Sesimizi daha güçlü çıkaracağız. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyerek kendi metnimle kavga etmezsem olmaz. Zira bence kavga kelimesindeki olumsuz ve yıkıcı anlamı çıkartmadığımız müddetçe kavga vermenin mücadele etmek olduğunu anlama konusunda zorlanabiliriz. Çünkü bir şeyin kavgasını vermeden o güçlüğün üstesinden gelmek zor.
Bu hafta çıktığımız Üniversiteden Şiddet Anlatıları yolculuğunun sonunda sonuç yerine yazılabilecek en güçlendirici şeyin bundan sonra ne yapmak gerekir konusuna ayrılması gerektiğini düşünüyorum.
Zira bir haftadır tüm bu yazılara gerek sosyal medya üzerinden gerekse kişisel ilişkilerim üzerinden aldığım yorumlar bana olduğunu bildiğimiz şeyleri okumanın ne kadar etkili olabileceği.
Etnografik araştırmaya içkin olan şey aslında araştırmanın hiçbir zaman bittiğini zannettiğiniz yerde bitmemesi. Kişisel bir kavganın ve akademik bir merakın birleştirdiği bu araştırma yolculuğu beni bugün sayısız genç kadının hikayesine ulaştırdı.
Ve hala da ulaştırmakta. 26 yaşında genç bir meraklı bir araştırmacı ve bir akademisyen adayı olarak tüm bu tecrübeleri seslendirmekten vazgeçmeyeceğim. Çünkü bu tecrübeler hepimizin. Bu tecrübeler benim. Bu tecrübeler senin, sizin.
Tüm bu yazılardan ne anlamak gerek?
Akademisyen olmak istemiş olmanın getirdiği bazı iş tipleri var. Örneğin bir araştırma yürütmek ve bunun makalesini yazmak, doktora/yüksek lisans eğitimi almış olmak ve bazı aşamaları tamamlamak gibi.
Ancak bunları yaptığımız mekânın akademi olması, fiziken bulunduğumuz yer olan üniversitelere sıkışmamızı engellememeli. Akademik çalışmanın zaman ve mekândan bağımsızlığının kapitalist üretim sisteminin yarattığı emek sömürüsü eksenindeki halinin çok ötesinde bir şey söylemeye çalışıyorum. Yerlere ve duvarlara sıkışmadan araştırma yapabilmenin olanaklarını kurmamız açısından bu çok önemli.
Gelelim bu araştırmanın konusu olan genç kadınların akademi ile kurduğu ilişkilenme biçimine. Buradaki ilk sorunlu kısım genç kadınların ev ile kurmuş olduğu ilişkinin akademideki çalışmalarını bir biçimde etkileyen bir etken olması. Akademinin sınırları aştığı doğru olsa bile toplumsal cinsiyet üzerinden konuya baktığımız zaman genç kadınların eve akademiyi getirmelerinin aslında ciddi anlamda kadının görünmez emeğine dair bir mesele olduğunu söyleyebilirim.
"Hadi sen de kız mısın diyebiliyor"
Bu görünmez emeğin yönü ve görünmezlik biçimi zaman zaman alışık olmadığımız biçimlerde ortaya çıkabiliyor ve belirli toplumsal roller tarafından da ev dışında da yeniden üretiliyor. Örneğin hizmet etmek üzerinden bir kadınlık inşası yapan heteronormatif düşünce biçimine sahip bir kişi üniversitede asistan olarak çalışan genç bir kadından “Hadi sen de kız kısmısın. Kızlar hizmet etmeyi sever bana bir kahve kap da gel!” diyebiliyor.
Kadın bedeni imgesinin üniversitedeki algılanış biçimi de oldukça sıkıntılı. Akademide genç kadın olarak çalışmanın belki de en sorunlu kısmı çeşitli ikiliklerin ortasında kalmak. Anne misiniz? Evli misiniz? “Hanım hanımcık” mısınız? Güler yüzlü müsünüz? Öyle hatlarınızı çok da belirli olmayan şeyler mi giyiyorsunuz? Herkesle kıkır kıkır gülmüyor musunuz? Ötekilerin idealisiniz. Ancak burada bağır çağır şunu demek istiyorum: Siz kimsenin idealleştirdiği bir kadın olmak zorunda değilsiniz. Akademide çalışırken karşılaşılan bu tip cinsiyetçi algılanış biçimleri psikolojik şiddettir. Şiddete de şiddet demek gerekir. Kimse size dokunamaz ve kimse sizinle bu şekilde konuşamaz. Bu şekilde konuşmanın içini de son beş gündür yazdıklarımın içindeki ve dışındaki hak ihlalleri ile doldurabilirsiniz.
Peki bundan sonra ne yapacağız?
Eğer çalıştığınız okulda siz ve/veya herhangi bir akademisyen genç kadın sözlü ve/veya fiziki bir tacize uğruyorsa sesinizi çıkartabildiğimiz yollarla çıkartacağız. Bu yolların sadece ifşa olmasına gerek yok.
Bazen bazı durumlarda ima etmek bile tacizci kişilerin küçük dünyasını daha da daraltabiliyor. Bence ne yaşıyorsak yaşayalım kendimizi suçlamanın da bir gereği yok. Çünkü orada olmayı biz seçmedik. Eğer bunları yaşayacağımızı bilseydik orada olmazdık. Çünkü kendimizi seviyoruz ve çünkü değerli işler yapıyoruz. Daha da önemlisi bizi yaşadıklarımız ve yazdıklarımız biz yapmıyor. Bizi biricik oluşumuz biz yapıyor. Yani bir şiddet deneyimi tüm hayatımızı belirlemek zorunda değil. Buna mecbur değiliz. Buna mahkûm değiliz! (PE/EMK) SON
Üniversiteden Şiddet Anlatıları dizisi
1/ Kadınlar Konuşuyor: Akademisyenin Tacizcisi Olur mu?