Hatırlıyorum, 1990'ların sonunda internet bu ülkede yaygınlaşmaya başladığında, bir çok mecrada internetteki "anarşi" konuşuluyordu. Sadece internet yasasının eksikliği değil, aynı zamanda internetin "lidersiz" ve "patronsuz" olması birçoklarına cazip geliyordu.
Geçen onyıllarda internetin anarşist potansiyelinin tırpanlandığı ve internetin devletlerle büyük şirketlerin eline geçtiği ve internetin bir özgürlük ortamı olabilecekken yeni model bir televizyona dönüştüğü iddia edildi.
Sosyal ağlar çerçevesinde internetin "özgür bir forum" olduğu yanılgısının bir iki temel nedenine değinerek, sosyal ağların, kapitalizme içkin veya değil kusurlarına dair yazacağım.
İnternetin 20 yıl kadar önce yarattığı hayranlık ve şaşkınlığı hala anımsıyorum. Fakat işin gerçeği, bu hayranlık, internetin ve bilgisayar ağlarının nasıl işlediğinin tam olarak bilinmemesinden kaynaklanıyordu.
Örneğin, "IP numarası", "spam e-posta" gibi kavramlar yaşamımıza girince internetin aslında telefon ağlarından pek de farkı olmadığını gördük. Telefonla "işletildiğimiz" gibi, "yalan" e-postalar alıyorduk; herkese verilen ayrı ve tek telefon numaraları gibi internete bağlanan her bilgisayarın ayrı numarası vardı ve bu numara aracılığıyla verilerin hangi bilgisayardan yola çıktığını görülebiliyordu.
Zamanla, "internette kadınlarla tanışacağını" düşünenlerin belirlemesi ve buna koşut olarak internet pornosunun keşfedilmesi, internetin sosyo-politik yörüngesini birden değiştirdi.
Büyük hatalar yapıldı
Yavaş yavaş, bir doğrudan demokrasi platformu olacağını düşündüğümüz, küresel bilgi platformu internet, devasa bir pornografi müzesine dönüşüyordu. Eh, o yıllarda "internetten indirme" kavramıyla da tanışınca internet sadece üç ana şekilde kullanılır hale geldi: pornografi, film/müzik indirme ve "online sosyalleşme."
Tüm bunlara koşut olarak internet ve bilişim sektöründe telif ve patent meseleleri oldukça önemli hale geldi. Sadece devletler ve hükümetler değil, politik eylemci gruplar da bu meselelere dair politika geliştirmekte oldukça yetersiz kaldı.
"Yetersiz kalmak" epey insaflı bir adlandırma aslında, sol cenahta yer alan gruplar bu konuda çok yanlış kararlar aldı ve büyük politik hatalar yaptı. Bu hataların en büyüğü, açık kaynak kodlu yazılımlara yeterli manevi desteği vermemek, internetin veri indirme konusunda şaşkın kalmak ve en kötüsü vahşi kapitalist bilişim sektörünün ürünlerini kullanmakta beis görmemekti.
Bu hataların artması sonucunda, sosyopolitik ve ahlaki filtremiz, internet söz konusu olunca epey yetersiz kalmaya başladı.
"Online sosyalleşme"nin her türüne istisnasız karşı çıkmamın iki temel nedeni var.
Bu tür bir sosyalleşmenin hem içinde yaşadığımız dünyadan bağımsız olarak içkin bir şekilde hem de kapitalist dünyaya karşı çıkan ideolojilerimiz çerçevesinde politik olarak yanlış olduğunu iddia ediyorum.
Online sosyalleşmenin, kapitalizmden arınmış halinin ideal ve ütopik bir dünyada dahi yanlış olduğunu düşünüyorum. Bunun temel nedeni, "online sosyalleşme" tabirinin bir oksimoron olmanın ötesinde, aslında örtülü bir "niyet" taşıması. Bu niyet, insanların internet üzerinden sosyalleşebileceği iddiasıdır.
Konuşacak ne kaldı ki...
Hepimiz aslında deneyimlemişizdir, arkadaşlarımızla "chat" yaptığımızda, "status update"i yaptığımızda, sosyal damarımızda bir kıpırdanma hissederiz. Bu kıpırdanmanın nedeni, internet endüstrisinin bizi sosyalleşmenin "bilgi takasıyla" aynı şey olduğuna başarıyla ikna etmesidir.
Zira, "arkadaşlarınızın" nerede, kiminle, ne yaptığını bilmenin, onlarla sosyalleştiğimiz anlamına geleceğini düşünmeye başlarız. Dahası, bu şekilde sosyalleştiğimiz için, yüz yüze muhabbete gerek duymayız bile.
"Konuşacak ne kaldı ki", zaten her şeyi internetin öğrenmişizdir. Bunun, çok ciddi bir varoluşsal sorun olan "can sıkıntısının" ürünü olduğunu düşünüyorum (Bkz. http://canbaskent.net/deneme/15.html, Bireylikler dergisi)
İnternet, o kadar büyük bir can sıkıntısı yaratır ki uğruna önce "sosyal sevgi ve ilgiyi", sonrasında da bireyi yeniden tanımlar. Diğer bir deyişle, ne kadar iyi bir arkadaş olduğumuz Facebook'taki arkadaş sayımızla, ne kadar popüler bir insan olduğumuz da Twitter'daki takipçilerimizle ölçülür.
İnternet, sosyalleşmeyi yeniden tanımlamakla kalmaz, bunu yanlış bir şekilde yapar. Evrimsel ve kültürel olarak insanı geliştirebilecek insani etkileşimi de dışlar. Biraz daha net olalım, internetin teknoloji olarak buna izin vermesi, bu imkanı sağlaması, bireylerin bunu yapmasını neden gerektirsin?
Örneğin, çok süratli gidebilen bir otomobiliniz var diye, acaba sürekli aşırı sürat mi yapmalısınız? Neden çıkan her yeni teknolojiyi kullanmak zorunda olduğumuzu düşünüyoruz?
İnternet sosyalleşmesinin yarattığı diğer bir sorun, hareketsizlikten kaynaklanan fiziksel sağlık sorunları ve daha da önemlisi, sanal alemin yarattığı sanrılara bağlı olan bağımlılık ve benzeri ruhsal sorunlar olur.
Bu epidemik, artık o kadar çok insanda görünür hale geldi ki normalleştirir olduk, bilgisayar karşısında geçirilen saatler artık basit sohbetlere bile konu olmaz hale geldi. İnternet sosyalleşmesi bu bağlamda ikili bir bunalım yaratır:
"Gerçek" arkadaşlarımızdan mahrum kalırız ve üstüne üstlük "sahte" arkadaşlarımızla tahammül ötesinde zaman geçiririz.
Tüm bunların ötesinde, online sosyalleşmeler tuhaf bir ego bozukluğu da yaratır. Bunun çok basit ve temel bir nedeni var: İnsanlık tarihinde hiç bir zaman bireyler, kendileri hakkında bu kadar çok şey yazmamıştı kamusal olarak. Hala günlük tutanlarınız varsa ayırdına varacaktır, Facebook/Twitter üsluplarınız, günlük yazarken kullandığınız mahçup üsluba benziyor mu?
Mucizevi pazarlama stratejisi
Online sosyalleşmeler, bireylerin başkalarıyla olan ilişkisini yeniden şekillendirmekle kalmıyor, bireylerin kendileriyle olan ilişkisine de yeniden şekillendirip tuhaf bir narsisizm yaratıyor.
Tüm bu saydıklarımın kapitalizme ilişkisi pek de doğrudan değil. Diğer bir deyişle, kapitalizm sonrası eşitlikçi toplumda da bağımlılık, narsizm gibi sorunlar elbette var olacak. Fakat, sosyal ağların bir de kapitalizme içkin olan problemleri var.
Bunların ilki, telif ve patente bağlı olan "tekillik" sorunu. Örneğin, sadece bir tane Facebook, sadece bir tane Twitter varken, yüzlerce farklı e-posta hizmeti bulunuyor. Zira, Facebook ve Twitter bir fikrin ve bu fikrin altyapısı olan teknolojinin, mucizevi bir pazarlama stratejisiyle kitleselleşmesinden müteşekkil.
Bu ağların, biricikliği, tekilliği, dünyada sadece bir televizyon markası olmasına benziyor. İnternet teknolojileri, işte bu rekabetsizlikle şımartılıyor. Bu şımarıklık, interneti bir özgürlük ortamından çıkarıp oldukça açık ve aç bir kapitalist pazara dönüştürüyor. Örneğin, düşünün, dünyada sadece iki (paralı ve yaygın) işletim sistemi var. Bu iki sistem de Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) Batı yakasından geliyor. Bu mu internet özgürlüğünden anladığımız?
"Herkes" burada
Benzer şekilde, Facebook ve Twitter'ı bu kadar kuvvetlendiren, "herkesin" bu ağlarda olması. Kitleselleşmeyi, hiçbir politik harekete nasip olmayacak şekilde kusursuzca başaran Facebook kendi tekil evreninde, hepimizin birer kopyasını çıkarıyor. Bir organizasyon olarak ele alındığında Facebook'tan neler öğrenebileceğimizi bir kenara bırakırsak, yine de mahremiyet sorununu çözemiyoruz.
Nasıl bir güç 500 milyon insanın temel kimlik ve kişisel bilgilerini tek bir şirketin (ve onunla anlaşmalı yüzlercesinin) hizmetine gönüllü ve daha da vahimi "hevesli bir şekilde" sunmaya itebilir? Facebook'un ücretsiz olmasının bu soruya yeterli bir cevap olduğunu düşünmüyorum.
Facebook'un yarattığı kitlesel güç ve iktidar, sadece tek ve biricik olmasından kaynaklanmıyor. Bu iktidar, işin daha da kötüsü, oldukça akıllı ve yaratıcı insanlar tarafından yaratılmış ve yönetiliyor olduğu için daha da vahim bir hal alıyor.
Artık, Büyük İskender'i saymazsak, medeniyeti bu kadar çabuk bir şekilde etkileyen, oldukça akıllı bir "düşmanımız" var. Hele hele bu konuda mücadele eden politik grupların (Electronic Frontier Foundation, örneğin) bile bu ağlarda yer aldığını düşünürsek, çaresizliğimiz iyice artıyor.
"Ücretsiz hizmet"in bedeli var
"Düşmanın araçlarını kullanarak ona karşı mücadele etme" tartışması, bu meselede de görüleceği gibi, temcit pilavı gibi tekrar tekrar güncellenen bir tartışma haline geldi.
Online sosyalleşmelerin kapitalizm sayesinde yarattığı sorunların ikincisi de internet hizmetlerinin ücretsiz olmasını yarattığı tuzağa hemen herkesin düşmesi.
Bu "ücretsiz" hizmetin elbette bir bedeli var aslında. Örneğin, Google'da arama yapmak için bir çok kişisel bilgimizi veriyoruz, Facebook'a bağlanıp bir sürü resmimizi yüklüyoruz ve dahası bunu gönüllü ve hevesli bir şekilde, gülümseyerek yapıyoruz.
Dahası, bu "hizmete" para vermediğimiz için kendimizi şanslı, daha da vahimi "kazançlı" görüyoruz. Bu matematiksel vehamet, iktisatta epey yaygın kullanılan bir hiledir. Sezon boyunca çok pahalı olan üründe biraz indirim yaparsınız, az pahalı ürünü alan tüketici de kendini kazançlı hisseder.
Tüketici, ne kadar az ödediğine bakar (negatif değer), satıcı da ne kadar kazandığına (pozitif değer). İnternet teknolojilerinde ise bu değerler, bir kazağın indirim öncesi ve sonrası fiyat etiketi kadar aşikar değil. Pozitif değeri görebiliyorken, negatif değeri net olarak göremiyoruz.
Şimdi, birçoğunuz, bu teknolojilerin nötr olduğunu, iyi bir şekilde kullanılırsa toplumsal değişim yaratabileceğini iddia edecek, ABD Başkanı Barack Obama'nın başkanlık kampanyasındaki sosyal ağların payına, Facebook aracılığıyla eşine dostuna kan bulanlara değineceksiniz.
Belki de Kahire'nin Tahir meydanındaki örgütlenmeyi Facebook kullanıcılarının yaptığını anlatacaksınız.
Bu ve benzeri örnekler bana sadece durmuş bir saatin günde iki defa doğruyu gösterebileceği anekdotunu anımsatıyor. Benzer şekilde, örneğin bireysel silahlanmaya, söylemeye ne hacet, karşıyım. Ama, bana deseniz ki, günün birinde silahımla ateş ettim ve mermi vurduğum kişinin vücudunu sıyırdı. Vurulan kişi hastaneye götürüldüğünde, tam da merminin sıyırdığı bölgede bir ur keşfedildi ve erken teşhis sayesinde, vurduğum (ama öldüremediğim) kişi kurtuldu.
Acaba, bu örneğe dayanarak, bireysel silahlanmanın iyi bir şey olduğunu, işe yaradığını iddia edebilir miyim? Facebook'ta hayatının aşklarıyla tanışanlarla Twitter'da isyan örgütleyenlerin varlığı, benim argümanlarımı yanlışlamıyor. Hatta, biraz düşünsel olarak eşelersek, bu örnekler benim hemen her argümanımı destekliyor aslında.
Benim kaygım ahlaki. Çok mutlakiyetçi görünmeden, online sosyalleşmenin "yanlış" ve "kusurlu" bir sosyalleşme olduğunu iddia ediyorum.
Her ne kadar, iyi niyetle veya sosyal baskı mecburiyetiyle, bu ağlarda "iyi bir şeyler" yapabileceğimize inansak da, bunları minimal derecede kullandığımızı düşünerek kendimizi rahatlatmaya çalışsak da, yine de Facebook/Twitter'a veri sağlıyoruz, dünyanın en büyük kapitalist şirketlerine gönüllü olarak koşmuş oluyoruz ve onların kullanıcı kitlesinde yer alıp, bu ağların hayatlarımızı daha da ele geçirmesine izin veriyoruz. Bu, benim zihin dünyamda uzak durulması ve karşı çıkılması gereken bir şey...
* Yazarın, hiç bir online sosyal ağda (Facebook, Twitter, Google+) hesabı yok.