Ertuğrul Özkök Türkiye'de din çok güçlüymüş gibi yazmış. Sanki tek bir insanın savunusuyla ve bir kişinin performansıyla dini diktatörlüğün önü açılabilirmiş gibi... Güçlü olan tek duygu din duygusu değil ki. İnsanların bunun dışında güçlü bir sürü duygusu var...
Asıl mesele Türkiye'deki dini grupların dini diktatörlük isteyip istemediği. Bir tek Vakit gazetesine ve bir iki siteye bakarak dinsel gruplar hakkında ahkam kesmek yanlış. Türkiye'de dindarlaşmanın en görünür olduğu dönemlerde bile kimsenin kafasında düzeni değiştirmek yoktu.
Özkök tanımadığı bir grup hakkında ahkam kesiyor
İnsanlar sadece ibadetlerini ve farz olduğunu düşündükleri şeyleri yapmak istiyorlar. Radikal grupsa hep çok küçüktü ama bu grup yazan çizen bir grup olduğundan sesi çok çıkıyor. Herkesin liberalleşmeye başladığı bir süreçte Özkök böylesi bir korku nasıl yazabilir?
Türkiye'de din bu kadar büyük bir güç olsaydı yeraltına inip devrim yapma yoluna giderdi. Oysa şimdi demokratik kurallar çerçevesinde bir şeyler yapmaya çalışıyor. Özkök'ün dindar kesimle bir ilişkisi yok, uzaktan bakıyor. Tanımadığı insanlar hakkında kaygıya varıyor, abartıyor.
Türkiye'de oruç tutanların oranını yüzde 83 gösteren istatistikler var. Bu yüzde 83 içinden bir takım densizler çıkıp oruç tutmayanlara saygısızlık yapıyor, sonra buradan genelleme yapılıyor. "Kimse oruç tutmasın" demek çözüm değil, herkesin birbirine saygı duymasını sağlamak çözüm.
Başörtülü kadınlar üzerindeki "meşru" baskı
Başörtüsü için de aynı şey geçerli. Başörtülü kadınların üzerinde yıllardır baskı var ve bu baskı meşru görülüyor. Başörtüsü takmayan kadınlara baskı uygulanması ihtimali var diye başörtülü kadınlar üzerindeki baskı kabul edilemez. Türkiye'deki dindar grupların demokrasiye karşı olduklarını, "Bizim dediğimiz olsun" tavrını benimsediklerini sanmıyorum.
Elbette olası bir baskıya karşı tedbir almak lazım ama tedbir baskıyı sürdürmek şeklinde olmaz. İnsanların arasını bulmak ve dostlaştırmaya çabalamak lazım.
Tarhan Erdem de başı örtülü kadın tanımamış demek. Hiç takip etmiyorlar, ilgilenmiyorlar. Başka konularda hassas olan insanlar başörtülüler söz konusu oldu mu kendi kanaatlerini bilimsel gerçek gibi sunmakta sakınca görmüyorlar. Bu sorumsuzluktur. Erdem'in ve Mustafa Bumin'in açıklamaları sorumsuzluktur.
Çözüm aslında çoktan bulundu
Türkiye'de solun din düşmanlığı yapma alışkanlığını bırakmadığını düşünüyorum. Kemalistler objektif bakmıyor. O kadar çok propagandaya maruz kalmışlar ki din konusunda asla notr olamazlar. Konuşmaları hep düşmanlık üzerinden.
Yapılan korku edebiyatı karşısında donup kalıyorum. Biz yaptıklarımızdan dolayı değil yapabileceklerimizden dolayı hesap vermek zorunda bırakılıyoruz. İnsanları teskin etmemiz isteniyor. Bunu nasıl yapabiliriz? Korkmak isteyen insanları nasıl rahatlatabiliriz?
Dindar insanlara uzaktan bakmaktan vazgeçsinler, korkularını tahlil etsinler. Türkiye'de bu korkuları doğuracak bir şey yok. Ailemizin içinde mayo giyen, içki içen insanlarla barış içinde yaşamanın formülünü bulduk biz. Aydınlar halkın içine inip bunu görsünler. Çözüm aslında çoktan bulundu.
Başörtülü kadınların yazılan ve söylenenlerden ne kadar incindiğini hiç bilmiyorlar. Bunun üzerine düşünmelerini istiyorum... (GG/NZ)