Arkadaşlarla bir sabah sohbeti…
Televizyon açık. Hangi kanaldı hatırlamıyorum şimdi.
Sağlık emekçilerine uygulanan şiddetle ilgili bir haber çıkıyor.
Aniden dikkat kesiliyor herkes…
Oldukça tatsız bir o kadarda hassas bir konu, çünkü sohbete dâhil olanların hepsi sağlık emekçisi.
Hemen her gün sağlıkta yaşanan şiddetin muhatapları olarak izliyoruz haberi.
Hakkâri’de hasta yakınları tarafından dövülerek komaya sokulan Dr. Soner’den bahsediyor…
Dinleyenlerde bir çaresizlik hali öylece duruyor ortada.
…
Yaşanmışlıkların, yaşanamamışlıkların, haksızlıkların küçük bir dökümü yapılıyor o an orada… Öyle uzun uzun değil… Birkaç saniye sürüyor ama enine boyuna yapılıyor muhasebe…
İstisnasız bütün sağlık emekçilerinde böyle bir yön görürüm ben…
Her şeye rağmen hasta ve hasta yakınına yakın durur ya toplumsal vicdan ibresi, işte onun, o ibrenin ucunda boynundan asılı olmanın çaresizliğidir bu…
Birkaç saniye sürer ama yıllarını alır götürür ömürden…
İşte o anlarda, eğer imkân varsa bir yudum çay alınır, yoksa yutkunulur sadece, ki konuşmamazlığa bahane edilsin diye…
…
Dedim ya konu tatsız…
E konu tatsız olunca sohbette öyle su gibi akmıyor haliyle...
Kimi, sağlıkta dönüşümün olumsuz bir sonucudur bu diyor.
Kimi, bunu bir savcıya yapamazlar, bizi güçsüz görüyorlar… a tahvil ediyor.
Kimi, kadına ve sağlık emekçisine uygulanan şiddetin toplumsal köklerinden bahsediyor, dilinin döndüğünce…
Tam o anda bir arkadaş:
“Hakkâri’ye niye doktor gönderiliyor ki?” diyor…
…
Ah güzel Ahmet Abim benim…Gördün mü bak…Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket… (*)
…
Ortam buz kesiyor aniden…
Sessizlik…
Sessizlik…
Yahu ne oluyoruz demeye kalmadan…
Pat, ikinci cümle…
“Bence kapatsınlar o hastaneyi, görsünler dünyayı…”
Ben boğazımdan geçmeyen lokmayı yutma gayretinde iken serinletici bir cümle…
“Ne alakası var” diyor bir arkadaş. “Celal Bayar Üniversitesinde de saldırı oldu. O zaman orayı da mı kapatsınlar?”
Bir “nasıl yani” sessizliği herkes de…
“Hakkâri’ye niye doktor gönderiliyor ki?” diyen arkadaşa bakıyoruz.
Orası ile burası bir mi, diyecek diye ödü kopuyor herkesin...
Der mi, der…
İşte o anda ülkenin en aman bilmez yarası tekrar kanıyor ortalık yere…
…
Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar…Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar…
…
Neye yanmalı?
Sağlık emekçileri olarak, hala yoğun bakımdaki Soner’e mi?
Hastanenin altıncı katından kendini boşluğa bırakan melek bakışlı Melike’ye mi?
Orası ile buranın bu denli uzak olmasına mı?
…
İşte o kadar…(*)
Sağlıcakla… (ZAK/HK)
(*) Edip Cansever