Kathrine Switzer, dünyaca ünlü Boston Maratonu’na katılan ilk kadın. 70 yıl boyunca sadece erkeklerin katıldığı maratonu koşarak tarihe geçen bir sembol. Ancak mücadele veren kadınların tümünde olduğu gibi onun başarısı da kolay olmamış. 1967 yılındaki o meşhur güne gitmeden önce kendisini kısaca tanıyalım.
Switzer, 12 yaşında koşmaya başlar. Hayali, hokey takımına girmektir. Babası da hayalini gerçekleştirmesi için kızını koşmaya teşvik eder. İnce, çelimsiz bir kız çocuğudur. Koştukça güçlendiğini hisseder. Hokey takımını unutur ama koşmaktan asla vazgeçmez.
Zaman geçer, koşma tutkusu baki kalır. Artık büyümüş ve üniversite çağında genç bir kadın olmuştur. Gazetecilik okuduğu Syracuse Üniversitesi’nde antrenör Arnie Briggs ile tanıştığında henüz 19 yaşındadır. Antrenörüne bir gün, Boston Maratonu’nda koşmak istediğini söyler. Erkek antrenör, “Kadınlar Boston Maratonu’nda koşamaz ki” diyerek konuyu kestirip atar.
Maraton kurallarında cinsiyet belirtilmemesine rağmen o güne kadar tek bir kadın bile erkeklerle koşmamıştır. Switzer’a göre, bunun iki nedeni var. Birincisi, kadınların kendilerinin de maratonda koşabilecek potansiyele sahip olduklarının farkında olmamaları ya da bu fırsatın onlara verilmemesini o güne dek sorgulamamaları. İkincisi ise daha vahim: Koşmanın üreme organlarına zarar vereceği, anne olamayacakları yönündeki hurafelere inanmaları.
Switzer ile antrenörü Briggs, tartışma yaşar. “Maraton koşabileceğini ispat edersen oraya seni götürecek kişi ben olacağım” der sonunda. Switzer o gün, 50 kilometre koşar. Maraton, 42.2 kilometredir. Briggs, ikna olur. Kuralları inceler ve öğrencisine, “Yarışmaya katılma koşullarında cinsiyet için bir şey yazmıyor” der. Gerçekten de aslında kağıt üstünde herhangi bir engel bulunmamaktadır. Kadınların koşmasını engelleyen yazılı bir kural değil, sözlü erkek mutabakatıdır.
Kathrine Switzer, katılım formunu “K. Switzer” şeklinde doldurur. Adını açık etmediği için yetkililer de erkek olduğundan şüphe etmez! Böylece yarışa kabul edilir ve “261” numarayı kapar.
Yarış günü kapıya dayanır. Tarih 19 Nisan 1967, günlerden Çarşamba... Erkek arkadaşı Tom Miller ile koşu öncesi ısınmaktadırlar. Miller, sevgilisine şöyle bir bakınca küçük dilini yutar:
“Aman Tanrım, dudağında ruj var!”
“Her zaman ruj sürüyorum. Ne var bunda?”
“Biri rujunu görebilir ve kadın olduğunu anlayabilir. Sil onu.”
“Hayır, silmeyeceğim.”
O ruj silinmez. Koşu başlar. Switzer’ın üzerinde kapüşonlu, bol bir “sweatshirt” vardır. Uzaktan bakınca kadın olduğu çok fazla göze çarpmaz. Bu nedenle de ilk başta sorun çıkmaz. İlk 5 kilometrelik yol, sessiz sedasız alınır.
Bir ara izleyicilerden, “Aa, bir kadın” sesleri yükselir. Kathrine Switzer, fark edilmiştir. Heyecanlı izleyeciler el sallar, o da mutluluk içinde karşılık verir. Derken genç kadını gören foto muhabirleri flaş üstüne flaş patlatmaya başlar. Ortamdaki heyecan bu kadarla kalmaz.
Genç kadın ansızın tam arkasında spor ayakkabısına benzemeyen bir çift taban sesi duyar. Ayakkabıların deri olduğunu anlayınca alana sporcu olmayan birinin girdiğinden emin olur. Arkaya dönmesine vakit bulamadan adamın biri yakasına yapışır:
“Yarışımdan defol ve o numarayı çabuk bana ver!”
Bu adam, organizatörlerinden Jock Semple’dır. Switzer’ı fark edince otobüsü durdurarak koşucuların arasına dalmıştır.
Switzer hayatında daha önce hiç bu kadar öfkeli ve kontrolden çıkmış bir adamla yüz yüze gelmemiştir. Semple numarasını çıkarmaya çalıştığı sırada ne yapacağını bilemez. Dehşete düşer. Switzer ile beraber koşan erkek arkadaşı Tom Miller, ağzından salyalar akan organizatöre müdahale eder.
Kargaşa anı, basının gözü önünde yaşanır. İşler iyice çirkinleşir. Öyle ki basın mensupları arasında Switzer’a, “Neyi kanıtlamaya çalışıyorsun” diye soru yöneltenler bile olur. Switzer’ın şaşkınlığı bu aptal sorular karşısında iyiden iyiye büyür, cevabı ise basittir:
“Sadece koşmaya çalışıyorum!”
Diğer manasız sorular ve olması gereken cevaplar ise şu şekildedir:
* Neden koşuyorsun?
- Koşmayı seviyorum. Ne kadar koşarsam o kadar iyi.
* Hadi ama! Neden Boston? Neden numara taktın?
- Kadınlar da koşmayı hak ediyor. Eşit haklar falan, biliyorsun.
* Yeniden koşacak mısın?
- Evet.
Sonra her şey bir anda sakinleşir. İnceden kar yağmaya başlar. Switzer koşmaya devam ederken antrenörü Arnie Briggs’e döner ve şöyle der:
“Ne düşünüyorsun bilmiyorum ama ben bu yarışı gerekirse yerde sürünerek bitireceğim.”
Switzer, yarışı bitiremezse kadınların maraton koşacak “kapasitede” olmadığına inanılmaya devam edileceğini, maratona sırf reklam olsun diye katıldığının konuşulacağını düşünür. Organizatör Semple’ın saldırmasının sebebini de kendisini ciddiye almaması olarak görür.
Genç kadın maratonu bitirir ve o andan itibaren hayatı değişir. Elbette sadece kendi yaşamını değil, kadınlarınkini de değiştirmiştir. Switzer’ın maraton koşmasının ardından 5 yıl sonra, 1972 yılında kadınlar resmi olarak Boston Maratonu’na katılmaya başlar.
Switzer sonrasında kadınların Olimpiyat Oyunları'na dahil edilmesi için de mücadele verir ve başarılı olur. 1984 yılında Los Angeles Olimpiyat Oyunları'nda "Kadınlar Maratonu" bölümü açılır. Ancak Boston'da verdiği mücadele ve beraberinde gelen başarı hiçbir mutluluğunun önüne geçemez:
"Boston Maratonu'na gittiğim zaman hep ıslak omuzlarla eve dönüyorum. Kadınlar omzuma yaslanıp ağlıyor. Sevinçten ağlıyorlar çünkü koşmak onların da hayatını değiştirmiş. Artık her şeyi yapabileceklerine can-ı gönülden inanıyorlar." (BK/NV)