"Aklımın ucuna dahi gelmemişti. Yurt dışına yaptığım uzun bir yolculuktan sonra New York'taki evime döndüğümü düşünüyordum. Oysa ki annemin ölümüyle sonlanacak bir yolculuğun başlangıcındaymışım."
Devid Reiff'in, Agora Kitaplığı'nca Türkçe'ye çevrilen "Ölüm Denizinde Yüzmek" başlıklı kitabının ilk satırları bunlar. "Bir oğulun anıları" alt başlığını taşıyan kitapta bahsedilen anne Susan Sontag.
Sontag, 28 Aralık 2004'te kansere yenik düştüğünde 71 yaşındaydı ve aktivizm, yazarlık ve eleştirmenlikle geçen dolu dolu bir hayatı geride bırakıyordu.
Amerika'nın vicdanı
"27 yaşımdan 35'e kadar oldukça eğlenceli bir gençlik yaşadım ve tesadüf eseri bu yıllar 60'lara rast geldi. O zamana kadar hiç dans etmemiştim."
Sontag 60'lar boyunca yayınladığı romanlar ve sanatla edebiyat üzerine denemeleriyle tanındı. 1968'de Vietnam'a yaptığı yolculuğun ardından radikal biçimde politikleşti. Bir defasında "Amerikan hayat tarzı insanlığın gelişiminin sunduğu olanaklara bir hakarettir" diyecekti.
"Fotoğraf Üzerine", yeni gelişen bu sanat dalının anlamlandırılmasında klasik bir yapıt haline geldi. Oyunlar yazdı, 1993'te işgal altındaki Sarajevo'da Beckett'in "Godot'u Beklerken"ini sahneledi.
1976'da yakalandığı ve alt etmeyi başardığı kanser deneyiminden yola çıkarak "Bir Metafor Olarak Hastalık"ı yazdı. Bundan 10 yıl kadar sonra da "AIDS ve Metaforları"nı yazdı.
"Kadın olmak bir klişe" diyordu bir röportajında: "Eğer, benim gençken olduğum gibi, iyi görünüyorsanız; o zaman bu iki kat klişe. Akıllı ve güzel bir kadın olmanın uygunsuz olduğu düşünülüyor. Benim için söylenen en kötü söz 'Amerika'nın en akıllı kadını' olduğumdu. Bu şekilde tarif edildiğim için utanıyorum."
Sontag'ın özel hayatı, kendi isteminin aksine her zaman ilgi uyandırdı. Fotoğrafçı Annie Leibovitz'le 80'lerin başında başlayan ilişkisi hayatının sonuna kadar sürdü. Hakkında çıkan eleştiriler çoğu zaman yazdıklarından çok, özel yaşamıyla ilgiliydi.
Sontag ve oğlu
Saygın bir dergi olan New York Times Magazine'nin yazarlarından olan Reiff, kitapta Sontag'ı Sontag yapan hayatına içerinden ve samimi bir bakış sunuyor okur için.
"Annem yetmiş bir yılın neredeyse hepsini, ne kadar zorlu görünürlerse görünsün, terslikleri alt edeceğine inanan biri olarak geçirdi. Hayatındaki birçok şey gibi bunda da kararlı ve çocukluğunda olduğu kadar yaşlılığında da tutarlıydı."
Onun hayatının neredeyse yarısını kaplayan hastalıklarla nasıl baş ettiğini ve sevinçli olmayı nasıl "öğrendiğini" detaylı bir şekilde anlatıyor Reiff. Belki de daha önemlisiyse, imgesinin ister istemez yarattığı mesafeyi kırmak için bir şans sunuyor ve insanın, kahramanının insani yüzüyle her karşılaştığında yeniden fark ettiği üzere "onun da bir insan olduğunu" gösteriyor.
Okur, doğası gereği faydacı bir şekilde kitaba yaklaşıyor ve yeni bilgilerle ve duygularla zenginleşmiş olarak son sayfayı çeviriyor. Reiff'in kitabındaysa, insanın kalbini sıkıştıran, bu satırları okuduğu için neredeyse utanca sürükleyen bir yan var. Her şey bir yana, bir oğlun annesinin ölümüne tanıklık etmesini izliyoruz ve bu kolay katlanılabilir bir iş değil.(EÜ)
* David Reiff, "Ölüm Denizinde Yüzmek", çev. Pınar Savaş, Agora, Aralık 2008, 130 sayfa, 14 YTL.