Hiç düşündünüz mü, 112 çalışanları ölünce ne olur, diye?
Ben söyleyeyim.
Hiç...
Hiçbir şey olmazlar.
Çok olsa bir duyarlı arkadaşları fotoğraflarının renkli bir fotokopisini çektirir ve istasyonun duyuru panosuna asar bir süre.
O kadar…
O fotoğraf sararıncaya, yıpranıncaya kadar kalır o panoda…
Sonra?
Sonrası…
Başka da bişey olmaz…
***
Geçen sene İstanbul’da bir kazaya müdahale eden polis ve 112 ekibine bir taksi çarpıyor ve iki kişi yaşamını yitiriyor.
Gazeteler şöyle yazıyorlar.
“Bir polis şehit oldu, bir ambulans şoförü öldü.”
Düşünün bir kaza oluyor kazaya müdahale eden iki kamu görevlisi aynı iş üzerinde mesleki yetki ve becerileri neyse onu ortaya koyuyorlar ve ölüyorlar.
Ama bir farkla, biri şehit oluyor ve devlet töreni ile son yolculuğuna uğurlanıyor, il emniyet müdürü dâhil devlet erkânı bulunuyor resmi törende…
112 çalışanını ise ailesi ve iş arkadaşları defnediyor; sessizce…
***
Bir trafik kazası olsa, olay yerine kimler gider?
Polis, itfaiye, gazeteci…
Başka?
Bir de 112 çalışanları gider.
İçlerinden birisi “yıpranma payı”ndan yararlanmaz…
Kim?
112 çalışanları…
***
Geçenlerde, daha bir ay olmadı, 22 yaşında gencecik bir 112 çalışanı daha veda etti yaşama, bir ambulans kazasında…
Adı Hatice…
Ne oldu dersiniz?
Hiç…
Hiçbir şey olmadı…
Cenaze namazını babası kıldırdı…
İş arkadaşları renkli fotokopi bir fotoğrafını astılar istasyonun duyuru panosuna, iki yıl önce ölen Murteza ağabeyinin yanına…
Şimdi o panoda Murteza ve Hatice üzerlerinde gururla taşıdıkları 112 yelekleri ile gülümsüyorlar iş arkadaşlarına…
O kadar…
Şairin dediği gibi: “…/ ve daha acıdır bu / ölümden de korkusundan da…”* (ZAK/HK)
* Cemal Süreya'nın "Düello" adlı şiirinden.