Kadınlar için öz savunma veya meşru müdafaa, kişinin kendisine veya başkalarına yönelik gerçekleşen ya da gerçekleşme ihtimali olan tehditkâr bir saldırıyı engellemek amacıyla, saldırgana karşı kendini savunması anlamına gelir.
Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 25. maddesine göre, meşru müdafaa bir saldırıyı defetmek için yapılan eylemler olarak tanımlanır ve kişinin cezai sorumluluğunu ortadan kaldırır.
Özellikle kadına yönelik erkek şiddetinin yoğun olduğu durumlarda, kadınların kendilerini savunma hakkı hukuken korunur.
Sadece Türkiye’de değil, çoğu ülkede, erkekler kadınlara yönelik şiddet eylemlerinde “pişmanım” vs diyerek “haksız tahrik” gibi indirimlerden yararlanırken, kadınların kendilerini koruma amacıyla yaptıkları eylemler aynı kolaylıkla kabul görmüyor.
Bu çifte hukuki standart, kadınların kendilerini korumak adına hukuki bir desteğe daha çok ihtiyaç duymalarına yol açıyor. Tam bu noktada, kadınların savunma hakkı, bu adaletsiz dengenin düzeltilmesine katkı sağlıyor.
Ayrıca, meşru müdafaa, sadece bir koruma değil, aynı zamanda temel bir adalet ilkesi. Çünkü, hiç kimse, kendisine veya ailesine yönelik bir tehdit altında yaşamamalı. Kadın veya erkek fark etmeksizin hangimiz bunun aksini isteriz?
Kadınlar için bu hakkın tanınması, her bireyin can güvenliği içinde yaşama hakkına sahip olduğunu gösterir.
Özellikle ev içi veya yakın ilişkilerde yaşanan saldırılar, kadınların güç eşitsizliği nedeniyle kendilerini savunamadan tekrar eden bir şiddet döngüsüne girmesine yol açabiliyor. Meşru müdafaa, bu dengesizliği kısmen de olsa düzeltebilecek temel bir hak.
Meşru müdafaanın geçerli olabilmesi için saldırı ve savunma arasında bir dizi koşulun oluşması gerekli. “Haksız Saldırı”, “Gerçekleşmiş veya Yakın Tehlike Altında Olma”, Orantılı Savunma” ve “Saldırı Anında Savunma” gibi gibi.
Tıpkı, kendisine ve ailesine sistematik olarak şiddet uygulayan Sezgin C.’yi öldürmek zorunda kalan Ezgi C. gibi.
Ağustos 2024’te, İstanbul Çatalca’da 25 yaşındaki Ezgi C., şiddet gördüğü boşanma aşamasındaki kocası Sezgin C.’yi silahla vurmak zorunda kaldı. Yazarken kolay geliyor fakat inanın Ezgi’nin savcılık ifadesini okurken “silahla vurmak zorunda kaldığı” aşamaya gelirken ne kadar zor ve hırpalayıcı bir süreçten geçtiğini görüyorsunuz.
Ezgi şu anda Bakırköy Cezaevi’nde, bebeğine ise ailesi bakıyor.
Önce Çocuklar Derneği’nin avukatları Arzu Sena Topuz ve Müjde Tozbey, Ezgi’nin meşru müdafaa hakkını kullandığına dikkat çekerek tahliyesini talep etti.
Detaylıca bakalım…
Uzaklaştırma kararını defalarca ihlal etti
Sezgin C. boşanma süreci başlamadan önce ve sonrasında eşi Ezgi’ye sistematik olarak şiddet uyguladı, hakaret etti, hem Ezgi’yi hem de ailesini öldürmekle tehdit etti.
Eşinin alkol bağımlılığı ve öfke kontrol problemlerinin olduğunu belirten Ezgi, çocuğunun güvenliği için defalarca uzaklaştırma ve koruma kararı aldırdı. Ancak, bu kararlar bile Sezgin C.’nin tehditlerini durdurmaya yetmedi. Kararları ihlal etti. Nasıl oluyorsa erkekler, bu kararları ihlal ediyor ve genelde kadınları da bu ihlallerden sonra öldürüyor. Bu kez tam tersi oluyor.
"Bu yanına kalmayacak, seni öldürürüm"
Ezgi'nin ifadesine göre, 29 Haziran 2024'te, Sezgin C. alkollü halde eve geldi ve kendisini öpmek istedi. Ezgi’nin onu reddetmesi üzerine Sezgin, yumruk ve tekmelerle Ezgi'yi darp etti.
Bu sırada 2,5 yaşındaki çocukları Ezgi’nin kucağındaydı. Ezgi’nin annesi Fatma Arık, kızı ve torununu korumaya çalışırken Sezgin C.’nin saldırısına uğradı.
Ezgi, yaşadıkları bu anı anlatırken gözyaşlarına hâkim olamıyor:
"Sezgin, oğlum kucağımdayken bana saldırdı, annemi darp etti. Kendimi odaya kilitledim ama kapıyı kırıp içeri girmeye çalıştı, pencereyi kırıp odama girdi. Sokağa kaçtım ama yakaladı, sokak ortasında tekrar darp etti. Çocuğumla kaçacak yerim kalmamıştı."
Ezgi’nin boşanma davası açmasının ardından Sezgin C.’nin tehditleri daha da arttı. Sosyal medya hesaplarından tacize devam eden Sezgin, Ezgi’yi "Bu yanına kalmayacak, seni öldürürüm" gibi ifadelerle korkutuyordu. Defalarca karakola başvuran Ezgi'nin korkuları, bu tehditlerle her geçen gün daha da arttı.
Ezgi’nin ablasının anlatımına göre, Sezgin velayeti annesinde olmasına rağmen çocuğu kaçırdı:
“Sezgin, ablama karşı sürekli olarak "Çocuğu kaçırıcam, seni Bergen'e benzeticem, kafanı kesicem, babanı öldürürüm, yatalak hale getiririm, bu ev sana kan gölüne döner" şeklinde tehditlerde bulunuyordu, bu tehditlerine de defalarca kez şahit oldum. Hatta çocuğu bir keresinde Çiftlikköy'deki kendi evine kaçırmıştı. Ablam jandarmayla beraber yeğenimi geri alırken ablama ve jandarmalara saldırmıştı. Bu konuyla ilgili adli tahkikat başlamıştı"
Olay günü olan 21 Ağustos 2024’te Sezgin, tedbiren velayeti Ezgi’de olan oğulları Barlas’ı alıkoyarak Ezgi’ye ulaşmak için yüze yakın arama yaptı ve ağır tehditlerde bulundu.
Ezgi, çocuğunun güvenliğinden endişe ederek karakoldan yardım istediğinde, Sezgin C. çocuğu ailesinin evine geri getirmiş ancak hemen ardından eve giderek Ezgi ve ailesine hakaret etmeye ve tehditler savurmaya başladı.
Ezgi, savcılık ifadesinde, yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
''Köy meydanında minibüs durduğu esnada Sezgin'in minibüsçüye el ettiğini gördüm, o da minibüse bindi. Kardeşim de ben de hemen KADES uygulamasına bastık. Sezgin bana benimle konuşacağını söyledi, ben konuşmayacağımı söyledim. Ben de kendisine görüş günü ne zamansa o zaman gel al çocuğu dedim. Sonra bizi takip etmeye başladı. Babamın yanına geleceğini ona neler neler göstereceğini söyledi. Ben de şikayetçi olacağım, git o yüzden dedim. Sonra babamın yanına giderken "babanız mı kurtaracak sizi”dedi. Sonra evin avlusuna girdi, beyaz sandalyeyi çekip oturdu..”
Sezgin, o gün evin avlusuna zorla girerek Ezgi'nin babası Kemal A.’ya tehditler savurmaya devam etti. Ezgi'nin savcılıktaki ifadesinde aktardığı gibi, babası Kemal A.’ı korkutmak amacıyla havaya birkaç el ateş etti. Ancak bu uyarılar Sezgin’i durdurmadı ve Kemal A.’ya şiddet uygulamaya başladı.
Ezgi olay günü yaşananları şöyle anlatıyor:
"Babam silahla birkaç el ateş etti, gitmesini istedi. Sezgin babamın üzerine yürüdü, ikisi yere düştü, babamı savunmak için Sezgin’i babamın üzerinden çekmeye çalıştım. Silah yere düştü, Sezgin onu alırsa hepimizi öldürecekti. Silahı aldım, hedef gözetmeden bir el ateş ettim. Eğer ateş etmeseydim babamı öldürecekti."
Ezgi, olayın ardından hemen acil durum hattını arayarak ambulans ve polis talep etti. Yaşanan her şeyi tüm samimiyetiyle anlattı, kendini ve ailesini koruma çabasında olduğunu belirtti. Ancak, yaşadığı tüm bu tehditlere rağmen hâlâ tutuklu yargılanıyor.
Ezgi’nin avukatları Arzu Sena Topuz ve Müjde Tozbey, müvekkilinin sabit ikametgâh sahibi olduğunu, bakıma muhtaç bir çocuğu olduğunu ve kaçma şüphesinin bulunmadığını belirterek tutuksuz yargılanması gerektiğini vurguluyorlar.
Avukatları Arzu Sena Topuz ve Müjde Tozbey, Ezgi’nin eyleminin Türk Ceza Kanunu’nun meşru savunma kapsamına girdiğini belirtiyorlar.
Olay günü Sezgin’in açıkça aileye zarar verme niyeti taşıdığına dair somut tehditler savurduğunu ve saldırıya geçtiğini, tanık ifadelerinin de bu durumu doğruladığını ifade ediyorlar.
Savunmalarında, Ezgi'nin olay sonrasında kendiliğinden polise bilgi verdiğini ve yargılamanın tutuksuz yürütülmesinin daha adil olacağını savunuyorlar:
"Ezgi, öldürmek istemedi, yalnızca babasını ve ailesini koruma amacıyla hareket etti. Müvekkilim saldırıyı durdurmak için son çare olarak bir el ateş etti. Kanunlar, bu tür zorunlu durumlarda meşru savunmayı tanır. Ezgi’nin daha fazla mağdur olmaması için tahliye edilmesi gerekiyor."
Maalesef, defalarca koruma ve uzaklaştırma kararlarını ihlal eden Sezgin’in uyguladığı şiddet döngüsüne dönmek istemeyen Ezgi’nin yaşadıkları, sadece meşru müdafaayı değil, uygulanmayan koruma kararlarının halini de açıkça gösteriyor.
Eğer, 6284 No’lu yasa uygulansaydı kadına şiddet uygulayan Sezgin C., tutuklanacaktı ve muhtemelen bu olayların hiçbiri yaşanmayacaktı.
Ezgi bugün cezaevinde. Bu yaşananlar, kadınların kendilerini koruma hakkının gerekliliğini acı bir gerçeklikle gözler önüne seriyor.
Defalarca alınan koruma kararları, etkisiz yaptırımlar, sürekli tırmanan tehditler ve "Babanız mı kurtaracak sizi?" gibi tehditler…
Kadınların güvenliği, erkeklerin "pişmanlık" ifadelerine karşı aldığı sınırlı hakla değil, gerçek koruma tedbirleriyle sağlanmalı.
Bu noktada, toplum olarak şunu kabul etmeliyiz: Meşru müdafaa, kadınlar için yalnızca bir hak değil, çoğu zaman hayatta kalmalarının yegâne dayanağı.
Bu hak, kadınları koruma sorumluluğunu yerine getirmeyen sistemin kadınlara sunduğu en son güvence. Ezgi gibi kadınlar savunmak zorunda kalmamalıydı. Yargının, toplumun ve yasal koruma sisteminin bu çaresizliğe sürüklenen her bir kadını duyması ve koruması gerektiğini anlamamız gerekiyor.
Ezgi'nin, kendini ve sevdiklerini korumak zorunda bırakıldığı bu durum, kadınların yasal ve toplumsal desteğe her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğunu gösteriyor.
Adalet, bir kadının hayatını korumak için eline silah almak zorunda kalmayacağı bir dünyayı inşa etmekle mümkün.
Özgür, yeni bir hafta gelsin. Adalet ve eşitlikten yana…
(EMK)