Akademide kadın emeği tartışması yapmak için daha önce yapılan çalışmalara baktığımızda klasik anlamda kullanılan kadının görünmez emeği ve yeniden üretim gibi kavramların akademiye uygulandığı araştırmalar görmekte güçlük çekmek çok mümkündür. Görünmez emek kavramı hane içinde karşılığı olmayan kadın emeği üzerinden geliştirilen bir kavramsallaştırmadır.
Ev içindeki emek kadına atfediliyor
Gülnur Acar-Savran (2008: 10) bu noktada kadınların görünmez emeği üzerinde yapmış olduğu çalışmada, bu emek türünün cinsiyete dayalı iş bölümü ve toplumsal cinsiyet ilişkileri doğrultusunda oluşan bir emek türü olduğunu ve ataerkil toplumsal düzenin temelini oluşturduğunu ileri sürer.
Urhan (2016: 123) ise bu kavramı anlatırken tam zamanlı biçimde çalışan ev kadınlarının tüm zamanlarını ev içi emek için harcayabildiğini ancak üretim sürecine dâhil olan kadınların sahip oldukları zamanı ev ve iş arasında dengeli bir biçimde dağıtmak zorunda olduğu üzerinde durmuştur.
Toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümü üzerinden yapmış olduğumuz bu tartışmayı akademi üzerinden yorumlamaya kalktığımız zaman ev içindeki görünmez emeğin doğal bir biçimde kadına atfedilişinin, akademisyen genç kadınlar bakımından diğer meslektaşlarına nazaran eşitsiz çalışma koşullarını oluşturduğunu söyleyebiliriz. Sevgi Yıldız bu konuda makalesinde bu konuya dikkat çekerek şunları söylemiştir:
“Toplumsal cinsiyet rolleri kadın akademisyenlere iş yaşamında erkek meslektaşları ile rekabet etme, özel yaşamında ise evin temizlikten yemeğe temel yükümlülüklerini üstlenme sorumluluğu getirmektedir. Bu durumda kadın akademisyen eş, anne, araştırmacı gibi rolleri üstlenmektedir. Bu rollerin aralıklı ya da sürekli olarak çatışması da kaçınılmaz görünmektedir.” (2018: 31)
Görünmez emeğe dair yapılan tartışmalara baktığımızda genel olarak gördüğümüz kavramsal yaklaşım, emeğin görünmez olduğu yerin hanenin içindeki iş bölümü üzerinden yapılan bir okumanın etrafında şekillenmektedir.
Üniversitelerin devlete ya da özel bir vakıfa bağlı olması kurum içi emek çelişkisini anlama açısından önemlidir. Çünkü eğer bir üniversite özel bir vakıfa bağlı ise bilgi üretmenin yanında kar elde etmeyi de hedeflemektedir.
Gelgelelim bu meselenin kamu ayağında da Türkiye’de vakıf üniversitelerinin sayısının artmasıyla devlet üniversiteleri de şirketleşmekte ve kurum içi çalışma pratikleri değişmektedir. Görünmez emek tartışmasını yaparken üniversiteleri neden hane içi mekân olarak alabileceğimiz meselesi ise aslında üniversitelerin giderek çoğalması ve birer aile modeli haline gelmesi ile ilişkilidir.
Hane içi emek
Hane içi emeği iki noktadan anlatmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Buna göre, hane içi emek hem iş gücüne katılan kadınların ev içerisinde harcadıkları iş gücünü ifade eder hem de iş gücüne katılmayan kadınların ev içerisinde yapmış oldukları faaliyetleri anlatır. Üniversitelerin hane içi mekân olarak adlandırılmasının sebebi aslında “tersine hane içi emek kavramı” ile açıklanabilir.
Tersine hane içi emek, iş gücüne katılan kadınların akademik çalışmalarını, idari görevlerini yani hangi kurumda çalışıyorlarsa çalışsınlar üzerlerine yüklenen işleri hane içinde dahil oldukları iş gücüne eklemeleri ile ilgilidir. Bu iş gücünün üniversiteden kaynaklanarak ev içine değmesi de üniversiteyi dolaylı yoldan hane içi mekân olarak ele alabilmemize ve burada da görünmez emek kavramsallaştırmasını tartışabilmemize olanak sağlar.
Toparlayacak olursak, hane içi mekânı üniversiteler olarak ele alırsak geleneksel tartışmanın dışına çıkmak gerekmeyebilir. Zira görünmez emek, yeniden üretim ve patriarkal kapitalizm gibi başka kavramlarla birlikte okunduğu zaman toplumsal ilişkilerin kadınların emeği üzerinden nasıl kurgulandığı konusunda işlevli bir kavramsallaştırma sunmaktadır.
Burada temel olarak değinmek istediğim kavram emek gücünün yeniden üretimidir. Bu kavram emek gücünün üretim sürecine dair geliştirilen geniş anlamlara işaret eder. Fatma Güneş (2015: 6) tarafından da belirtildiği gibi yeniden üretim “toplumsal üretimin, toplumsal ilişkilerin devamını, sürekliliğini yani yeniden üretilmesini anlatmaktadır”.
Elbette ki bu anlatılanlar sadece kadınlar tarafından yaşanmamakta. Yani aldığım ilk itiraz bu yönde oluyor çoğunlukla. Ancak bir de bu meseleye toplumsal cinsiyet perspektifi ile baktığımızda çok daha ilginç tablolarla karşılaşabiliyoruz.
“Asıl zorluk eve geçiş kısmında başlıyor bence. Benim eşim de çalışıyor mesela, ben masayı kuruyorum bir şeyler hazırlıyorum. O sırada böyle televizyon izliyor, hani şey demiyorum bütün gün hasta baktığı için bütün gün ayakta ve en azından ben oturarak çalışıyorum falan diye düşünüp kendimi rahatlatıyorum. Kendi erkek akademisyen arkadaşlarımdan biliyorum, eve gidip iş yapanlar eşine yardım etmeyen falan.” (Meryem)
“Bizim hocalarımızın da neredeyse hepsi ülkücüdür. Çok nadirdir hani ülkücü olmayan. Şimdi benim ülkücü insanlarda gözlemlediğim bu ataerkil şeyde evet hayatın içinde kadın var olabilir ama birinci öncelik evidir ailesidir, yuvasıdır. Ben asistan olana kadar babamda gördüğüm şöyle bir şey vardı, şimdi akademik hayat çok ciddi anlamda özveri gerektiren bir şey. Akademik hayata bu özveriyi veren insan ailesine veremez gerekli ölçüde. Çünkü o insanların kafasında kocanın yemek yapması, evi temizlemesi, karısının yeterliliğe hazırlanması gibi bir ihtimal yok. Evine gerekli özveriyi gösteren insan akademiye gösteremez. Dolayısıyla yeteri kadar asistanlık yapamaz, başarılı olamaz, ona verilen emekler boşadır gibi bir algı vardı.” (Uğur)
“Bazen diyor musun keşke evlenmeseydim diye tabii ki yani. Sınırladığını düşünüyorum evliliğin akademideki kadınları. (...) Hani bu zıkkımın zamanı yok ya, gecenin 3'ünde bile bir an geliyor çalışıyorsun filan. Çok da iyi oluyor. Günler aylar karışıyor birbirine. Öyle bir tempoda ilerleyemiyorsun evlendiğin zaman. Çünkü daha düzenli bir hayatın olmak zorunda. Okula gidiyorsun, eve geliyorsun, yemek memek işine çok fazla girmeyeceğim. Evliliğin ilk yıllarında yaptım ama sonradan bıraktım onu. Çünkü bu düzen değişmeyecek ve ben ömrüm boyunca bu adamdan önce eve geleceğim. Ben bunu kaldıramam yani. Çünkü ilk başta şöyle bir algı vardı, erken geliyorum zaten o da geç geliyor. Daha masum taraftaydı. Sonra diyorsun ki bu böyle olmaz. Yani ben her gün işimi gücümü bırakıp yemeğe girişemem. Bir iki saatini alıyor yani. Ben onun yerine makale okurum açıkçası. Neyse kör topal yemek işini hallediyoruz bir şekilde.” (Melisa, Ankara)
“Bir kere kadın akademisyen olmanın ötesinde toplumun içinde kadın olmak ve iş dünyasının içinde olmak aslında başlı başına bir çalışma alanı ama bu kadın akademisyen olma meselesinin şöyle bir özelliği var. Akademi mesai saatiyle, zamanla, mekanla kesinlikle sınırlandırılmayan bir uğraş. Yani siz de bunu biliyorsunuz. Ben gece gözümü kapatıp kaç kere bilirim yani aklıma çok güzel bir şey geldiğini. Çünkü o hiç durmuyor böyle. Eşim benimle konuştuğunu zannediyor ama hani o konuşuyor öyle. Kafanızda sürekli bir şey var. Sürekli bir ilişki kurmaya çalışıyorsunuz. Hani işte fasulye ayıklarken bile bu uğraş kafanızda yani. Hiçbir zaman gitmiyor. Dolayısıyla bunu bir erkeğin pratik etmesi ile bir kadının pratik etmesi arasında çok ciddi farklar olduğunu düşünüyorum toplumsal cinsiyet rolleri açısından. Bu iş bölümünün çok eşitsiz çok da adil olmayan bir biçimde yapıldığı bu toplumsal düzen içerisinde o hiç bitmeyen uğraş sizi böyle o kadar baskılıyor ki bazen. Mesela hiçbir şey yapmıyorum, öyle oturuyorum. Dinlenme zamanım ama içim içimi yiyor. Müthiş sıkıntılıyım. Niye? Çünkü seçim yapmak durumundayım. Kalkıp ya evi temizleyeceğim ya da ekstradan bir makale okuyacağım. Tamam makale okuduğumda ev kirli kalacak, varsın kalsın ama o ev sonsuza kadar kirli kalamıyor. Tamam ben yapmayayım ama başka bir kadına yaptıracağım bu sefer.” (Şeyma)
Bu yazı dizisinin devamında merkezine evi koyarak içerisi/dışarısı üzerinden bir okuma yaptım. Evden çıkınca ve eve girince akademinin toplumsal cinsiyet ile girdiği kavganın üzerinde durdum. Bulduklarım yordu ama ümitlendirdi. Bana düşen ise paylaşmak kısmı oldu. (PE/EMK)
Yarın: Ya evden çıkınca?
Üniversiteden Şiddet Anlatıları dizisi
1/ Kadınlar Konuşuyor: Akademisyenin Tacizcisi Olur mu?
2/ Güç Eşitsizliği ve Psikolojik Şiddet
Kaynakça
Acar-Savran, G., & Tura, N. (2008). Kadının Görünmeyen Emeği. İstanbul: Yordam.
Urhan, B. (2016). Kadın emeği ve toplumsal cinsiyet. Toplumsal Cinsiyet Tartışmaları.
Yıldız, S. (2018). Türkiye'de Kadın Akademisyen Olmak. Journal of Higher Education & Science/Yüksekögretim ve Bilim Dergisi, 8(1).