İnsanın tercih olanağı olsa, bu koşullarda Türkiye’de çocuk olmaz. Bu seçeneksizliğin verdiği olanağı sonuna kadar kullanmak, yani sömürmek gibi büyük bir ayıbımız var.
Gösterilerde çocuklar öldürüldüler. Başbakan, 269 gün hayatta kalmaya çabalayan Berkin Elvan için “ekmek almaya gitmiyordu, cebinde demir bilye vardı” dedi. Demeye çalıştık ki: “Ne fark eder, O daha çocuktu ve onu koruması gereken güvenlik güçleri tarafından vuruldu. Üstelik gaz fişeği ile. Devlet bunları önlemelidir.” Tam bunu engellemek için imza toplamaya çalışıyorduk ki….
Soma’da madende çocuk olma ihtimali gündeme geldi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı “Kayıtlara baktım çocuk yok” dedi.
“Devletin görevi sadece olan ile ilgilenmek değildir. Çocuk koruma sistemi ancak olma ihtimali ile mücadele ettiğinde gerçek bir koruma sistemi olur” diyecektik ki…
Çocukların cinsel istismarları ile ilgili haberler üzerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı “Çocuklarınıza çığlık atmayı öğretin” dedi. Bu çığlığı kim duyacak, duyan nereye başvuracak demek üzereydik “cezaları arttırmak gerekir” dendi.
“Olmaz, önleyici müdahale olmadan yasada cezaların artması uygulamada cezasızlık doğrur” demeye çalışıyorduk, tasarı önümüze geldi. Aslında cezalar zaten artmıyordu, tam tersine birçok eylem çocuğun cinsel istismarı kapsamı dışına çıkarılıyordu.
Bahsi geçen tedavi olma, çocuklarla ilgili işlerde çalışmama gibi yükümlülükler sadece denetim süresi ile sınırlıydı. Kısacası “yasa çocuğu değil, istismarcıyı koruyor, durun” demeye çalışıyorduk ki…
Çocukları dağa giden anneler, çocuklarını geri istediklerini söylediler. “Kaçırıldı mı, kendi isteği ile mi çıktı, bu yaşta çocuğun isteği mi olur” tartışması arasında “onlar çocuk, ama hepsinin bir fikri var, buna rağmen silahlı çatışma, suç vb. risklerden korunma hakları var” diyerek çocukluğu anlatmak gerekiyordu ki…
Bir çocuk gönderden bayrak indirdi. “Çocuk olmak ona bu hakkı vermez, gereği yapılacak, alnının çatından vurulması gerekir” dedi siyasi parti liderleri hep bir ağızdan. “Pes” dedik.
“Yöneticilerinin çocuğu, çocukluğu bilmediği; bayrağın, toprağın çocuktan, candan kıymetli olduğu; koskoca adamların çocuğu koruyoruz sloganı altında istismarcıları koruyacak yasa çıkarmayı içlerine sindirebildiği bir ülkede yaşıyorsunuz çocuklar” demek gerekiyor. Çığlık atın! Hepiniz…
Bütün bu riskler altında çocuklara sunulan tek koruma aracı olan çığlığı asıl bizlerin atması gerekmiyor mu? Onları tehdit eden bu risk asıl bizi ilgilendirmiyor mu?
O kadar ağır bir tehdit var ki şu anda, saldırgan ile oturup makul ve mantıklı konuşma olanağı yok. Zaten dinlemiyor. Ancak bağırarak onu korkutup uzaklaştırabilir ve çevredeki sağduyulu insanların dikkatini çekebiliriz.
Çığlık atalım:
* Durdurun çocuk ölümlerini.
* Çocuğu değil istismarcıyı koruyan yasa teklifini geri çekin.
* Çocukların masum oldukları inancı ile değil, çocuk oldukları için korunması gerektiğini öğrenin.
Bütün yetişkinler için bir sorumluluk olan bu çığlığı atma görevinin ayrıca yasa ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’na da verilmiş olduğunu hatırlatmak gerekir. (BA/SA/YY)