Akademiyi akademiye anlatmak çok zor bir uğraş. Zorluğu ise bence bunun bir parçası olarak bunu yapmaya çalışmak. Peki ya evin içinde derken tartıştıklarımızı bir adım daha ileri götürerek peki ya evden çıkınca sorusunu sormak istiyorum. Sorunun cevabını ise bölüp kırpamadığım çok vurucu bir söyleşi ile aktarmanın durumu daha anlaşılır kıldığı düşüncesindeyim.
Onun yaşadıkları tek değil belki ama biricik. Bu biricik oluşun akademideki toplumsal cinsiyetle ilgili konularda baskı mekanizmaları üzerinden nasıl yaratıldığını görmek için böyle bir hikâyeyi okumak hem faydalı olabilir hem de insanlara kendilerini yalnız hissettirmeyebilir.
Büyük harflerle sorulması gereken sorular var böyle bir meselede. Toplumsal cinsiyet tartışmalarının ise bir fobi olduğu bir akademide cevabı aranabilecek büyük harfli ilk soru ise bence neden sorusu.
Neden sorusunun cevabını birlikte vermeye çalışacağım dostumun ve meslektaşımın gerçek adı elbette Doğa değil. Kendisine böyle bir yazı çalışmam olduğunu ilettiğimde büyük bir keyifle yer almak istediğini ancak adını “Doğa” olarak kullanmamı rica ettiğini söyledi.
Dil her şeydir. İsim vermek de keza öyle. Doğa kendisine Doğa deme özgürlüğünü edinmenin neden önemli olduğunun bilincinde genç bir akademisyen. Başlamadan belirtmek istediğim tek şey şu, herhangi bir kişi, kurum ve kuruluş adı vermemeye karar verdik. Dolayısıyla Doğa gerçektir. Yaşananlar ise Doğa’yı daha da gerçek yapan gerçeklerdir.
Merhaba Doğa, görüşmeyi kabul ettiğin için çok teşekkür ederim. Senin hikâyeni çok merak ediyorum. Neler yapıyorsun? Nerelerdesin?
X Üniversitesi'nde Sosyoloji doktora öğrencisiyim Genel Sosyoloji Metodoloji bölümünde. Yeterlilik aşamasındayım, yeterliliğe gireceğim. Geçen yıl ders dönemini tamamladım ve Mayıs ya da Haziran ne zamansa sınav ona gireceğim. Ondan önce Y Üniversitesi'ndeydim Türk Edebiyatı bölümünde. Queer Teori üzerine çalıştım. Ondan önce de Z Üniversitesi Edebiyat Öğretmenliğini bitirdim. Böyle bir seyirden geldim.
Yaşam akışın çok güzel ilerlemiş. Özellikle edebiyattan farklı disiplinlere geçerek çalışman çok güzel ancak şunu özellikle sormak istiyorum, böyle bir yelpazenin seni zorlayan tarafları oldu mu?
Aslında zorluğu olmadı çünkü ben edebiyatın içerisindeyken de ilgilendiğim şey bu toplumsal cinsiyet, edebiyat sosyolojisiydi. Yüksek lisansa başlar başlamaz aslında yapmam gereken şeyin toplumsal cinsiyet araştırması değil de daha ziyade Queer Teoriye karşı ilgim olduğunu öğrendim ve alanım net olarak edebiyat ve Queer alanına geçti. Zorlanmadım aksine edebiyatta daha çok zorlanıyordum oradan çıkmış bir insan olarak.
Peki şu anda çalışıyor musun aynı zamanda?
Yarı zamanlı çalışıyorum T Üniversitesi'nde.
Yarı zamanlı çalışmanın işe alım şekli nasıl oluyor? Bu süreçte neler yaşadın?
Normalde ilan açılıyor ama şöyle, ben çok acil bir durumda işe başladığım için ilan açmalarına gerek kalmadı. Bir arkadaş işini bırakmak durumunda kaldı. Eşi yurtdışına gidiyor, kendisi de daha iyi standartlarda çalışması için bir hafta kala istifasını verdi, yani ilan açabilecek durumları yoktu, içeriden insan arıyorlar. İçeriden de bulamadılar, ben o sırada buraya taşınıyordum. Bana Y’deki koordinatörüm haber verdi. Arkadaşımın iş aradığını falan bilmiyordum yerine. Normalde oradan da bulabilirdi. Koordinatörü CV istemiş (…) Benim vardı hali hazırda, taşındığımı biliyorlardı. Beni yönlendiriyorlar, öyle girdim yani ama normalde ilan açıp öyle alıyorlar.
İstanbul’a taşınmadan önce ne yapıyordun?
Aynı işi Y’de yapıyordum. Oradaki lisans öğrencilerine zorunlu Türkçe derslerini veriyordum. Tamamen aynı formatta çalışıyorum yani.
"Bana verilen para asgari ücretin altında"
Peki oradaki ile buradaki deneyimin arasında ne gibi farklılıklar gözlemleyebildin?
Şimdi komple hem iş olarak hem öğrenci olarak hem de dersin içeriği olarak anlatabilirim bunu. Öncelikle Y’nin bana sağladığı özgürlük alanı bambaşkaydı. Ben o kurumun öğrencisiyim bir avantajı da var ama öğrencisi olmasam da sadece ders saati ücretli yarı zamanlı insana bile tanıdığı imkân var. Ofisini veriyor, ofisini 7/24 kullanabiliyorsun. Kütüphanesinden faydalanabiliyorsun. Yani bir araştırmacı olarak bile serbest çalışan birine bile bu imkân sağlanıyor. T üniversitesi bunu bana sağlamıyor zaten çok uzak her yere. Benim ne bir ofisim var orada, ne kullanabileceğim bir bilgisayar var, ne bir şey var. Ücretsiz servis yok, hiçbir şey yok.
İşe nasıl gidip geliyorsun o kadar uzaktaysa? Ayrıca ne gibi hakların var?
Bana fiş veriyorlar ama o fişi ben sorarak öğrendim yani 6 ay para verdim yola. Ben evimden çevrimiçi anlatıyorum bu arada dersi canlı olarak. Ben başladığım an okul zorunlu birden geçti. Bana kimse fiş karşılığı okula gidip geleceğimi söylemiyor. Bölümüm bana hangi haklara sahip olduğumu söylemiyor. Ben sorarak öğreniyorum. Bana verdikleri para asgari ücretin çok altında ve ben yola veriyorum tüm parayı. Kalacak yer konusunda da şöyle çözüyorum sağda solda kalıyorum. Bir yıl boyunca hocamın evinde kalıyorum, başka hocanın evinde kalıyorum, arkadaşların evinde kalıyorum. Hani elli yerde eşyam elli yerde çantam, kitabım var. Ben bu sene daha yerleştim aşağıdaki eve. O da arkadaşım yurtdışına gitti ve evini bana devretti. Buradan gidiş gelişim şu an kupon karşılığı.
Bu kurumlarda gerek çalışırken gerek okurken nasıl engellerle, nasıl profillerle karşılaştın?
İşe ilk başladığımda bu işin koordinatörü edebiyatçı. Fakültede iki tane seçmeli veren edebiyatçıyız. Herkese mobbing uyguluyor. Arkadaşım da işi bu arada aslında o yüzden bırakıyor. Benden sonra iki kişi daha işten istifa ediyor ve işe alım sürecinde gelen iş görüşmesi için gelen kadın hamile. Düşük yapacağım bu kadının bana bir saat içerisinde yaşattığı stres dolayısıyla diyerek onu şikâyet ediyor. Bizim olaylar böyle patlıyor ve ben yaklaşık sekiz aydır etik kurula gideceğim diye mobbing davası açmak için bir tarafımı paralıyorum.
Sokakta yan yana bir araştırma görevlisi ile yürüdüğümde siz benim dedikodumu yapıyorsunuz diye arkamdan bağırıyor, odada bana bas bas bağırıyor. Sekreter odasında zarf almaya sınav zarfı almaya gittiğimde senin burada ne işin var, iş mi çeviriyorsun şeklinde herkesin ortasında dekanlık katında beni azarlıyor.
Etik kurul davamı asla kabul etmiyorlar, başımıza bela açacağız diye. Bana çalıştığımın belgesi bile verilmedi. Tam ben etik kurula çıkmak istiyorum diye söylediğimde yurtdışından davet aldım konuşmacı olarak masraflarım konsolosluk tarafından karşılanacak ve yurtdışındaki bir Pride'a götürüleceğim. Bütün masraflarımı konsolosluk ve oradan beni çağıran NGO'lar karşılıyor. Buradan da iki STK ile birlikte gidiyoruz. Ben de bu arada imzacı akademisyen statüsünde ve LGBT hareketinin içinde olduğum için bu daveti alıyorum. Hem STK'da yer alıyorum, hem aktivistim hem akademide yer alıyorum. Sadece şunu istiyorlar: çalıştığımın belgesi. Belgeyi bana veremediler. Ben niye etik kurula çıkamadığımı o anda fark ettim.
Öğrencilerle bir kere bağ kurma şansını da sana sormadan elinden almışlar.
Tam onu bağlayacaktım Y ile ikisini kıyaslarken. T’de kaçırdığım ve üzüldüğüm şey öğrencilerle iletişim kuramamak. Y’de bir saat, zorunlu ofis saatim var. Haftada verdiğim bir ders için, oda verildi ki dersi odada anlatmıyorum. Görüşme ve çalışma alanı orası. Y’de o ofisim her zaman açık. Sadece ders için değil, beni tanıyan tanımayan herkese, eski öğrencime de. Örneğin arkadaşından duymuş birisi, açılma problemi yaşıyor LGBT, bana geliyor. İlişkisinde şiddet görmüş geliyor. Kapımda minnak bir gökkuşağı bayrağı vardı, mor yapıştırmalar vardı. İlişkisinde problem yaşayan bir öğrenci bana da geliyor. Bir yandan koçluk bir yandan danışmanlık yapıyor da gibiydim. Onlarla olmaktan mutluluk duyuyorum. Hani bırak ders anlatmayı öğrenciye, ki zaten orada da sistem çevrimiçiydi ama öğrenci ile daha fazla temasım vardı. Çünkü yazılı olarak işliyorduk. Dersi oradan-ofisten anlatmıyorum ben. Sürekli yazılı bir edisyon veriyorum orada yaptığım derste. Öğrenci bana yazısını atıyor ben geri dönüş yapıyorum. Öğrenci tekrar halini atıyor, bana gönderiyor.
"Sansürle karşılaştım"
Doğa bahsettiğin bunca rol seni çalışmalarında, özellikle de şu an bağlı bulunduğun kurumda, otosansür yapmaya itti mi hiç?
Şu an bunu yapmaya mecburum. Aslında gayet açık bir bölümde çalışıyorum bu arada, ama ben işe bir önceki koordinatör varken alındığım için hala şimdiki koordinatörüm ve şimdiki ekip tetikte. Yani biz her şeyi layıkıyla, iyice, uca kaçmadan yapmak zorundayız. Ders planlarımız falan kontrol ediliyor.
Sansür konusunun dışında ne gibi baskı mekanizmaları ile karşılaştın?
Şimdiki koordinatörümüzün bizimle çok ilgilenecek vakti yok. İnisiyatifi bana bırakıyordu tamamen. Diğer hocalarla da ben ilgileniyorum. Çünkü çalışma dinamiğimi, pratiğimi biliyor. Süreci de biliyor, ona açık olarak şeffaf bir şekilde yaşadığım her şeyi anlattım. Yani ben Y’de de mobbinge maruz kaldım ama oradaki mobbing buradakinin tırnağı olmazmış yani.
Kendini akademide nasıl konumluyor ve tarif ediyorsun?
Akademisyen genç kadın, biseksüel akademisyen genç kadın, aktivist ve feminist biseksüel genç kadın akademisyen, alt sınıftan gelmiş ve hala alt sınıf. Yani kim fal bakar ya akademide olmak için? Bir türlü iş bulamadığım ilk sürecimde fal baktım. Başka… Turist bulup otele yerleştirip otelden komisyon aldım. Gündeliğe gittim. Yani geliri çıkarabileceğim bir yerim yok. Çünkü işsizliğin patladığı bir araydı benim tam buraya geldiğim ara. Reklam ajanslarına, anketörlüğe bakıyorum, sosyoloji çıkışlı değilim diye almıyorlar.
Cinsel kimliğin Y üniversitesinde mesele miydi?
Hayır açıktım orada. Orada ise başka şeyler yaşadım aslında, felç geçirdim. Yani mobbing bunun sadece bir parçasıydı. İş yerinden doğrudan gelen bir mobbing yaşamadım. Sınıf arkadaşlarımdan heteroseksist erkek cis-heteroerkeklerin sınıf içerisinde bana yaşattığı baskı ve psikolojik şiddet kullanmalarına maruz kaldım. O kişilerden biri çok yakın arkadaşımdı. Onun şiddeti ve üzerine iş yükümün binmesiyle bunlar oldu. Aynı sınıftan arkadaşım ama o da orada akademisyen. Değersizleştirme var. Sürekli yalan beyan, mağduriyet üretme var. Ben sürekli kavga veriyorum, mesela bu kişi şey olarak kullanıyor "sen sus ya bir ibne". Derste de "ibneliğe sahip çıkıyorsunuz siz" falan deniyor. Sen derste benim ibneliğimi niye malzeme ediyorsun? Ben bunu savunurum zaten. Her derste konuşuyorum, işte Doğa yine Queer'den okuyor, Doğa yine feminist perspektiften bakıyor şeklinde bir mansplaining geliyor, geliyor, geliyor ve hocalar da buna alet oluyordu ama bana ne zaman felç indi her biri ayağını denk aldı ondan sonra. Başlarına bela olacağım şeklinde.
"Biz heryerdeyiz alışacaklar"
Çok acı! Bu felcin onlar yüzünden indiğinin farkındalar mı?
Farkındalar çünkü bütün hayatım oradan dönüyor. Bütün hayatım ondan sonra değişti, ben dan dan bir insanımdır her şeyi söylerim ama ondan sonra artık nebze hiçbir şeye tahammülüm kalmadı ve daha fazla açık bir insan oldum. Aynı yerdeyiz ama ilişkiyi kopardım ve tezimi onlardan önce bitirdim. Onlar benden sonra mezun oldular. Sürekli yaptığım işe çamur atma, değersizleştirme vardı. Benim arkamda bir hocam yoktu orada. Beni birisi herhangi bir networke sokmadı. Ben yaptığım işle tanındım ve bu yüzden de titriyorlar. Orada arkamdan öyle şeyler üretiyorlar ki ve ben oradayken de o laflar üretiliyor.
Dahası bana dendi ki Doğa oraya gitti biliriz o onla kikirdiyor, kikir kikir flört ediyor. Dediği hoca da yan sandalyede oturuyor bu arada! Ona mı bakacağım ben dedim ya. Ben hoşlanmıyorum. Senin açıklığından insanlar faydalanıyor. Ya açık olmak benim için çok büyük bir kolaylık ama o onu her zaman her tarafa sokup kendini ön plana çıkartıp kendini mağdur edebilecek peşinde.
"Ay Doğa çok özgür, Doğa her yerde rahat zaten, ben çok utangacım, o cinsel kimliği falan da açık ifade ediliyor, işte hocalar da onu seviyor." Hoca sevmiyor, hoca nefret etsin benden diye sen sürekli ahlakçılık dayatıyorsun hocaya. Bir derste cinsellik yüklü metinler okunuyor. "Doğa da bunları okur ya, Doğa da bilir bu pozisyonu yaa!" falan.
Dersin ortasında kuruluyor bu cümleler hem de! Bunu yapan benim sınıf arkadaşlarım, akademisyenler. Bir şey üretmiyor, bir yazısı yok, bir makalesi yok. Her şeye çamur atar, aman o ne biçim yazı olmuş falan sürekli bahane verip her şeyi eleştirip kendisi açık bir şekilde hiçbir şey yapmayan insan. Kaybedenler Kulübünü oynayan erkekler bahsettiklerimin hepsi.
Doğa anlattıkların ve paylaştıkların için çok teşekkür ederim. Eklemek istediğin herhangi bir şey var mı? Sence akademide toplumsal cinsiyet ve burada dönen tartışmalar bir fobi mi? Bu konuyu nasıl değerlendirirsin?
Ülkenin en muhafazakâr bölümlerinden mezun birisi olarak, evet! Bu fobi özellikle akademi olmaktan, bilimden ve insan haklarından nasibini alamamış bölümlerde, fakültelerde bariz biçimde hissediliyor. Benim bununla yüzleşmem, lisansın ilk yıllarında eşitliğe dair bir şeylerin yanlış olduğunu anlamamla başladı misal, ama fobinin ne olduğunu idrak etmek, adını koyduktan sonra bu durumla yüzleşmek birkaç yıl alabiliyor. Taşrada yaşadım ve öğrendim bunları ilk kez ama kent, merkez fark etmiyormuş. Fakat asıl biz her yerdeyiz, alışacaklar! (PE/EMK)
Sonuç Yerine: Peki Bundan Sonra Ne Yapacağız?
Üniversiteden Şiddet Anlatıları dizisi
1/ Kadınlar Konuşuyor: Akademisyenin Tacizcisi Olur mu?