Eski adı Tatavla Caddesi olan Kurtuluş Caddesi’nden, eski adı Feriköy Fırını Caddesi olan Ergenekon Caddesi’ne çıkın. Sola dönün, eski adı Şişli Kasımpaşa Yolu olan Bozkurt Sokağı’nı geçince az ileride sağda Uğur Büfe var. 41 yıldan fazla burada olan büfe, küçük ama lezzetli bir esnaf lokantasıdır.
Uğur Büfe’nin işletmecileri Ahmet, Mehmet ve Engin ustalar öğle saatlerinde zor yetişiyor müşterilere. Kapıda bekleyenler oluyor. İşyerlerine servis de yapılıyor. Her gün çorbasından tatlısına ayrı bir menü yazılıyor tabelaya. Fiyatlar uygun. Yemek faslı saat 15.00 gibi bitiyor; ama tost ve sandviç çeşitleri, tavuk döner hep var.
Duvarlarda Karadeniz bölgesinden fotoğraflar var. Espri de var tabii. Büyük bir tabelada şöyle yazılmış: “Yarın getiririm, sonra uğrarım, haftaya gelirim, biriyle gönderirim, maaşı alınca getiririm, dönüşte veririm, bozuğum yok, çekim kalmamış, dövizim var, kredi kartım evde kaldı, yana yattı, çamura battı, gibi nedenler firmamızda geçersizdir.”
Uğur Büfe’den çıkınca tam karşısında Özerenler Ciğerdükkânı var. Erzincanlı Erdoğan usta tam 50 yıldır işletiyor burayı. Beyinden paçaya, kokoreçten ciğere her tür sakatat özenle dizilmiş tezgâha. Erdoğan usta güler yüzle anlatıyor: “Memlekette üzüm bağlarımız vardı. Bizi geçindirmeyince geldik buralara. Çok güzeldir üzümlerimiz, eylül ayında yolluyorlar da biraz, dayanamayıp asıyorum yine vitrine…”
Erdoğan ustadan çıkıp yanındaki pasaja girerseniz, Esnaf Çay Salonu’na da mutlaka uğrayın. Demli çayları pek güzeldir. Kerem ve Hasan usta burada esnafa sabahları menemen, öğleyin tavuklu pilav da yapıyor. Eser Pasajı’nın Bozkurt Sokak çıkışından az sağa gidince, burada da Arden’in Yeri var ki ona ve babası Kevork’a uğrayıp bir kahve molası vermeden hiç olmaz…
Tatavla
Ben daha yeni sayılırım bu mahallede. Kurtuluş’ta zaman da kendine özgü akıyor. “50 yıl” yeni, “doğma büyüme” eh işte… Okudukça ve gezdikçe Kurtuluşlu oluyorum. Tatavlalı olmama ise daha çok var.
Doğma büyüme Kurtuluşlu bir ahparigle dolaşıyoruz bugün. Her yeri biliyor, herkesi tanıyor. Onunla bu sokakları gezmek pek zevkli. Çok dilli, güler yüzlü, bayramı çok insanların dolaştığı ve marifetli insanların iyi esnaflık yaptığı cadde ve sokaklar bunlar. Fakat adres tarif ederken, mahalle, sokak ve cadde isimlerini söylerken duraksadığını fark ediyorum semtin eskilerinin: “Bak burası Türkbeyi… Eskiden adı Rousso Sokağı idi…”, “Burası Baysungur ama eski adı Kostantin sokağıydı…” *
Sabah güneşi Harbiye tarafından, akşam güneşi Feriköy tarafından vurur Kurtuluş evlerinin camlarına. Eski Tatavla evleri o büyük yangından önce hep bahçeliymiş, akşam sefaları yapılırmış komşularla bu sokaklarda. Şimdi birbirine dayanmış küçük apartmanlar zamana karşı dayanışma içinde gibidir. Arada önünüze çıkan kapısı, penceresi çakılmış metruk evler ise göçü bol, ağrılı geçmişi hatırlatır. Sadece eski değil, eksik bir mahalledir Kurtuluş.
Yüzyıllar boyu nüfusunun neredeyse tamamı Rum, Ermeni, Yahudi ve Levantenlerden oluşan bu kadim semt, 1929’daki büyük yangının ardından adeta “fırsat bu fırsat” denilerek Tatavla’dan Kurtuluş’a dönüştürülürken, ilk yapılan, cadde, sokak, mahalle isimlerini “günün anlam ve önemine göre” değiştirmek olmuş. Değişen sokak isimleri adeta mahallenin kültürel birikimini ve nüfus yapısını temize çekmeyi amaçlamış. Tek parti dönemi, kimseye sorulmamış, bir kalemde silinmeye çalışılmış Tatavla’nın 500 yıllık hafızası. Ergenekon, Bozkurt, Savaş, Türkbeyi, Kurtoğlu, Baysungur gibi milliyetçi ve militarist çağrışımlı isimler o tarihlerdeki hakim zihniyetin izlerini taşıyor.
Bugün semte öyle diyoruz ama “Kurtuluş” diye bir mahalle de yok aslında. “Bozkurt” olmuş mahallenin adı da.
Peki ama, aradan bunca yıl geçtikten sonra, 24 Nisan 1915’in, 1929 Tatavla Yangını’nın, 1941 Yirmi Kur’a Askerliğin, 1942 Varlık Vergisinin, 6-7 Eylül 1955’in, 1964 sürgünü, 1974 ve 1980 travmaları ve nihayet 19 Ocak 2007’nin acısını, kalan insanlarının kırık kalbinde ve arka sokaklarda rastladığım kapısı penceresi kilitli, metruk evlerde bugün de taşıyan bu semtin bir iyileşmeye ihtiyacı yok mu?
6-7 Eylül Pogromu
69. yılını idrak ettiğimiz 6-7 Eylül Pogromu’nun üzerinden bile bunca yıl geçtiğine göre bu bitmeyen ayrımcılıkla yüzleşmenin vakti gelmedi mi?
O uğursuz günlerde Beyoğlu yakasında en fazla tahrip edilen bölgelerden biri olmuş Kurtuluş. İlk saldırılar mahallenin Pangaltı köşesinde başlıyor. Şimdi yerinde Ramada Oteli ile Ergenekon Caddesi'nin bir kısmı olan Haylayf Pastanesi'ne saldırıyor örgütlenmiş ırkçı kalabalık. Devamında Kurtuluş, Feriköy ve Bomonti’ye dağılıp büyük tahribat yapıyorlar. Cinsel saldırılar ve öldürmeler de gerçekleşiyor. Bu mahallelerdeki tüm kiliseler, spor kulübü ve mezarlıklar ile gayrimüslimlere ait işyerleri, hatta Kurtuluş Caddesi Azak Sokak’taki Golden Sakız ve Çikolata Fabrikası da saldırıların hedefi oluyor.
İstanbul’un en kadim yerleşimlerinden biri olan Tatavla, Kurtuluş’a dönüşürken; Kurtuluş ise 6-7 Eylül’den bugüne gelirken azalmış ve yaralanmış. Bu yaraya iyilikle bir merhem sürmenin zamanı gelmedi mi? Gidenlerin boşluğunu doldurmak elbette mümkün değil ama bu şehrin yaşamına ve kent kültürüne kattıklarını hatırlatıp yaşatmak uygar bir toplum olabilmenin de gereği değil mi? Bunun ilk adımı olarak da şehrin ve ilçenin belediye meclisleri bu semtin cadde, sokak, mahalle ve okul adlarını -artık- normalleştirmeyi gündemine alamaz mı?
Ötekileştiren ve militarist çağrışımlar içeren, farklılıkları yok sayan sokak, cadde, mahalle ve okul isimleri yerine, kapsayıcı, bir arada yaşamı güçlendiren, ortak geçmişten gelen isimlere dönülemez mi?
19 Ocak 2007’de Hrant Dink ırkçı bir tertip sonucu alçakça öldürüldüğünde, Agos’un önüne koşup ilk gelenler arasında Kurtuluş ve Pangaltılı komşu ve arkadaşları da vardı. Bu mahallede Hrant’ın adı geçtiğinde gözleri yaşarır bugün de o insanların. Eski Agos’un hemen karşı çaprazından başlayan Ergenekon Caddesi’nin tabelası 2010 anmasında ‘Barış İçin Sanat Girişimi’ üyeleri tarafından sembolik olarak değiştirilmiş, “Hrant Dink Caddesi” yapılmıştı. Görmezden gelinen bu anlamlı ve vicdani talep de duruyor ortada.
Kurtuluş sokaklarında dolaşırken bunları da düşünmeden edemiyor insan.
Dipnot
Hem okuyup hem semtimizi gezelim:
Tatavla Tarihi, Melisinos Hristodulu, İstos 2022
1929 Yangını ve Tatavla’nın “Kurtuluş”u, Aytek Soner Alpan, İstos 2024
6-7 Eylül 1955 Olayları, Dilek Güven, İletişim 2006
İstanbul’un Son Sürgünleri, Hülya Demir ve Rıdvan Akar, İletişim 1994
Yaşadığım Kurtuluş, Hüseyin Irmak, Aras 2003
Kurtuluş, Şişli’de Kadim Bir Semt, Hüseyin Irmak, Şişli Belediyesi Semt Kitapları – 4, 2023
Epope Tatavla, Ekin Can Göksoy, İletişim 2016
Tatavla’da İnecek Var, Nihal Işık, Alageyik 2022
Avlunun Kadınları, Catherine Jakubiak İliadis, Edebiyatist 2022. (BA/TY)