*Ulaş Bardakçı, Ahmet Mümtaz Özdal ve İbrahim Parmakçı
Boğaz’ın en güzel sokaklarındandır Üvez Sokak. Arnavutköy’ün denize açılan yokuşlarından biri. Daha yokuşun başındayken martılar umutlu ve neşeli çırpınışlarıyla müjdeler denizi. İçine geniş bir nefes çekersin ister istemez.
Teyzemler ve dayımlar Arnavutköy’de başka bir yokuşun tepesinde otururdu o zamanlar. Biz babamın görevi nedeniyle bulunduğumuz Anadolu kasabalarından her yaz İstanbul’a gelir yaklaşık bir ay onlarda kalırdık.
Denize ilk kez Arnavutköy sahilindeki yalıların önündeki yerden girdim. Evden kaçıp, Akıntıburnu’ndaki kayıkhanelerin tahtalarına tutunarak denizle oynardık.
Tehlikeli bir yerdi çocuklar için, akıntıya kapılma tehlikesi vardı çünkü. Eniştem gelir bizi orada yakalar, azarlayarak eve götürürdü. Çocukluğumun güzel anıları var Arnavutköy’de.
Üvez sokak
O zamanlar bolca öğrenci evleri de vardı Arnavutköy’de. Teyzemin sonradan damadı olacak Can abi de Üvez sokaktan çıkarken sol tarafta zemin katta bir evde kalırdı.
İktisat Fakültesinden arkadaşlarıyla burada buluşurlardı sık sık. Evin pencere camında bir sticker vardı “Kahrolsun Amerika!” yazan.
TİP’in [Türkiye İşçi Partisi] siyaset sahnesinde fırtına estirdiği yıllar. Behice Boran’ı, Aybar’ı, Çetin Altan’ı, Aşık İhsani’yi ilk onların sohbetlerine kulak verdiğimde duydum. Başka şeyler konuşur, değişik plaklar dinlerlerdi. Farklı bir dünyaya adım atmış gibi olurdum. Can abi, Sesin ablayla 1969’da evlenip oradan taşındığında ben on bir yaşındaydım.
ODTÜ öğrencisi Ulaş Bardakçı, 19 Şubat 1972’de yine Üvez Sokak’ta sığındığı bir evde yargısız infaz operasyonuyla öldürüldüğünde ben de Salihli’de lise öğrencisiydim.
Dev-Genç’li abilerden duymuştum adını. Sonradan bizim kuşağın izinden yürüdüğü isimlerden biri olan Ulaş Bardakçı ve arkadaşları ülkede yeniden yükselen mücadelenin simgelerinden biri olduğunda ben de İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencisi ve artık Dev-Genç’liydim.
25 yaşında öldürülen ve 68 devrimci kuşağının en sevilen önderlerinden olan Ulaş Bardakçı için Yaşar Kemal’in yazdığı sözlerden Zülfü Livaneli’nin yaptığı “Ulaş’a Ağıt” üniversite yıllarında düşmezdi ağzımızdan:
Hele Ulaş’a Ulaş’a
Ulaş benzerdi güneşe
Ulaş kardaş can veriyor
Yüreğim düştü ateşe
Sonraki yıllarda nice çocuğa isim olan Ulaş, yakışıklı yüzüyle afişlerimizdeydi artık. Her 19 Şubat özellikle Dev-Genç’liler için Ulaş’ı anma günüydü. Hala da öyledir.
Laleli'de bir korsan
80’lere gelirken, Aksaray ve Beyazıt anti faşist mücadelenin önemli bir merkeziydi İstanbul’da. İstanbul Üniversitesi merkez binası ve fakülteler, akademi okulları, öğrenci yurtları, birkaç büyük lise, dernek ve sendika lokalleri, TÖB-DER [Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği] buralardaydı. Faşistlerin üslendiği ve okullara saldırılarını başlattığı yerler de vardı.
1980 yılının Ulaş Bardakçı anması için 15 Şubat günü Laleli’de bir yürüyüş yapılacaktı. Bizim “korsan eylem” dediğimiz şekilde, yani okulların dağıldığı saatte toplanılacak, cadde lastik yakılarak trafiğe kesilecek, pankart açılıp, sloganlar atılarak Aksaray’a doğru yürünecek.
Hava soğuktu. Yağmur kara dönmüştü. Tekinsiz günlerdi. İstanbul, diğer bazı illerle birlikte Maraş katliamı ardından 26 Aralık 1978’de ilan edilen sıkıyönetim altındaydı. Sokaklarda tepeden tırnağa silahlı “Mavi Bereli” denilen askerler dolaşıyordu.
Üniversitedeki ve sokaktaki her türlü eylemde bu mavi berelilerin devriye saatlerine de dikkat etmek gerekiyordu. Çünkü toplumsal muhalefete müdahale etmek için özel olarak yetiştirilen bu askerler kolaylıkla silahlarına davranıp, ateş açıyordu.
Ahmet Mümtaz Özdal
Çoğunluğu üniversite ve lise öğrencisi, yüzlerce kişilik kortej, “Ulaş’ın katili oligarşi”, “Mahir, Hüseyin, Ulaş, kurtuluşa kadar savaş”, Tek yol devrim” sloganlarıyla Kimya Fakültesinin önünden Aksaray’a doğru ilerliyordu.
Atılan sloganlar arasında “Ahmet’ler ölmez” ve “Ahmet’in hesabı sorulacak” da vardı. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi 2. Sınıf öğrencisi Ahmet Mümtaz Özdal, iki gün önce Kadırga’da mavi bereliler tarafından vurulmuştu. Hatta arkadaşlarının Demokrat gazetesine verdiği ilan da o gün yayınlanmıştı.
Mahalledeki kepenk kapatma eylemine müdahale için orada bulunan askeri tim, karşı kaldırımdan geçen kaşkolü sarılı, parkalı Ahmet’i görünce peşine takılmış ve bir kuytuda ayağından yaralanmıştı. Askerlerin başındaki asteğmen yerde yatan Ahmet’e yakın mesafeden ateş ederek onu öldürmüştü.
Hem okulunda hem mahallede anti faşist mücadelenin önderlerinden olan Ahmet Mümtaz Özdal 20 yaşındaydı. İyi bir öğrenciydi. Kitaplar okur, hocaları ve arkadaşlarıyla memleket meselelerini tartışırken sözünü sakınmazdı. Liseden devrimci, atak ve sevilen bir genç olan Ahmet, Karamanlı bir ailenin çocuğuydu. Orada toprağa verildi.
İbrahim Parmakçı
En önde yürüyenler Vezneciler’e giden caddeyi yeni geçmişti ki, köşedeki Kimya Fakültesi girişinden çıkan bir grup mavi bereli üzerlerine uyarısız ateş açtı. Yeni tutmaya başlayan karların üzerine kan damladı. Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisi İbrahim Parmakçı burada vuruldu.
İbrahim, 1959 Kütahya doğumluydu. Tunçbilek’de çalışan bir emekçinin çocuğuydu. İstanbul İTİA SBF Kamu Yönetimi 3. Sınıf öğrencisiydi. Okulunun ve Aksaray bölgesinin en sevilen devrimci öğrencilerindendi. Langa, Nişanca’daki Kütahya Öğrenci Yurdu'nda kalıyordu.
Akıllı, bilgili, sorumluluk duygusuna sahip ve sakin tabiatlı bir gençti. Yeşil gözleriyle insanı dikkatle dinler, az konuşur ve bıyık altından gülümserdi. Vurulup yere düşmeden, iki gün önce ölen arkadaşı Ahmet Mümtaz Özdal için slogan attırmıştı.
*İbrahim PArmakçı okul arkadaşlarıyla. Altta solda.
Arkadaşları çok severdi İbo’yu. O gece haberlerde Laleli’de ölenin İbrahim olduğu anlaşılınca, az ilerdeki kız yurdundaki arkadaşları bir ağıt yaktılar ona:
Laleli’de kan içinde
Yatıyor İbrahim yoldaş
Zama, zulme
Yoksulluğa karşı
Duran İbrahim yoldaş
İbrahim’in cenaze töreni için ertesi gün ailesinin oturduğu Bursa’ya giden arkadaşları, otogarda sebepsiz yere gözaltına alındılar. Geceyi nezarethanede geçirip, bırakılınca yetiştiler mezarlığa.
İbo'nun saati
Korsanı başlatmak üzere ayrılmadan önce saatleri kurduk. İbo’nun saati biraz geri kalıyordu. Devriye saatleri hesaba katıldığı için, eylemde dakiklik çok önemli. Saatlerimizi değiştirdik ve şöyle bir sarıldık.
O benim saatimle gitti. Ben onun saatiyle başka eylemlere katıldım. Yedi ay sonra 12 Eylül askeri darbesi yapıldı. Darbeyle birlikte ülkenin dört bir yanında başlayan sürek avı gibi operasyonlarda vurulan, işkencelerde can veren arkadaşlarımızla birlikte artık andıklarımız arasında ve duvar yazılarımızda İbrahim Parmakçı da vardı.
Darbeden dokuz ay sonra bir operasyonda ben yakalandım. İbo’nun saati de benimle birlikte hırpalandı. Yerlerde süründü. Duvarlara çarpıldı.
Tutukluluk yıllarında birkaç kez tamir gören saat, işte şimdi de burada. Keşke İbrahim’ler de burada olsaydı.
Saat geri kalmaya devam ediyor.
İbrahim'e ağıt
Susuzlukta bir yudum su gibi
iyi bir dünyaydı onun tüm istediği
gözleri gibi yeşil, saçları gibi güzel
alnı gibi ak, yüreği gibi temizdi düşleri.
Daha sevgilisinin elini tutamadan
diplomasını anasına götüremeden
memleketten getirdiği giysiler yıpranmadan
kanı döküldü üniversitenin karşı kaldırımına.
O günden beri lale açmaz Laleli'de
Kuşlar uçmaz akşam vakti Beyazıt üstünde
o son tokalaşmanın sıcaklığıdır kaldı elimde
bana değmeyen kurşunu hala taşırım yüreğimde (BA/APK)