Marksist düşünür Henri Lefebvre, kapitalizmin 20. yüzyılda ayakta kalabilmesini yeni mekânlar üretme ve işgal yeteneklerine bağlar. Levebre’den devamla, David Harvey, aşırı birikim krizine çare olarak, birinci döngü endüstriyel üretim döneminden ikinci döngüye geçişe işaret eder. Bu döngü, kentsel yapılı çevrenin üretilmesidir ki böylece belirli bir metanın üretim alanı olan kentsel mekânın kendi metalaştırılır.
Lefebvre’e dönersek, ‘’…vardığı en uç noktada üretim, şunun veya bunun, bir nesnenin veya işin üretimi meselesi değil, aksine mekânın üretimi’’ olmuştur ve ‘’…şeylerin (metaların) mekânda üretiminden, mekânın kendisinin (meta olarak) üretimine...’’ geçildiği bir dönemdeyiz.
Küresel sermayaye pazarlanacak kent
Neoliberalizmin kentsel düzeninde yükselen değer ve büyümenin lokomotifi olarak planlanan marka kent, yukarıda kabaca özetlediğimiz üzere, kentsel mekânın metalaştırılarak (markalaştırılarak) alınır satılır bir metaya dönüştürülmesiyle kullanım değerinin değişim değerine feda edilmesidir.
Görünür tablo, ikonik mimarisi, şık mahalleleri, alışveriş merkezleri, 5 yıldız otelleri, steril mekanları, otobanları, köprüleri, gökdelenleri, ticari, turistik, finans, hizmet sektörleri ile kültür, sanat, spor, ticaretle ilgili mega etkinliklerden birine ev sahipliği ile arzu nesnesi olarak küresel sermayeye pazarlanabilecek bir kenttir.
Bu kentin pahalı projelerine arazi üretimiyle sermayeye birikimi ise alt, alt-orta gelir grupları, emekçiler ve kent yoksullarının mahallelerinden sağlanır. Dolayısıyla, "hoş" tablonun nahoş yüzünde bu grupların dolaylı/dolaysız zorla tahliye ile yerlerinden edilmeleri ve mahalle yıkımları/dönüşümleri yer alır. Marka kentte bu grupların barındırılması eşyanın tabiatına aykırıdır.
İzmir'in EXPO hayali
Başta merkezi yönetim olmak üzere İzmir Büyükşehir ve ilçe belediyeleri, İzmir Ticaret Odası, Kalkınma Ajansı, yerel basını ve halkı, İzmir’i marka kent yapmakta hemfikir.
İstanbul’un bitmeyen Olimpiyat rüyası misali İzmirlinin EXPO hayalini bu çerçeveden değerlendirebiliriz. Nitekim Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu da İzmir’i dünya kenti yapmak için tüm altyapı yatırımlarının hazır olduğu ve henüz tamamlanmayanların da plan ve projelerinin bulunduğundan hareketle EXPO umutlarını dile getiriyor.
Öte yandan, kenti markalaştırmanın nasılı konusunda merkezi ve yerel yönetim arasında uzlaşmazlıklar ve fikir ayrılıkları olduğu da açık. Kadifekale-Uzundere yeniden iskânının TOKİ mağduriyetlerinden ağzı yanan Kocaoğlu, bunun ötesinde, kentsel rantın kentte kalması gerektiğini düşündüğünden TOKİ’yi uzak tutmakta kararlı.
TOKİ'siz kent vizyonu
Başkanın kent vizyonunda TOKİ’lere de adım başı dikilen AVM’lere de yer yok; marka kentin kruvaziyer limanını olumlarken, o limana dikilecek devasa AVM’ye karşı çıkıyor: "Limana Türkiye’de bugüne kadar yapılmamış dev bir AVM yapılacak. Bunun trafiği ve buradaki yığılma Kordon’u, Kemeraltı’nı, Alsancak’ı öldürecek…’’
Kentsel dönüşüme gelirsek, İzmir’in dönüşümünün farklı bir yöntem izleyeceğini yine Başkan’ın sözlerinden çıkartıyoruz:
"Kentsel dönüşümün püf noktası kentsel rantı kimin alacağıdır. İnşaat firmasının maliyet ve karı dışındaki tüm rantı bölgede yaşayan hak sahiplerinin alması gerekir."
Bu doğrultuda, bakanlık ve belediyenin kazanımlarının kentin güzelleşmesi, daha yaşanılabilir bir kente dönüşmesi olduğunu belirten Kocaoğlu, orada yaşayan insanların, doğduğu, doyduğu yerde kalmalarının olmazsa olmazları olduğunun altını çizerek, kent dönüşümünde uzlaşarak ikna etmenin önemine dikkat çekiyor.
Yatırımcılar ise fırsat varken kentsel dönüşümün hızlandırılmasını talep ediyor; beş yıl içinde İzmir’in çehresinin tamamen değişebileceğini ifade ediyorlar.
Dönüşümle İzmirli zenginleşmeli
12 yıl önce imara açılan kent merkezinde 4500 hektar arazi 3,5 emsalle gökdelenlere açılarak 20 milyon metrekare inşaat alanı kazanılmış. Yatırımcıların beklentileri yüksek; nitekim Bayraklı’dan yükselen gökdelenler, kuleler ve seyir teraslı lüks projeler İzmir dönüşümünün bir yüzü.
Bu vizyon, merkezi yönetimin İzmir tasavvuru ile de uyumlu. İzmir Ticaret Odası, üyelerinin yüzde 25’inin inşaat sektöründen kazandığını bu nedenle dönüşümde aktif rol almaları gerektiğini belirtiyor. Oda, Bayraklı’da bir kentsel dönüşüm bürosu açmış.
Aynen Başkan Kocaoğlu gibi Oda da TOKİ’ye karşı ve gerekçe hemen hemen aynı: "TOKİ sosyal konut yapılacak alanlarda görevini yapabilir buna karşı değiliz. Ama burada TOKİ konut yaparsa biz buradan pay alamayız. Buradan yapılan evleri satın alırız. Verdiğimiz paralar İzmir’in dışına çıkar. Böylece İzmir fakirleşir. Ama kentsel dönüşüm ile İzmirlinin zenginleşmesi gerekir."
Dönüşüm diğer yüzünde ise Konak ilçe Ege Mahallesi projesinde gördüğümüz az katlı konutlar, küçük ticari birimler, kafeler, galeriler ile ‘’yaşayanların sahip olduğu kültürel zenginliği ve renkliliği mekâna yansıtan kimlikli bir yaşam ve çalışma bölgesi’’ bulunmakta.
Alaçatı örneği
Bu iki vizyon çelişmiyor mu derseniz, marka kent yaratmak için kenti pazarlamanın yöntemleri çok çeşitli. New York’u gökdelenlere boğan, küçük kamusal alanlarını ve mahallelerini yok eden eski Belediye Başkanı Robert Moses yöntemi biri ise, diğeri, ne büyük ironi ki, Moses’a karşı mahalle muhalefetini yükselten mahallenin korunmasını her şeyin üzerinde tutan Jane Jacobs yöntemi.
Harvey sermayenin kentleri artık Jacobs yöntemiyle pazarladığına dikkat çekiyor. İzmir Alaçatı’nın bugünkü hal-i pür melali en güzel örnek! Dönüşecek alanı önce sanatçılar, galeriler, sevimli kafeler, yerel lokantalar ve yerel halkın el sanatlarına açan sermaye, böylece ürettiği cazibe merkezine ikinci aşamada 5 yıldızlı oteller, lüks zincirler, marka butikler ile girerek o bölgeyi yaşam alanı olmaktan çıkartıyor. Bölgeyi markalaştıran sanatçılar ve yaratıcı sınıflar da dâhil, tüm sakinlere sürgün yolu gözüküyor.
Ege mahallesi
İzmir’e yatırım yapan sermaye gruplarından birinin CEO’sunun "Ege Mahallesi, dönüşüm için düşünülen yerlerden biri. Oraya neden bir kültürel ve sosyal alan, yeşil alan, akvaryum, müze neden olmasın…’’ sorgulamasını da bu çerçeveden değerlendirmek gerekiyor.
Neden olmasınlar, butik otel, lüks kafe, restoran, zincir, tasarım butik ile neden devam etmesin!
Nitekim tasarlanan proje şöyle tanıtılıyor: "En önemli bölgesi planlanan semt meydanı. Küçük ticari birimler, kafeler, galeriler ile bu meydanın hem yerli hem de yabancı turistlerin uğrak yeri olması planlanıyor. Meydanda yer alan kilise kalıntısının restorasyonu ile alanın cazibesi artacak, farklı kültür ortamı önermesi ile metropol kentte farklı bir odak oluşturacak’’.
Cazibe artmasının sermayeye mi oradaki kullanıcılara mı daha çok yarayacağı soru işaretli ama kentsel rantı artan mahallenin değişim değerinin kullanım değerini yok ederek kullanıcı profilini değiştireceği kesin; yine Alaçatı örneğini gösterebiliriz.
Projede yer alan Kültür Merkezi parantez içinde müzik akademisi olarak geçiyor; ancak, mahalle halkıyla yaptığımız mülakatlarda müzik yapmadıklarını merkezde, Alsancak’ta, temizlikçilik, hamallık, tezgahtarlık, seyyar satıcılık gibi vasıfsız işlerde çalışarak hayatlarını kazandıklarını öğreniyoruz.
İyi niyet soylulaşma getirecek
Büyükşehir Kentsel Dönüşüm Daire Başkanı Suphi Şahin, Kültür Merkezinin gençlere yönelik eğitim ve aktivite merkezi olarak tasarlandığını belirtiyor. Proje kitapçığına göre, merkezin yanı başındaki stüdyo daireli blok ise sanatçı ve öğrencilerin mahalle sakinlerinin kültürel hayatlarına katkıda bulunacak çalışmalar yaparken kullanacakları bir yer olarak planlanmış.
İyi niyetlerle tasarlanan bu stüdyo bloğun ileride mahallenin soylulaşmasında ve pahalılaşmasında bir Truva atı rolü oynayabileceğine kaygılarımızı belirtmeden geçemeyeceğiz.
Truva atının bu kadar masum olmadığı projeler de var. Mahallenin hemen yanında bulunan Tariş fabrikası ve ek binalarına TOKİ lüks projelerle giriyor. Ancak, Ege Mahallesini yerinden etmeden dönüşüm yapacağını iddia eden belediyenin de TOKİ’den aşağı kalmadan buraya bir başka lüks bir projesiyle girmesi, bu ne perhiz ne lahana turşu dedirtecek cinsten!
Ege Mahallesi’nin başlangıç noktasında, liman arkası bölgesi ile arasındaki geçişi sağlamak üzere ticaret merkezi, ofisler ve konut kullanımlarından oluşan yüksek katlı bir yapı adası planlanmış. Yapı alçak ve yüksek olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Alçak blok ticari işlevlere, yüksek blok ise ofis ve konut gibi kullanımlara olanak verecek şekilde tasarlanmış.
Soylulaşan, lüksleşen ve pahalılaşan bölgenin ortasında sıkışacak mahallenin sermayenin baskısına ne kadar dayanacağını yaşayarak göreceğiz.
Ege mahallesinde Romanlar yaşıyor
İzmir Yeni Kent Merkezi’nin güneyinde, batıda İzban hattı, kuzeyde sanayi alanları, güney ve doğuda Melez Çayı ile sınırlanan Ege Mahallesi, Romanların yoğunlukta olduğu bir bölge ve bugün İzmir’in ‘yüzük taşı’ bölgesi desek yanlış olmaz.
İzmir Büyükşehir Belediyesinin proje alanını 2012’de tespitinin ardından 14 Mart 2013 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren karara göre, kentsel dönüşüm alanı ilan ediliyor.
İzmir Büyükşehir Belediyesinin yürüttüğü, 1000 aile, 5000 civarı nüfusu kapsayan 7 hektarlık alanı dönüştürecek projenin amacı, tüm diğer dönüşüm projelerinde sayıldığı üzere, düzenli kentleşmenin sağlanması, eskiyen kent kısımlarının yeniden inşa ve restore edilmesi, kentin kültürel dokusunun korunması olarak sıralanıyor.
Yurttaşların yaşam biçimleriyle çelişmeyecek çözümlerin üretilmesi maddesi ise projenin farklı kısmı. Suphi Şahin, projenin, mahallelinin yaşam tarzını göz önüne alarak şekillendirildiğini, Prof. İlhan Tekeli gibi prestijli isimlerin danışmanlık yaptığını belirtiyor.
Projede, ortaları yeşil alanlı 6 katlı konut bloklarında 31 m2 ile 114m2 arası 1+1, 2+1, 3+1 daire tipleri bulunuyor. Giriş katlarında da 15m2 ile 74m2 arası ticaret birimleri tasarlanmış ve esnaf unutulmamış, 45-50 civarı dükkân var.
Bloklar modüler bir sistemle planlanmış, diyelim 31 metrekare istemeyen çıkarsa yan dairelere katılarak daireler genişletiliyor, kullanıcıların taleplerine göre metrekareler şekilleniyor. Kiracılara yönelik olarak da ucuz kiralık konutların projede yer aldığını öğreniyoruz.
Kiracı ya da işgalci
Mahallenin Tariş’e yakın kısmında eski belediye başkanı Osman Kibar döneminde yapılmış sosyal konutlar bulunmakta. Burada oturanların çoğu senelerdir belediyeye kiralarını ödeyemiyor. Melez Çayı dibinde yer alan konutların büyük bir kısmı ise tapusuz, işgalci konumundalar.
Kiracılar ile işgalciler mahalle nüfusunun yarıdan fazlasını teşkil etmekte. Suphi Şahin, işgalcilere de ucuz kiralık konut temin edileceğini ve kimsenin yerinden edilmeyeceğini vurguluyor. Nitekim Başkan Kocaoğlu da amaçlarının mahalleliyi ‘’toprağından, hatıralarından, komşularından, hısım akrabalarından koparmayan bir dönüşüm’’ olduğunu belirterek ‘’Herkes bina yapar, projenin özü yaşadığınız, geçiminizi- nafakanızı temin ettiğiniz yere yürüyerek gidip gelmenizle, eşinizle ve dostunuzla bugüne kadar sürdürdüğünüz düzeni devam ettirerek sürdürmenizdi’’, diyor.
Konak Belediye Başkanı da dahil üç yetkili de böyle söylüyor ancak proje detaylarını incelediğimizde karşımıza çıkan gerçek başka türlü konuşuyor. Şöyle ki, en başta, en dar durumdaki işgalciler kendilerini anca geçindirebildiklerinden ne kadar düşük bedelli de olsa kira ödeyecek güçleri yok
Belediyenin kiralık evlerinde ödeme yapmadan oturan kiracılar için de bu durum geçerli. Tapululara gelirsek, projeye ortak olmaları için talep ettikleri her ek metrekareye 1100TL ödemek zorundalar. Bunun için banka kredisi alıp geri ödemeyi faizli olarak yapacaklarından kara kara düşünmekteler.
Taksitleri nasıl ödeyecekler?
Belediyenin 657 kişi ile yaptığı kendi anketlerine göre gelir düzeyi çok düşük ve çalışanlar asgari ücret almakta. Merkeze yakın olmanın avantajıyla, temizlikçilik, hamallık, tezgahtarlık, seyyar satıcılık gibi vasıfsız işlerde çalışmaktalar. Dolayısıyla, mahalleyi terk etmek zorunda kalmaları işlerini de kaybetmelerine sebep olacak.
Kaygılarımızı sıraladığımızda, Dönüşüm Daire Başkanı Şahin, mahallelinin bir arada kalabileceği için konut kredi/ kiralarını rahatlıkla ödeyebileceğini savunuyor. Neden daha mütevazı bir proje değil sorumuza yasaların buna izin vermediğini belirtiyor.
Oysa örnekleri yok mu, Antalya Kepez var. İşgalcilere konut hakkını ise 5393 sayılı Yasaya bağlayarak işgalcilere konutun ancak başka bölgeden sağlanabileceğini ifade ediyor. Belediye, hazine ya da özel şahıs arazilerini satın alarak bunu gerçekleştiremez mi, bugün Sarıyer Derbent’te mücadelesi yapılan bu değil mi? Ancak nafile mahalleli hep beraber kalacak, Alsancak’ta işlerine gidecek ya nasılsa öderler inancını yıkamıyoruz.
Derken 2008’e gidiyorum, şimdi karşımda Küçükçekmece Belediyesi Kentsel Dönüşüm Birimi Başkanı Bülent Babaoğlu oturuyor. Biz hesap kitap yaptık, kredi taksitlerini rahatlıkla öderler, diyor. Konu Ayazma-Bezirganbahçe yeniden iskânı. Bugün yüzde 60’a yakını borcuyla satıp gitmiş. Sulukule-Taşoluk, Kuzey Ankara-Karacaören, Kadifekale-Uzundere, Ankara Çinçin, Samsun 220 Evler ardılları. Suphi Şahin’e sabrı için teşekkür ediyorum, yanılan ben olayım diyerek ayrılıyorum. (CBU/NV)