Geçen hafta, bu yıl dördüncü kez gittiğim Diyarbakır’da, görüşüp temas ettiğim Diyarbakırlılardan en çok duyduğum söz şu oldu: Burası iyi, burada kendimizi güvende hissediyoruz, huzurluyuz.
Diyarbakır ve huzur..
İronik gibi gelebilir, ama onca yoksulluğa, işsizliğe ve çatışma ortamına rağmen Güneydoğulular; bölge dışına göçmeyi durdurmuşlar.
Bu aslında bir içe kapanma ve Türkiyelileşmek, Türk-Kürt kardeşliğini düşmana inat tesis etmek amacının uzağına düşme eğilimi…
Kültürel alışverişin, et ve tırnak olmanın uzağına düşen, ayrıştıran bir eğilim, ama acıtan bir gerçek. Bu içe kapanmayı demografik veriler de doğruluyor..
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, 1990-2000 döneminde, Bölgedeki 21 il, 567 bin dolayında göç almasına karşılık bu iller 993 bine yakın göç vermiş, dolayısıyla, kuzeyiyle güneyiyle Doğu’dan, 10 yılda 426 bin göç yaşanmıştı.
Bu dönemde, net göç hızının yüksekliğinde Doğu’da Ardahan, Kars ve Ağrı’nın; Güneydoğu’dan ise Siirt, Adıyaman ve Mardin’in öne çıktığı görülmekteydi.
Ama, Van, Diyarbakır, Batman, Ş.Urfa da bu dönemde net olarak göç veren iller arasında görünüyordu.
Güneydoğu’da içe kapanma
2000 sonrası bu eğilimin değiştiğini gözlemliyoruz. 2000 nüfus sayımında 11 milyon 346 bin olarak belirlenen Doğu ve Güneydoğu’nun 21 ilinin nüfusu, 2007 Adrese Dayalı Nüfus Sayımı sonuçlarına göre 11 milyon 188 bin olarak gerçekleşmiş görünüyor.
Dolayısıyla, bu iki sayım arasında Bölge nüfusu, 21 il toplamında yüzde 1,4 oranında azalmış .
2000’de yüzde 17 olan bölge nüfusunun Türkiye toplamındaki payının 2007’de yüzde 16’ya yaklaştığı gözleniyor.
Ancak, hemen belirtilmeli ki, bölgede nüfusu artan ve azalan iller tasnif edildiğinde, genel karakteri göç vermek olan bölgede, Güneydoğu’nun nüfusunun azalmayıp arttığı, buna karşılık Kuzeydoğu’nun nüfusunun azalmakta olduğu dikkati çekiyor.
Güneydoğu’da hem doğurganlık yüksek, hem de göçten vazgeçilmiş ve bölge bir anlamda içine kapanmıştır.
Türkiye genelinde bir kadının doğurgan olduğu dönem boyunca -15/49 yaşları arasında- doğurabileceği çocuk sayısı 2,53 iken ; Doğu Anadolu’da 3,92, Güneydoğu’da ise 4,92 olarak belirlenmiştir.
2000-2007 döneminde bölgede Güneydoğu’nun nüfus artışı gerçekleştirdiği, Kuzeydoğu’nun ise nüfusunun azaldığı anlaşılmaktadır.
2000-2007 döneminde nüfusu en çok artan illerin Şırnak, Van ve Siirt olduğu görülmektedir.
Nüfusları 1,5 milyon bandında olan illerden Diyarbakır’da 7 yıldaki nüfus artışının yüzde 7,2, Şanlıurfa’da yüzde 5,5 olması, 1 milyona yaklaşan nüfusuyla Van’daki artışın yüzde 12’ye yaklaşması keza 750 bine yaklaşan nüfusuyla Mardin’de yüzde 6’ya yakın nüfus artışı yaşanması önemli bulgulardır.
Buna karşılık, özellikle 1980 sonrası hızla göç veren Erzurum, Erzincan, Ardahan, Malatya , Elazığ gibi illerde nüfus azalması, 2000-2007 döneminde de sürmüş görünmektedir.
Güneydoğu’da nüfus azalmasının, yerini nüfus artışına bırakmış olması, yüksek doğurganlığın yanısıra, bölge insanlarının bölge dışına göç etmek yerine, bölgenin kent merkezlerine yerleşme tercihlerine bağlanabilir.
Bu tercihte, göçülen İstanbul, Marmara, Ege ve Güney illerinde yaşanan barınma ve geçim koşullarının zorluğu kadar, Kürt kimliğine karşı bazı kesimlerce gösterilen hoşgörüşsüzlüğün, lince varan mütecaviz tavırların, “milliyetçi mahalle baskıları”nın etkisi çok büyük.
Bu tacizlerin yanısıra, bölgeden 2000 öncesi göçen nüfusun bölgeye geri dönmesi gibi eğilimler de nüfus artışında etkili olmuş denebilir.
Hızlı kentleşme
Doğu ve Güneydoğu’da dikkat çekici bir husus da kentleşmenin hızlanmış olmasıdır. 2000’de bölgede yüzde 55 olan kentli nüfus, 2007’de yüzde 58’e çıkmıştır.
Geçimini ağırlıkla geleneksel tarım ve hayvancılıktan sağlayan bölge nüfusunun, özellikle son yıllarda hem tarım ve hayvancılığa verilen desteklerin azaltılması, hem de yaşanan çatışmaların can ve mal güvenliğini kırsalda daha çok tehdit etmesi, kırların boşalması ve kentlere yoğun göç yaşanması ile sonuçlanmıştır.
2000-2007 döneminde nüfusu en yüksek illerden Şanlıurfa , Diyarbakır, Malatya ve Erzurum’da kentleşme oranları yüzde 60-63 bandında seyrederken Batman ve Elazığ, yüzde 72’lik kentleşme oranları ile Türkiye ortalamasının üstüne çıkan iller olmuştur.
Nüfus patlaması yaşanan, özellikle merkez ilçelerdeki kentler, yetersiz yatırımlar, yetersiz istihdam ve konutun yarattığı sefalete rağmen , çaresiz insanlar için tutunulacak tek dal, sığınılacak tek mekandır.
Türkiye hepimizin evi
Türkiye, her etnik kimlikten, her inançtan , her ırktan , tüm yurttaşların yurdu ise ve biz adil bir toplumun eşit vatandaşları isek, iş, aş ya da başka bir saikle yurt diye bilinen yerin herhangi bir iline, bölgesine göçebilmeliyiz.
Ama göçemiyorsak, seyahat edemiyorsak, korkuyor, baskıdan, tehditten yılıyorsak, orası hepimizin yurdu, hepimizin evi olmaktan çıkıyor, bizler de yurttaş olmaktan uzaklaşıyoruz demektir.
Ve, demografik veriler, olgular, Türk-Kürt düşmanlığını besleyenleri cesaretlendirecek gelişmeler yaşandığına dair sinyaller vermektedir.
Kürtler, göçtükleri Batı illerinden, doğup büyüdükleri yerlere çekilmekte, ya da bütün olumsuz yaşam koşullarına rağmen, Batı’ya göç niyetlerinden vazgeçmekte, Türkiye’nin gelişmiş bölgelerini tekinsiz, tehlikeli yerler olarak görmeye başlamaktadır.
Buna neden, onların vehimleri, abartıları değildir; buna neden son zamanlarda birçok örneği görülen ve resmi makamlarca neredeyse olumlanan faşizan linç girişimleri, Kürt kimliğine karşı tahammülsüzlüktür, kışkırtmalardır.
Buna karşı çıkmalıyız.
İster iş ve aşın peşinde, ister eğitim için, ama isterse keyfini çıkarmak için tüm yurdu, Türk-Kürt , ortak evimiz gibi yaşamalı, tüm odalarını, sofasını, avlusunu, bahçesini kardeşce paylaşmalı, binlerce yıl gerçekleştirdiğimiz bir arada yaşama kültürümüzü, geleneğimizi, kendi kimliklerimize sevgi ve saygıyı ihmal etmeden, içe kapanmadan, yeniden kaynaşarak, yakınlaşarak , daha güçlü bir duygu ile yaşamayı başarmalıyız…(MS/EZÖ)