Başlık, spor yazarı ve "Brezilya’nın Şeytanla Dansı: Dünya Kupası, Olimpiyatlar ve Demokrasi Mücadelesi" adlı kitabın yazarı Dave Zirin’e ait. Mega etkinlikler karşısında yoksul ve emekçi halkların hal-i pür melalini başka hiç bir metafor bu kadar isabetli ifade edemezdi dersek abartı olmaz.
Sermaye yatırımlarını çekmek için kentlerin birbirleriyle yarıştıkları neoliberal kentsel düzende, marka kent olup öne çıkmak önemli. Bu bağlamda, ideallerinden soyutlanarak metalaştırılan kültür, sanat gibi spor da kentin markalaştırılmasına koşulmuş bir ambalaja indirgeniyor.
Başta Olimpiyatlar olmak üzere, FİFA Dünya Kupası, Commonwealth Games vb. gibi spor etkinliklerinin yanı sıra EXPOlar, Fuarlar, ya da masum görünümlü ancak sinsi Kültür Başkenti projeleri, Bienaller hatta güzellik yarışmaları, devletlerarası toplantılar, kısaca küresel ve/veya kıta/bölge ölçeğindeki etkinlikler, ev sahipliği yapan kentlerde hızlı bir dönüşümü tetikliyor.
Bu kentlerdeki hazırlık ve altyapı çalışmaları etkinliğin kapsamını kat be kat aşarak kenti uluslararası medya ile dünya kamuoyunun ilgi alanına koyabilecek pahalı ve gösterişli projelere bahane oluyor.
Mega etkinlikler vesilesiyle ulusal ve uluslararası kamuoyundan destek gören iktidarlar, o zamana dek gerçekleştiremedikleri ya da zorluklar ve/veya direnişlerle karşılaştıkları tüm kentsel müdahalelerini, dönüşüm, soylulaştırma ve plan değişikliklerini böylece uygulama fırsatına kavuşuyor.
Kültür, sanat veya sporu araçsallaştırarak inşa edilen meşruiyet, yoksulları, alt gelir gruplarını ve emekçileri kentten sürgün etmenin ve kentsel rantı yükselmekte olan yaşam alanlarını sermayenin beş yıldızlı projelerine açmanın vesilesi oluyor.
Her ne ad altında olursa olsun bu albenili atı içeri buyur eden kentlerde, mülksüzleştirilen ve zorla tahliye ile yerlerinden edilen alt gelir grupları ve emekçiler neoliberal düzenin Neo-Truvalıları olurken, inşaat şirketleri, emlak pazarları, finans grupları, sponsorlar, kısaca küresel sermaye, düzenin yeni fatihi.
Özel güvenlik firmaları
Son senelerde öne çıkmaya başlayan bir diğer önemli grup ise özel güvenlik firmalarının içinde yer aldığı küresel silah şirketleri ki aynı zamanda Afganistan’a, Irak’a, Filistin’e, 3. Dünya halklarına karşı müdahalelerde faillikleri bulunuyor. Nitekim Irak işgalinde işkenceleri tertip eden ABD özel güvenlik firması Blackwater ( yeni ve temiz! adıyla Academi) Brezilya polisinin hizmet aldığı şirketlerden. (Tanıl Bora, Radikal 18.06.2014).
2012 Londra Olimpiyatlarının halkı canından bezdiren güvenlik tedbirlerini ve bu nedenle "2012 Güvenlik Olimpiyatları" adı altında mizah malzemesi oluşunu da bu vesileyle hatırlayalım. Bu sıkı güvenlik, şirketleri kazandırırken bütçeye de önemli bir yük getiriyor.
Öte yandan, etkinliklerin düzenleyici komiteleri, başta FİFA ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC), bal tutan parmağını yalar hesabı bu düzenin kazançlılarından; yolsuzluklar ve rüşvet söylentileri yakalarından düşmüyor. ( Dünya Kupası 2022’yi alabilmek için Katar’ın bir kısım FİFA üyelerine rüşvet verdiği söylentileri)
Planlanmış bütçeleri katlanarak aşılan mega etkinliklerin kendileri gibi mega bütçeleri de ev sahibi ülkeleri muazzam bir borç yükü altına sokuyor. Zamlar, kemer sıkma politikaları olağan ardıllar.
Öte yandan, sağlık, eğitim, konut, istihdam gibi alanlara ayrılarak yaşanabilinir kentler inşasına seferber edilebilecek milyarlarca dolar, birkaç haftalık bir etkinlik için, üstelik çoğu da daha sonra atıl kalarak devasa cüsseli birer ‘Beyaz Fil’’e dönüşecek inşaatlar uğruna heba ediliyor.
Olimpiyatlar 8 milyonu evsiz bıraktı
‘’FIFA’nın prosedür ve düzenlemelerinde, kurum ve üyelerinin günlük etkinliklerine insan hakları odaklı bir yaklaşımı dahil etmelerine yardımcı olacak herhangi bir standart bulmak zor. FIFA’nın misyonundaki değişiklikler övgüye değer olmakla birlikte, bunların pratiğe çevrilmesi gerek. Uluslararası elverişli konut hakkı standartlarının, FIFA Dünya Kupası organizasyonu düzenlemeleri ve prosedürlerinde yer alması özellikle önemli.’’
Yukarıdaki cümleler, BM önceki Konut Hakkı Özel Raportörü Raquel Rolnik’in 2009’da BM-İnsan Hakları Komitesine sunduğu mega etkinlikler raporunun FİFA Dünya Kupası bölümünden.
Mahalle yıkımları ve zorla tahliyelerle yerinden etme ve mülksüzleştirme, tüm mega etkinliklerde olduğu gibi Dünya Kupası’nın da karanlık yüzü.
Nitekim konuyla ilgili bir başka önemli uluslararası rapor da Konut Hakları ve Zorla Tahliyeler Merkezi'ne (COHRE) ait.1998-2008 yılları arasında sadece Olimpiyatlar yüzünden 8 milyon insanın zorla tahliye edildiğini belgeleyen raporda, Dünya Kupası tahliyeleri de, 1994 Chicago ve Dallas’dan başlayarak, 2002 Osaka, Seul ve 2010 Güney Afrika’nın çeşitli kentlerinden örnekle yer alıyor.
Güney Afrika gecekondu hareketi
Ancak, Truva Atı nasılsa bu zamana dek kendini gizlemeyi ve albenili yüzüyle dünya halklarını cezbetmeyi başarmış. Tam aksi olması gerekirken, ev sahipliğini kazanan kentler bu ‘’onuru’’ çılgın bir coşkuyla kutluyor, kaybedenler karalar bağlıyor!
2010 FİFA Dünya Kupası öncesinde Güney Afrika Gecekondu Hareketi, Abahlali baseMjondolo, mülksüzlerin seslerini dünyaya duyurmak için nafile çabaladı. Apartayd rejiminin sonlanmadığını, bu kez ekonomik-sosyal hatlar üzerinden yeni baştan örüldüğünü ve enformel yerleşimlerde yaşamakta olan mülksüzlerin mahallelerinin Dünya Kupası bahanesiyle lüks projelere açılmak üzere yıkılmakta olduğunu, direnişlerine karşı uygulanan polis şiddetini, katliamları, dünya kamuoyuna bir türlü anlatamadı.
2010 Avrupa Sosyal Forumu senesi olduğundan hareketin lider kadrosu Avrupa ülkelerini gezerek Foruma ev sahipliği yapan İstanbul’a da geldi, hatta o zaman direnişte olan Ayazmalı kiracılara dayanışma ziyareti yaptı ama bizim basında da cim karnında nokta yer bulamadı!
Olimpiyatlar da Brezilya’da
Bugün, tam aksine, tüm dünya Brezilya’nın gündeminden, favela yıkımlarından, direniş ve polis şiddetinden haberdar ise bunu neye borçluyuz? 2014’te FİFA Dünya Kupasına ev sahipliği yapan Brezilya 2016 Rio Yaz Olimpiyatları vesilesiyle Olimpiyatların da ev sahibi; dolayısıyla, ilk bölümde anlatılan mağduriyetler ve ihlaller, özellikle favela yıkımlarıyla yerleşik mahallelerin zorla tahliyeleri, katmerleşerek gerçekleştiğinden/gerçekleşeceğinden direniş yükseldikçe iktidarın şiddeti de katlanıyor.
Dünya Kupası ertesinde katılımcılar valizlerini yapıp ülkelerine geri dönerken bile favelalar hala yıkılıyor ve milyonlarca sakin zorla tahliye ediliyor olacak. ‘’FIFA kalitesinde stadyumlar’’, FİFA’nın talebiydi, buna karşı Brezilya halkları da ‘’FIFA kalitesinde’’ okullar, hastaneler, ücretler, kısaca, insan onuruna layık bir yaşam talep ediyorlar.
2010 sonundan itibaren Tunus’dan başlayarak tüm dünyaya dalga dalga yayılan isyanlar ve direnişler zamanlarındayız. Kent meydanları halkların seslerini yükselttikleri birer agoraya dönüşmüş durumda. 2010’da seslerini duyuramayan Güney Afrikalı Gecekondu Hareketi, direnişi yerelliklerde örgütleyip, ulusal bir direnişe çevirecek güce de politik iklime de sahip olmazken, bugün, küresel gidişatla paralel olarak başta Porto Alegre, Sao Paulo ve Rio olmak üzere Brezilya kent meydanlarının işgalleriyle kitlesel protestolar gerçekleşiyor; çok önemli olarak, isyan grevlerle tahkim edilmekte ve ulusal bir direnişe dönüşüyor.
Kent hakkı mücadelesi
30 sene önce diktatörlüğün yıkılışından bu yana Breziya en büyük kitlesel protestolara sahne oluyor. Diktatörlüğe karşı mücadele eden ve daha sonra devletin yeniden yapılandırılma döneminde de önemli konut hakkı kazanımları elde etmiş hatta Kent Hakkı’nı Anayasa koydurtmuş olan favela nüfusları geçmişten gelen mücadele deneyimleriyle yine başrolde.
İktidarın havuç ve sopası da eksik değil elbette. Biber gazından plastiğe gerçek mermiye her türlü polis şiddetinin yanı sıra polis gücü eşliğinde yıktırılan favelalar ya da kısmen yıktırılıp kalanlara hiçbir hizmet götürülmeyerek, çöplük içinde yaşamlara mahkûm edilen böylece yerlerini terk etmeleri için dolaylı baskı kurulan nüfuslar Türkiye örneklerine benziyor.
Topraksızlar Hareketi ile Evsizler Hareketi'ne, gösteri yapmamaları koşuluyla verilen konut ve toprak vaadleri ile boşaltmaları şartıyla favelaların bir kısmına sunulan maddi destek, iktidarın protestoları bölmek üzere kullandığı elverişli birer havuç. Bu taktiklerin direnişe etkilerini ve ne kadar sönümlendireceğini de zaman gösterecek.
Bugün mega etkinlik adı altındaki Truva Atı her zamankinden daha çok görünür ise ve bir yerinden etme endüstrisi olarak sporu anlamlandırabiliyor ve tartışılabiliyor isek, bunu hiç kuşkusuz Brezilya halklarının kitlesel direnişine borçluyuz.
Tarih boyunca politika ve spor çoğu kez iç içe yürüyegeldi, diktatörler spor etkinlikleri ve kupalar üzerinden meşruiyetlerini inşa ettiler. Bu damar Brezilya için futboldu ve kitlelerin afyonu olagelen futbol bugün Brezilya’da paradoksal bir şekilde demokrasi mücadelesinin çıtasını yükseltiyor. (CBU/NV)