Bugün, Lefebvre’in 1970 tarihli Kentsel Devrim kitabının girişinde provokatif bir şekilde ileri sürdüğü "Toplumun bir bütün halinde kentleşmesi" durumu ile karşı karşıyayız.
Lefebvre, 70’lerde, gezegenin tümünün kentleşmesini gerçekleşmiş bir durumdan ziyade doğmakta olan/belirmekte olan bir durum olarak öngörmüş ve argümanını da geleneksel Avrupa kentlerinin parçalanmalarına ve tahrip edilmelerine dayandırmıştı: İngiltere, Paris ve Ruhr Havzası’ndan İskandinavya’ya uzanan büyük çaplı bölgesel bir metropolisin ortaya çıkışı, bir zamanların ırak bölgelerine uzanmış lojistik, ticari ve turistik alt yapılar, kırsal yerleşimlerdeki otonomvari tarım topluluklarının yok edilmeleri ve kıta boyunca meydana gelen çevresel tahribat.
Marksist filozofa göre, Avrupa kıtasındaki bu gidişat, gezegen ölçeğinde gerçekleştiğinde tüm dünya çapında insafsız bir kentsel dokunun örüldüğünü görecektik. Kapitalist endüstriyel büyümenin açgözlü arayışları, yeryüzünün yüzeyinden, arazilere, okyanuslardan atmosfere ve hatta yerin altına, her şeyi birikimi için araçsallaştıracak, işlevselleştirecekti. (1)
21.Yüzıl Lefebvre’i haklı çıkarttı! Her şeyin kentsel olduğu bir dünyada sermayenin gezegen çapında istilası ile karşı karşıyayız. Üzerinde yaşadığı organizmanın kanından, canından beslenen parazitler misali sermaye de gelişimini dünyayı yok ederek, tüketerek sağlıyor.
Kentleşmeye yüzdelerden bakarsak, eşik 2007’de aşıldı ve gezegenin tarihinde ilk kez dünya nüfusunun yarıdan fazlası kentlerde yaşamaya başladı. Birleşmiş Milletler (BM) Raporlarına göre, 2014 itibariyle yüzde 54 olan oranın, 2050’de yüzde 66’ya çıkacağı öngörülmekte.
Bu durumda, gezegen düzeyinde yüzde 100 kentleşme gerçekleşmediğine göre "Toplumun bir bütün halinde kentleşmesi’’ nasıl mümkün olmakta? Kentleşme derken her yere bina kümeleri, gökdelenler, AVMler… dikileceğini kastetmiyoruz; geniş anlamıyla, kentleşmenin dışarıya doğru kırsala, atmosfere, okyanuslara taşan etkilerinden ve ayrıca piyasa güçlerinden arz ve talebe, idari düzenlemelerden popüler kültür pratiklerine, jeopolitik uygulamalara kadar kentselin bir yaşam tarzı olarak küresel ölçekte her yere sızmasından bahsediyoruz:
"Sibirya’nın tundralarından Brezilya’nın yağmur ormanlarına, Antarktika’nın buzullarından hatta belki okyanuslara ve nefes aldığımız havaya kadar, dünyanın tüm yüzeyi hiçbir dönemde olmadığı kadar, şöyle ya da böyle kentleşmiş durumda."(2)
Burada, uzaya gönderilen haberleşme uydularından, okyanusların diplerinden geçen kablolara, kentlerin enerji ve altyapı başta olmak üzere ihtiyaçlarının sağlanabilmesi için kırsaldaki doğa ve çevre talanına kadar geniş bir spektrumdan söz edebiliriz. Kent Yüzyılı olarak da adlandırılan 21.Yüzyıl’da, daha önce hiç rastlanmadığı derecede, artık yeryüzü üzerindeki hiçbir şey kapitalizmin etki alanı dışında kalamıyor.
Böyle bir düzlemde, kentselin nerede bitip, kırsalın nerede başladığını tayin etmek de güçleşmekte. Harvey’in altını çizdiği üzere, sadece daimi bir banliyöleşmeden, kentin çeperlere yayılmasından ya da çevresine saçaklanan megapolden bahsetmiyoruz; her köyü ve de her kırsal inziva köşesini de içeren bir kentleşmeden bahsediyoruz ki bu tanımlama, bir zamanlar nüfusları kolaylıkla kentsel ya da kırsal olarak ayırabildiğimiz tüm basit kategorileri de alt üst ediyor. (3) Nitekim Lefebvre de kapitalist kentleşmenin gezegen yüzeyinde yaygınlaşmasının altını çizerek, bu düzende sermayenin içe doğru patlamalar (implosions) ve dışa doğru patlamalar (explosions) vasıtasıyla birikimini sağladığını belirtiyor.
İçe doğru patlamalar, dünya üzerinde şimdiye dek olmadığı kadar geniş kapsamlı neredeyse gezegen çapında gerçekleştirilen ve toplumsal ve çevresel tahribata yol açan mahalle yıkımları, mülksüzleştirmeler, zorla tahliyeler, yerinden etmeler, kentsel kamusal alanların özelleştirilmeleri, ticarileştirilmeleri…
"Parazitler dünyanın müşterek refahını kıtır-kıtır yiyerek bitirmekte; insanların mal varlıklarına el koyarak, konutlarını haciz ederek, toprağa bir finans varlığı ve spekülatif kazanç aracı muamelesi yaparak toplumsal gövdeyi içinden yavaş yavaş yok etmekteler.’’ (4)
Parazitler Ayazma’yı, Sulukule’yi, Şen Mahalle’yi, Tokludede’yi yiye yiye doyamadılar şimdi kıtır-kıtır Tarlabaşı’nı parçalıyorlar! Parazitler kentin en sağlam zeminli ilçelerinden Gaziosmanpaşa’ya, Sultangazi’ye ardı ardına riskli alan ilanları peşindeler. Fatih Ormanları’nın içindeki ağaçları katlederek rant kulelerini dikmekle meşguller ama bir türlü doyamıyorlar; sırada Fatih’in 500 küsur yıllık tersaneleri var, açgözlülüğün adı 5-yıldızlı oteller, marinalar, AVM’ler…
Baron Hausmann Paris’in merkezine dalarak kentin eski mahallelerini yok etmiş, yoksul nüfuslarını da çeperlere sürerek kentin merkezini sermaye projelerine açmıştı. Böylece, kenti bir büyüme motoru ve ayrıca böl ve yönet aracı kılmıştı. Bugün Hausmann her yerde; İstanbul’da belediye başkanı, Ankara’da Çevre Şehircilik Bakanı, KaçAKSaray’da sultasını sürdüren… Neo-Hausmancılık benzer şekilde, küresel şirketlerin, finans sermayesinin ve neoliberal devletin çıkarlarını bütünleştirirken, mahalle yıkımları, acele kamulaştırmalar, yerinden etmeler ile topyekûn saldırıyor! Ve bu saldırı gezegen çapında.
Dışa doğru patlamalar ise kentlerin kırsal ve kent dışı alanlara etkileri. Kent sosyoloğu Neil Brenner, editörlüğünü yaptığı kitabın kapağına ay yüzeyi gibi bir fotoğraf yerleştirmiş. (5) Bir önceki yüzyılın ikonik kent imgesi nasıl ki yüksek gökdelen ise 21.Yüzyılın kent imgesi de budur diyor. Burası, petrol içeren kayaçların dinamitle patlatılmasıyla petrolün elde edildiği ‘’tar sands’’ ya da teknik adıyla ‘’bituminous sands’’ olarak bilinen bir arazi.
21. Yüzyılın kent imgesi işte böyle bir doğa talanı! Bu fotoğrafı alıp 3.Havalimanı sahasında yapılan doğa talanını belgeleyen fotoğrafların yanına koyun ya da 3.Köprü bölgesinin ya da termikler, HESler, RES’ler, maden ocakları ile katledilmiş Anadolu kırsalının fotolarının yanına, fark göremeyeceksiniz. Parazit kentleşme her yere uzanmış kanını emiyor, yok ediyor.
"Hiper sömürücü demokrasi dışı bir küresel kentsel sistem’’ ile karşı karşıyayız. (6) Mülksüzleştirme ve yerinden etme yoluyla birikim, toprağa el koyma, müştereklerin yok edilmeleri, ekolojik yıkım, iklim değişikliği hep birlikte küresel ölçekte yaşadığımız sorun ve ihlaller. Parazit kentleşme, emisyonları, gazları, kömür gibi kirletici yakıtları ile yaşamı zehirlemekte.
Harvey’in altını çizdiği üzere sermayenin ajandası birikim için birikim olduğundan derdi de gezegenin sürdürülebilmesi değil kendi birikimini sürdürebilmesi. Parazit kentleşmenin gezegen çapında yeryüzünün altı da üstü de atmosfer de dâhil her yeri ve her şeyi etki alanına aldığı ve toplumu da bütün olarak etkilediği böyle bir zaman diliminde, küresel iklim değişikliği çağında, ulusal ve uluslararası dayanışmaları kurmamız gerekiyor. İklim değişikliğinin önemle gündeme girdiği, gezegenin emniyet eşiğini aştığı, buzulların erimekte olduğu günümüzde, gidişata karşı atılacak adımların en başında kuşkusuz böyle bir kentleşmeyi tersine çevirmek geliyor. (CBU/NV)
1-Neil Brenner; ‘’Introduction: Urban Theory Without an Outside’’, Implosions/ Explosions: Toward a Study of Planetary Urbanization (2014) içinde.
2-Edward W Soja; J. Miguel Kanai; ‘’The Urbanization of the World’’ (2014).
3-David Harvey; Rebel Cities (2014).
4-Andy Merrifield; The New Urban Question (2014).
5-Neil Brenner; Implosions/ Explosions: Toward a Study of Planetary Urbanization (2014)
6-Andy Merrifield; The New Urban Question (2014).
* Fotoğraf: Haluk Kalafat