Arap liberalleri ve ABD'nin Mısır'a satmaya çabaladıkları "Türkiye modeli" Türkiye'de 12 Eylül 1980'den beri uygulana gelen "Mısır modeli"nden başka bir şey mi?
Silahlı Kuvvetlerin perde gerisinde "batı normları"nı ve ABD stratejik çıkarlarını muhafaza ve müdafaa ettiği bir çekirdek devletle, siyasal İslam arasında piyasa ekseninde kurulan kırılgan denge, Mısır'ın yarını olamaz. Aranan model Tahrir Meydanı'nda mevcuttur.
Hüsnü Mübarek geçtiğimiz Perşembe gecesi, yalnızca günlerdir kendisine Tahrir Meydanı'nda meydan okuyan halka değil, Washington, Ankara ve Brüksel'e de seslendi. Mısır'ı 30 yıl demir yumrukla yöneten "Firavun"un "dışarıdan verilen emirler"i elinin tersiyle bir yana itmesi halkın taleplerini anlamadığını, ya da Tahrir Meydanı'ndan yükselen isyandan korkmadığını hiç göstermiyordu. O şimdi "hariçten gazel" okuyanlara zulüm dolu 30 yılın ortağı olduklarını hatırlatıyordu sadece.
Mübarek'in hamleleri açıkça gösterdi ki, Mısır büyük burjuvazisi ve rejiminin ciddiye aldığı tek şey Tahrir Meydanı'ndan yükselen ve silahlı kuvvetlerin tabanını da sarmaya başladığından kuşku duymak gerekmeyen halk isyanı. O yüzden günlerdir, köklerinin çok derinlerde olduğunu adları gibi bildikleri bu öfkeyi haykıran kitleleri yormak, usandırmak ve "evlerine yollamak" için hangi işleri hangi sırayla yapacaklarına kafa patlatıyorlar.
Mübarek'in -sonunda çekilmesiyle sonuçlanan- hamleleri sadece kudrete tapan bir despotun refleksleri değildi. Batı'dan bakanlar, modernliğin Osmanlı Devleti'nden de önce geldiği bu en büyük Arap ülkesindeki diktatörlüğün karmaşık piramidinin tabanının bir ucunun kendi devletlerine dayandığını unutmaya eğilimli olabilir, tıpkı ayaklanan kitleleri harekete geçiren özlemleri hiç anlayamadıkları gibi. Halkta sadece bir tür potansiyel İslamcı köktendincilik okuyanlar, Müslüman Kardeşler'in olası iktidarı korkusuyla yatıp kalkanlar, Arap dünyasındaki muazzam özgürlükçü enerjinin kaynağı olan kentlerin çalışan ve işsiz gençleri ve kadınlarının "selamet"i öte dünyada değil, bu dünyada aradığını da anlayamaz.
Üstelik Arapça bilmeyenler de anlasın diye her dilden yazdıkları halde: "İş, Onur, Özgürlük..."
Firavun'un, rejimin kabuk değiştirmesi ve kendisi için de öldüğünde görkemli bir cenaze töreni dışında bir şey önermeyeceğini idrak ettikleri an milyonların "Sen de git, Ömer de gitsin, ordu da gitsin" diye haykırışlarını "Türkiye Modeli" istiyorlar diye tercüme etmek için bir Arap liberali ya da Tayyip Erdoğan dalkavuğu olmak gerekir.
"Tahrir Meydanı"nda şimdi Naval el Saadavi'nin kısa ve özlü olarak anlattığı bir hakikat var model alınması gereken: "İnsanlar özgürlük için, adalet ve eşitlik için haykırıyordu. Mübarek ve rejiminin gitmesini, sistemi değiştirmemizi ve namuslu insanların iş başına gelmesini istiyorlardı. Mısır yolsuzluk, hileli seçimler, kadınlara ve gençlere yönelik baskı, işsizlik içinde yaşıyor. Devrim bundan geldi, çok da gecikerek geldi. Geç geldi ama geldi işte." (EK/EK)