Yönetmen Richard Linklater, aktris Julie Delpy ve aktör Ethan Hawke kadın-erkek ilişkilerini irdeledikleri üçüncü film Before Midnight (Geceyarısından Önce) ile tekrar karşımızda.
Bir diyaloglar bombardımanı olarak izleyicileri yoğun bir düşünce ve duygu fırtınasına sürükleyen yapım, çiftin sevimli olduğu kadar kırıcı olabilen tartışmalarına tanıklık ediyor.
63.Berlin Film Festivali'nin ana bölümünde, ama yarışma dışı yer alan eğlenceli seyirlik Yunanistan'ın sıcak atmosferinde yaşananları, üçlünün birbirinden değerli katkılarıyla, hicvi elden bırakmadan ve tecrübenin getirdiği ustalıkla yansıtıyor.
Kadın-erkek ilişkileri
1995 yılında çekilen Before Sunrise (Gün Doğmadan) adlı ilk karşılaşmalarında Delpy ve Hawke yine Linklater'ın yönetimi altında aşk ve hayat konusunda uzun uzun sohbet etmişti.
ABD'li Jesse ile Fransız Céline Viyana sokaklarında gece boyunca dolaşıp flört ederken bolca tartışmışlar, hatta felsefi konuşmalara dalmayı da ihmal etmemişlerdi. Sabah olduğunda tekrar görüşmek üzere sözleşerek ayrılmışlar, tekrar karşılaşmaları 2004'te, bu sefer Paris'te mümkün olmuştu. Before Sunset (Gün Batmadan) adlı ikinci filmde iyi gitmeyen ilişkilerini tartışırlarken duyguları kabarmış, tekrar birbirine yaklaşmışlardı.
Geceyarısından Önce
Çifti yıllar sonra, üstelik iki kız çocuğunun ebeveyni olarak Yunanistan'ın Kalamata şehrine yakın bir yerde tatillerini geçirirken yakalarız tekrar.
Jesse ünlü bir yazar olarak bir meslektaşının evinde ailesiyle misafir edilmektedir.
Kahramanlarımızın olgunlaşmış olmaları beklenirken bazı komplekslerini aşamadıklarını, artık birbirlerini çok iyi tanıdıklarından fazlasıyla kırıcı olabildiklerini de çok geçmeden anlarız.
Sinema ekibi olarak çok iyi anlaştıkları belli olsa da yansıtmaya çalıştıkları, sanki uzun beraberliklerin eninde sonunda kendini tükettiği yolunda bir mesaj gibime geldi; yoksa sevimli ikili son krizin de üstesinden gelebilecek mi?
Çok yönlü Delpy
Filmin senaryosu Linklater, Delpy ve Hawke tarafından beraberce, hatta doğaçlamayla yazılmış.
Oyuncu kadrosunda Attenberg filminin yönetmeni ve bu seneki Berlinale'nin jüri üyesi Athina Rachel Tsangari, Alpeis (Alpler) ve Attenberg filminin aktrisi Ariane Labed, ayrıca 2012 Selanik Film Festivali'nden ödüllü Kuş Yemi Yiyen Çocuk'un ta kendisi Yannis Papadopoulos var; bir de filmin sonunda bir tango için her şeyini feda etmeye hazır olduğunu haykıran Haris Alexiou'nun hüzünlü sesi.
Geceyarısı'ndan Önce'nin lokomotifi Julie Delpy çok yönlü bir sanatçı. Son zamanlarda kendi senaryolarını yazıp filmlerini çekiyor, seyirciyi sıcak dünyasına çekmeyi bilen Delpy ayrıca şarkı söylemeyi ve beste yapmayı da seviyor. Biraz Woody Allen'ı anımsatıyor.
21 Aralık 1969'da Paris'te, oyuncu bir annenin çocuğu olarak doğan Julie, 14 yaşındayken ilk uzun metrajlı filmi, Jean Luc Godard'ın Dedective'inde oyunculuk yaptıktan sonra 1986'da Leos Carax'ın Mauvais Sang, Bertrand Tavernier'nin yönettiği '87 yapımı La Passion Beatrice, 1990'da Agnieszka Holland imzalı Europa Europa gibi eserlerde rol aldı.
Elinden kısa film yapımcılığı ve prodüktörlük de gelen sanatçı, kendi kıyafetlerini şahsen dikmekten de büyük keyif alıyormuş.
1990'dan itibaren New York'ta sinema eğitimi almaya başlayan Delpy başyapıt sayılan, müteveffa Krzysztof Kieslowski'nin Üç Renk: Mavi, Beyaz ve Kırmızı adlı filmlerinde de yer aldı.
Jim Jarmush'un son yıllardaki en başarılı filmi sayılabilecek Broken Flowers (Kırık Çiçekler) adlı filminde göz doldurdu. 2007 yapımı 2 Days in Paris (Paris'te 2 Gün) ise en iyi senaryo yazarı olarak César ödüllerine aday gösterilmesini sağladı.
Erkek arkadaşı, Alman besteci Marc Streitenfeld'le birlikteliğinden üç yaşında Leo adlı bir oğlu olan Delpy 2009'da acımasız Macar kontes Erzsebet Bathory'yle ilgili filmin hem yönetmenliğini hem senaryo yazarlığını hem de başrol oyunculuğunu yaptı.
Aldığı çeşitli ödüllerle başarısını taçlandıran becerikli sanatçı, İKSV'nin 2011 Filmekiminde gösterilen Skylab (Gökten Bir Uydu Düştü) adlı komedide kalabalık aile ilişkilerini nostaljik bir atmosferde, şefkatli bir hicivle işledi.
2012'de çektiği ve 31. İstanbul Film Festivali'nde yer alan 2 Days in New York (New York'ta 2 Gün) adlı devam filmi de tamamıyla kendi ürünü.
Kendisine her yere uyum sağlayabilecek göçebe sıfatını uygun gören ve köklerini içinde hisseden Julie son olarak Ankara doğumlu müzisyen Joe Strummer'ın hayatı hakkında The Right Profile adlı bir film çekiyor. (MT/YY)