Kendimizi istemediğimiz bir durumda bulabilir ve bu durumda ne yapacağımızı düşünebiliriz. Tıkanabiliriz. Tüm bunlar hem toplumsal hayatlarımıza hem de akademik çevremizdeki tecrübelerimize içkindir.
Yazının bu kısmında akademideki güç eşitsizliğinin görüşme yaptığım genç kadınlarca nasıl yaşandığı ve bunların ne biçimde aktarıldığını anlatmak istiyorum.
Psikolojik şiddet ise bu güç eşitsizliğinin tam ortasında oturuyor ve hiyerarşiyi daha da derinleştirebiliyor. Elbette ki tüm psikolojik şiddet sadece erkek kişisi tarafından gerçekleştirilmiyor. Şiddetin failinin heteronormatif sistemden ve sınıfsal eşitsizlikten beslendiğini söyleyebilirim.
Görüşmelerde öğrendiğim ve kendi deneyimlerime de dönüp baktığım zaman gördüğüm bir diğer şey hoca-asistan-öğrenci arasında dönen ilişki biçimleri. Peri meselenin asistanlarla lisans öğrencileri arasındaki boyutuna değinirken, Uğur kendisinin asistanlık sürecinin ilk zamanlarında bir öğrenciyle yaşadığı ve kendisini çok huzursuz hissettiği bir deneyimden bahsediyor.
"Garip ilişkiler kuruyorlar"
“Yani çok garip ilişkiler kuruyorlar. Öğrencilerle ilişkileri var. Ben de bu durumu bildiğim halde susmak durumunda kalıyorum. Yani çünkü çok ağır bir yaptırım var ortaya çıkarsa. Kişileri zorlama yok. İki taraflı bir zorlama durumu yok. Öyle bir durum olsa kesinlikle susmam.” (Peri)
“İşe ilk başladığım zamanlardı. Bir de ben küçük gösteriyorum ya, herhalde kendini yakın mı gördü, nedir bilmiyorum. Danışman onayına gelen öğrencinin onayını yaptık. Hocam dedi akşam nerelerde takılıyorsunuz dedi. (...) Hiç bozuntuya vermedim. Sen dedim bana numaranı bırak ben sana haber veririm dedim.
"Cep telefonunu yazmaya kalktı. Cep telefonu numaran değil, öğrenci numaranı bırak dedim ben dekanlık üstünden bildireceğim sana akşam nerelerde takıldığımı dedim. Algılayamadı. Dedim ne biçim konuşuyorsun sen, senin karşında kim var? Böyle hani bunu diyene kadar gayet sakinim. (...) Ondan sonra hocam dedi çok özür dilerim dedi siz beni yanlış anladınız ben öyle demek istemedim dedi. Çık dışarı bir daha görmeyeyim böyle bir şey dedim. Özür dileyerek çıktı.” (Uğur)
"Cinselliğin doğrudan kullanılması"
Tülay ve Hülya ise bu duygusal ve fiziksel ilişkilenme biçimlerinin hoca-asistan boyutuna değiniyor. Ancak anlattıkları sadece bunun ile sınırlı olmuyor. Çünkü yaşanan şeydeki aksayan taraf ilişki değil, bu ilişkinin akademide kalmak adına ne şekilde araçsal halde kullanılmaya açık olduğu.
“Ben geldiğimde hemen herkes bir hocaya karşı uyardı mesela. Aman dikkat et diye. Başka bir bölümdeydi. Çok da denk gelmedik zaten ama hemen mesela o uyarı yapıldı bana. Çünkü bu adama işte davalar açıldı, şu yapıldı bu yapıldı. Bir süre yurtdışına gönderilmiş. Sonra tekrar bir şekilde dönmüş. Çünkü bir şekilde bir yerlerde tanıdıkları var falan ama epey bir vukuatı varmış o adamın. Onu biliyorum sadece. Onun dışında da bir hocamız ben geldiğimde bir eski öğrencisiyle evlendi ve hani adam profesör kadın lisans öğrencisi yeni mezun. Orada ne oldu onu bilemiyoruz tabi.” (Tülay)
“Akademide cinselliğin doğrudan kullanılması olayı da var. Lisans öğrencisi ile kalıcı pozisyonu olanın yani profesörün ilişkiye girmesi ve çeşitli güzellikler karşılığı örneğin. Mesela öğrenci çok parlak olmasa da daha lisanstayken birkaç tane makalesi çıkıyor. Ahlakçılık da yapmak istemiyorum tabii ki ama bu güç dinamiğinden kaynaklanan bir şey. Bu bir aşk ilişkisi değil, bu bir ticaret ilişkisi yani. Daha kötüsü bir kere bu çok daha kötü bir mesaj veriyor öğrencilere. Özellikle kadın öğrencilere. Ona şey örnekleri veriyorsunuz, bak sen kadınlığını kullanırsan öne geçebiliyorsun. (…)
"Evlilik programına döndü"
"Bir ara bizim yüksek lisans programlarını hocalar evlilik programına çevirmişlerdi. Kalıcı pozisyonu olan ama genç hani görece en azından bir hoca kendisine bir doktora öğrencisi bir eş alıyor. (…) Bir arkadaşım vardı. Yine kadın. Çok çalışkan, çok başarılı ve bütün hayatı bu iş olan. Bir üniversite kadro açmıştı, oraya başvuruyordu. Diğer arkadaş geldi ve bu kızı sınava almadılar bile. En azından sınav olsaydı. Tabi ki almazlar, çünkü sınavda daha iyi yapacaktı ve onların açıklanmasını isteyecekti. Sonra diğer bu eş konumundan gelen kişi oraya alındı. Benim diğer arkadaş da böyle iki sene filan işsiz kaldı. İş buldu ve çok güzel de işler yapıyor. Sonuçta bu adil bir şey mi tabi ki değil. Daha da acısı, bölüme alınan diğer arkadaşın çok ciddi etik ihlali yaptığı ortaya çıktı. Sınav okurken kendi kısımlarına daha yüksek puan verip diğer hocaların kısımlarına daha düşük puan vermek gibi. Bir intihal kadar büyük bir şey değil belki ama bu da olacak şey değil. Saçmalık yani resmen.” (Hülya)
Tam bu noktada şunları sormak istiyorum: Psikolojik şiddet dediğimiz şey nedir? Psikolojik şiddet ile fiziksel şiddet birbirinden ayrılabilir mi? Bence hayır. Çünkü insana dair olan hiçbir şeyin birbirinden ciddi sınırlarla ayrılabilir homojen bir yapısı olduğunu düşünmüyorum. Bu noktada da akademideki tacizin hem psikolojik hem fiziksel boyutunu bir arada ele almayı önemli buluyorum. Meral’in yaşadıklarını da bu yüzden iki yönlü okumamız gerektiğini düşünüyorum.
"Bunu erkek olsaydı döverdim' dedi"
Çalıştığı kurumdaki asker emeklisi yaşlı bir hoca ile çalışmanın yıpratıcı yanlarını anlatırken sinirden gözleri doluyor. Bir sınav gözetmenliğinde genç kadın bir öğrenci ile yaşadığı sözlü münakaşa üzerine yaşadığı deneyim unutulmaması gereken bir deneyim.
“Gel bakalım sen gel gel diye çağırdı. Buyurun hocam ne oldu dedim. Ondan sonra dedi ki, öğrenci ağlatıyormuşsun sınıflarda. Öğrenci mi ağlatıyor muşum dedim. Nasıl yani dedim. Dedi ki sen dedi işte öğrencilere niye bağırıyorsun, o da 22 yaşında bir genç kız onun sen gururunu nasıl kırarsın dedi. Nasıl bağırıyor bana odanın içinde. Başka hocalar da var odanın içinde. Beni bu görevi yapmam için yetkilendiriyorsunuz ve görevi yaptığım için bana mı kızıyorsunuz şu anda dedim. Ondan sonra o zaman kopya çektirirsem ben sorumluyum. Kopya çektirmezsem öğrenciye bağırmış oluyorum. Ne tür bir hizmet bekliyorsunuz dedim. Benden ne bekliyorsunuz o zaman dedim, yanlarına gidip lütfen rica ediyorum yalvarıyorum kağıdına bak mı dememi bekliyorsunuz dedim. Böyle dinliyor beni böyle. Ben zaten biliyorum bağıracak o sonrasında.
"Dedim ki o zaman karar verelim, iş tanımını oturtturalım dedim. Ya dedim biz dikkat edelim dedim, siz bize yetki verin, ya da biz dikkat etmeyelim sonra da kopya çekilmeye devam etsin dedim. Ondan sonra bitti mi dedi, bitti hocam dedim. Çık dışarı defol dedi. Nasıl bağırıyor ama! Diyor ki, bunu erkek olsaydı döverdim dedi. Bu, erkek olsaydı, döverdim. (…) Aynı hocayla daha önce de çok problem yaşamıştım. Bir gün bir şey oldu, dekanın yanındayım. Bir şeyler yapıyorum. Dekanla muhabbet iyi ve espri yaptım bir şey söyledim böyle hocaya. O sırada bu emekli asker de geldi. Off ya bu kız da çok komik dedi geldi kafama vurdu. (…) Geçen geldi, ben bununla konuşmayı ondan sonra bıraktım bu adamla, dedi ki sen çok eğlenceli bir kızsın ya. Senin için çok dedi güldürüyor, eğlendiriyor diyorlar dedi. İşe başladığımdan beri beni hiç güldürüp eğlendirmedin dedi. Ben onun için saygı duyulup elde edilmesi gereken bir kadın değil, beni şey görüyor yani orada hani alelade biri. Hani eğlenceli, minnoş oyuncak ayı.” (Meral)
Meral’in yaşadığı bu psikolojik şiddet sadece psikolojik olmuyor. Hocasının fiziksel tacizine de uğrayan Meral ne yapacağını bilemiyor.
“İşe girdiğimden itibaren çok kilo aldım ben ve o zamanlar uzun süreli bir ilişkim, bir erkek arkadaşım vardı. Böyle bir pantolon giymişim ve yan tarafımdan da böyle belim çıkmış yani. Sonra ben de öne eğilmişim bir şey bakıyorum ve yanımda emekli asker oturuyor. Dekanın karşısındayız. Bir şey konuşuyoruz işte böyle. Sonra böyle bir anda orayı tuttu, bu ne bu ne biçim kilo almışsın erkek arkadaşın sana nasıl bakıyor dedi. Nasıl böyle beğeniyor dedi.” (Meral)
"Oğlum sabah niye duş alıyorsun sen evli adamsın"
Üstelik anlattıkları sadece kendi deneyimleri de değil. Çalışma arkadaşlarının yaşantılarına da değen ve kendisinin de şahit olduğu pek çok bireysel hak ihlali var.
“Mesela aynı adam başka bir araştırma görevlisi arkadaş var okulda. O zaman işte evli bir erkek ve çok terliyor. Odalarda cam yok ve bir gün sabah geldiğinde bu arkadaşımız bayağı terlemişti hoca odaya girdiğinde. Dedi ki, sen neden terledin dedi. Hocam dedi sabah duş aldım çıkmadan, duş alınca daha çok terliyorum, bir de hızlı hızlı geldim dedi. Oğlum niye sabah duş alıyorsun, gerçi doğru sen şimdi evli adamsın diyor. Burada mesela beş kişi var odanın içinde. Kilolu bir arkadaşım ve şey diyor mesela ona da senin eşin nasıl yatağa alıyor seni ya da işte başka bir hoca mesela çocuğu olan arkadaşımıza hemen evlenir evlenmez çocuk mu yaptın ne kadar iradesizsin dedi mesela. (…) Tıp fakültesinden bir hoca başka bir hocanın üzerinde mesela bir şey anlatıyor. Şu göğüs bölgesini sıcak tutmamız gerekir diye anlatıyor birilerine. Oturmuşlar yemek yiyorlar galiba. O sırada bizim başka bir hoca da normal bir tişört giymiş. Kadının üzerinde gösteriyor hangi bölgeyi açık tutmaması gerektiğini. Çizerek böyle. Niye çiziyorsun? Kendinde göster. Niye bende gösteriyorsun?” (Meral)
Bu yazıyı toparlarken diye bir cümleye başlamak benim için çok güç. Çünkü aktardıklarım kadar aktaramadıklarım da var. Bilip anlatamadığım tecrübelerin yanında hikayesine hiç ulaşamadığım kadınlar da var. Tüm bu tecrübelerin görünür kılınmasının başta yalnızlık duygusunun aşılması olmak üzere pek çok konuda iyileştirici gücü olduğunu düşünüyorum. Yalnız değilsiniz, yalnız değiliz! (PE/EMK)
Yarın: Ya eve gelince
Üniversiteden Şiddet Anlatıları dizisi
1/ Kadınlar Konuşuyor: Akademisyenin Tacizcisi Olur mu?