Nerden başlanılır, nasıl anlatılır bir insan. "'Yol da yolcu da bir diyor' Galib."* Yolu anlatsak kâbus, yolcuyu anlatsak kâbus. Hangisini anlatsak "Sayın Başbakanımızın" kalbi kırılacak. Kırılan kalbinden sıçrayan hançerler kim bilir hangimize saplanacak. Malum herkesin kalbi kırılınca nasıl davranacağı ayrı.
Kötüye kötü demek icap eder. Gel gör ki insan ara sıra kendini yoklayıp, "Ben ondan ne kadar daha az kötüyüm ki acaba" der, şüpheye düşer. Bakarsın kırk fırın ekmek yemen lazım onun kadar kötü olabilmen için ya da bir soluk fark vardır aranızda. Bizim örneğimiz diktatörlerin şahı, kötülerin kıskandığı, yaşadığı ülkenin yarısının mübalağasız can düşmanı.
Demeyeceksiniz "kimdir bu zat?" Cürmümeşhut** pek sevgili muhterem Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan. Söz kesenimiz, terbiye edenimiz, azarlayanımız, kardeşimiz ve hatta din kardeşimiz, yoklayıcımız, tebliğ ve tevkif edenimiz yani yargımız, hukukumuz, geleneğimiz, göreneğimiz, evimizde direğimiz.
Ülkesinde bugün itibariyle bunca tutsak açlık grevinde. "Sayın Başbakanımızın" umuru değil. Sanıyoruz ki bu insanları gözden çıkarmış. Kadına salık verdiği üç çocuk yapma nasihatinin temelini şimdi şimdi kavramaya başladık. Ölenlerin yerine ivedilikle yesyeni kul olmaya aday zigotlar getirilecek. Eee "İnsan, insanın kurdudur"*** sözü günlük hayatın içine sızmış. "İnsan, insanın tanrısıdır" da devlet işlerinin içine. Bilmiyorsak da öğrendik, sayelerinde.
2000'in üzerinde öğrencinin tutuklu olduğu bir ülkede cıs cırlak, Çingene pembesi gelecek tahayyülleri kurana, hedef bilmem kaç diyene insanın bakıp bakıp ağlayası geliyor. Ama vardır bir hikmet derseniz, şöyle: Eğitim sözcüğü eğmekten gelir. Sanırız bundan dolayı olacak ki "Sayın Başbakanımız" bu öğrencilerin boyu posu devrilene kadar eğmeye, terbiye etmeye yani eğitmeye çalışıyor.
İşçinin can sayıldığı az memleket vardır. Klasik devlet yatırımları politikası: "İşçi ölür, iş devam eder." Neoliberal vampir efendilerin -gözünüzde Ağaoğlu canlandıysa kabahat benim değil- gözağrısı işçilerin boyunlarıdır. Emdikçe güçlenirler. Güçlendikçe yeni kurbanlara yönelirler. Kan emiciler dünyada bu kadar liste başı kötüler arasındayken, "Sayın Başbakanımız" bunu göz ardı edemezdi. Etmedi de. Kazaydı, kaderdi ölüyor işçiler.
Sektörler arasında bir tuhaf sektördür tıp. Moda gibi, beyaz eşya, temizlik malzemeleri gibi. Kapalı kapılar ardında ne döner bilinmez. Hangi hastalığa çare bulunmuştur, hangi hastalıkla nüfusun dengesi sağlanacaktır, hangi aşıyla hangi şirketler milyon dolarlarına milyon dolar katıp köşeyi dönmekten şaşıracaktır gibi... Söz konusu olan sektörün çarkları hiç tahmin edemeyeceğiniz yerlere hizmet eder. "Sayın Başbakanımız" tüm bunları düşünmüş olacak ki "paran kadar hastalan!" düsturuyla halkın sağlığını, tıp sektörüne feda etmek istemiştir. Etmiştir de.
Başa bela gazeteciler var bir de. Yaptıkları haberler yüzünden tutuklandıklarını iddia ediyorlar. Soralım bir niye? Aralarında dil bilgisi kurallarına itina göstermeyenler, din hanesinde yazılana hıyanet edenler, haber peşinde koşmak için olsa dahi evinden ayrılanlar, her şeyden haberdar olacağız diye sağlığını bozanlar, Kürt olup Kürtlüğünü unutmayan akıllılar var. Tabii ki de kodestir bu işlerin sonu.
Bu kötülük demetinin arasında bir tane var ki nasıl bir gerekçe bulunur problem. Ne yapılır o vakit? Maziye sallanır. Unutuldu gitti demeye insanın dili varmıyor ama neredeyse. "Sayın Başbakanımız" ve ekibinden sevenlerinin en gerekçesiz kötülüğü Roboski köylülerini bombalamalarıydı. Zayi oldu gitti kötülükler arasında. "Kaçakçıydı onlar" demeleri pek iş görmedi.
Zaman geçti. Anaakım medyasından tutunda yerel medyaya kadar ve mahallenizdeki komşunuz Rüstem Efendiye kadar bu gerekçe sunma işi öğrenildi. Elektrikler kesildi, canım sıkıldı karımı öldürdüm. Manşetim hazır. "Cinnet geçiren adam, karısını doğradı!" Burada yargılanmayacak gibi durup, gerekçe olarak gösterilen şey, cinnet geçirmek. Hukukta cezai indirime dâhil midir bilmem. Ama esnaf, kolu komşu, mahalleli bu haberi "Yazık, cinnet geçirmiş adam" diye okuyor. Cezai indirim gönüllerde tam takır işliyor.
Kötüye kötü demek icap eder de bir de kötü denilene sormak gerek. "Sayın Başbakanımız", bunca insan ne hikmetse sizin kötü biri olduğunuzu ima ediyor. Kendiniz hakkında siz ne düşünüyorsunuz? Her sabah karşısına geçip son tahlilde durumunuzu sorduğunuz aynadan kopya almayarak cevaplarsanız sevinir biz kullarınız. (FG/HK)
* Gülten Akın, Kuş Uçsa Gölge Kalır, Yapı Kredi Yayınları.
* Cürmümeşhut: Suçüstü
** Plautus'un sözü