyatta queer görünürlüğü güçlü kılmaya ve patriyarkaya karşı bir mevzi kazandırmaya amaçlıyor.
Bu projeyi çok daha önce harekete geçirecektim fakat hayat koşturmacasından, patriyarka ile kavgadan bir türlü fırsat bulamıyordum.
Kötü bir dram filmi gibi olan son seçimlerde bir şair ile görevli olduğum okulda tanışmıştım, sağ olsun kendisinin destekleri ve beni motive etmesiyle beraber de daha geç kalmadan Queer Womens Poet’i beraber hayata geçirmiş olduk. Sevgili yol arkadaşım İlke’ye buradan şükranlarımı iletiyorum. Son olarak daha fazla etkinlikler ile de buluşmaları planlıyoruz.
Peki, yakın zamanda bir etkinliğiniz olacak mı?
2 Eylül'de Beyoğlu'nda Frankenstein Kitapevi'nde etkinliğimiz olacak.
Queer kadın+ şairleri desteklemek için düzenlenen ve görünürlüğü önceleyen etkinlik, cis erkeklerin katılımına kapalı.
Etkinlik, güvenli alan ilkeleri gereğince göçmen karşıtlığı ve nefreti, transfobi, homofobi, bifobi, mizojini, beden utandırma, türcülük ve milliyetçilik gibi dışlayan, hor gören-düşmanlaştırıcı bütün nefret tavırlarının karşısında.
Queer Kadın Şairler için Açık Mikrofon’u Instagram ve Twitter’dan takip edebilir, ayrıntılı bilgi ve sorularınız için [email protected] adresine e-posta yollayabilirsiniz.
2022 Onur Yürüyüşünde Cihangir’deki şiir performansınız çok konuşuldu, anlatır mısınız?
Çok öncesinde planladığım bir eylem değildi ama aklımda hep bir poetik eylem yapmak vardı. O gün pride’ı kutlamak adına Sıraselviler’de buluşacaktık fakat büyük bir zorbalıkla buluşmamız polislerce şiddet uygulanarak engellendi. Uzun bir kovalamacanın ardından kendimi Cihangir'de buldum. Önümüzde çok dik bir merdiven, arkamızda ise üzerimize koşan polisler vardı.
Merdivenlerin başına çıktığımızda birçok arkadaşımızın gözaltına alındığını duydum.
Bunun üzerine üzerimize yürüyen polislere karşı, doğaçlama olarak "Arzu engellenebilir bir şey değildir" ve "Amında oyalanmak istiyorum" şiirlerimi okudum.
Şiirim tam bittiğinde polisler artık merdivenin başındaydı ve benim zafer işareti yapan parmaklarımla karşılaştılar, sonrasında tekrar bir kovalamaca ve 16 saat boyunca gözaltı. Bu şekilde gerçekleşti her şey. Getirdiği sesi birkaç gün sonra fark ettim ve attığımız bu kolektif zılgıt için mutlu oldum.
“Şiir benim var oluşum”
Şiir yazmak sizin için ne ifade ediyor?
Benim için anlatılamayanın kendisinin güçlü bir ifadesi çoğu zaman. Çok şey ifade ediyor. Şiirin tesirinin çok güçlü olduğunu düşünüyorum.
Şiir hem muhatap yaratan hem de muhatabını dilsizleştiren ve muhatapsızlaştıran bir gücü ifade ediyor benim için. Hayatta kalmayı, tutunmayı ve sarsmayı da, çocukluğumu fabrikalarda geçirdiğimde hayatta kalmak adına şiirlere tutunmuştum, var oluşumu ifade ediyor şiir benim için.
Maalesef yaşadığımız coğrafyada uzun süredir çok ağır bir faşizmin altında hayatta kalmaya çabalıyoruz. Neredeyse hayatta kalmak adına her gün mesaiye kalıyoruz.
Son zamanlarda özellikle trans kadınlara karşı yükselen şiddeti, sokaklarımızın mühürlenmesi, evlerimizin kapatılmasını büyük bir tedirginlikle yaşıyoruz. İktidar bizi her tedirgin ettiğinde ya da korkuttuğunda bu duyguları cesarete dönüştürüp kendisine fırlatıyoruz ama bunu yalnız başımıza yapmak istemiyoruz.
Herkesi trans topluluğu ile daha fazla tanışmaya, ilişkilenmeye ve patriyarkaya karşı kavgalarında yanlarında olmaya çağırıyorum.
(EMK)