Güney Amerika’nın genelinde sağ-faşist hareketler şu yada bir biçimde yükselişte. ABD’nin kıta üzerindeki hegemonik gücü artıyor. Bütün bu olumsuzlukların içinde görece ayrıksı ve umut taşıyan Kolombiya’daki barış çabalarının da “kötü hava”dan etkilenmesi kaçınılmazdı.
Halkın çok ciddi sorunlarla(1) boğuştuğu Kolombiya’da başlangıcından beri ülkenin “eksik” barışı kayda değer handikaplar barındırıyordu. Bunlardan en önemlisi barışın referanduma sunulması ve daha sonra güdükleştirilmiş bir barış anlaşmasının ikinci kere FARC-EP (Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri- Halk Ordusu) ve Santos hükümeti tarafından imza altına alınmasıydı.
Bu FARC açısından ciddi bir boyun eğişi ve devletin zoru/oyunu karşısında çok da Kolombiya oligarşisini sıkıntıya sokmayacaklarına işaret olarak değerlendirilebilirdi. Sonra ikinci kırılma FARC’ın önde gelen isimlerden Jesús Santrich’in uydurma suçlamalarla Nisan ayında tutuklanmasıydı. Gelinen süreçte FARC, Santrich’i serbest bıraktıramadığı gibi geniş bir kamuoyu oluşturmakta da yetersiz kaldı. Şimdi Santrich’in ABD’ye gönderilmesi engellenebilecek mi bu da ayrı bir soru.
Geçtiğimiz haftalarda Kolombiya basınında yer alan bir rapora göre yaklaşık 6 bin 500 FARC gerillası “uyum kamplarını” terk etti. Bunlardan 2 bini yeniden silahlandı ve kırlara çekildi. Aralarında FARC-EP Başmüzakerecisi Iván Márquez’in de bulunduğu lider pozisyonundaki 30 kişinin de gerillaları yeniden organize etmeye çalıştığı varsayılıyor. BM raporlarına göre halen yaklaşık 1.500 kişi entegrasyon kamplarında yaşıyor.
Çözülemeyen diğer önemli bir sorunsa sosyal liderlerin katledilmesi oldu. FARC’ın kırsal alanı boşaltmasıyla birlikte paramiliter gruplar devletin etkin yönlendirmesiyle, neoliberal yağma politikaları önünde engel olarak gördükleri, sendika yöneticileri, insan hakları savunucuları, aydınlar ve yerli topluluklarının liderlerini sistematik olarak katletmeye sürdürdüler. Barış anlaşmasının yürürlüğe girdiği tarihten (1 Aralık 2016) bu yana süreci yakından takip eden Indepaz’ın verilerine göre 414 sosyal lider katledildi. Son kurban Cauca eyaletinde Álvaro Paul Gómez Garzón isimli insan hakları savunucusu oldu. Özetle Kolombiyalı yazar ve gazeteci Hernando Calvo Ospina’nın söylediği gibi “Ülkede en ölümcül güç devlet, bunun da ruhu paramilitarizm”.
Kokain mi dediniz? Artık neredeyse onu kimse sorun yapmıyor. “Barış” sonrası yüzde 40’lı oranlarda üretim artmış, piyasada bolluk olunca sıkıntı yok.
Sonuç olarak Kolombiya oligarşisi halkı barış diye “suya götürüp susuz getirme” taktiğinde şimdilik başarılı.
Öğrenciler “silaha değil, eğitime bütçe!”
Kolombiya’da aylardır öğrenci eylemleri sürüyor. “Parasız, kaliteli eğitim ve silaha değil eğitime daha fazla bütçe” talepleri etrafında bir araya geliyorlar.
Öğrencileri başta öğretim üyeleri olmak üzere halk destekliyor. Ülkenin belli başlı kentleri sık sık protesto gösterilerine sahne oluyor. Buna karşılık polis saldırganlığı ise zaman zaman öğrencileri yaralamaya kadar giden düzeylere ulaşıyor. Bu günlerde hükümetle öğrenciler arasında müzakereler ve eylemler sürüyor.
Odebrecht’in Kolombiya ayağı
Burada kısaca ülkedeki tabloyu özetlemek açısından önemli bir başlığa daha yer vermekte yarar. Brezilya merkezli başlayan ve hemen hemen Güney Amerika ülkelerinin tamamında(2) sorun olan Odebrecht yolsuzluk skandalının Kolombiya ayağında da bir ucu şimdiki Başkan Duque ve eski Başkan Santos’a dokunan davanın kilit isimlerinden Jorge Enrique Pizano “kalp krizi” sonucu hayatını kaybetti. Üç gün sonra babasının cenaze töreni için İspanya’dan gelen oğlu Alejandro da “arsenik zehirlenmesi”nden öldü.
Denetçi pozisyonundaki Pizano’nun açıkladığı belgeler; bürokrasi, finans sermayesi ve politikacılar arasındaki rüşvet ağını sergiliyordu. Önemli bir tanığını kaybeden davanın çıkmaza girme olasılığı artık bir hayli yüksek.
ELN ile barış görüşmeleri
Ivan Duque’nin Kolombiya devlet başkanlığı koltuğuna Ağustos ayında oturması sonrası ülkedeki şu an en büyük gerilla örgütü olan ELN ile görüşmeler durduruldu. Gerekçe olarak ELN’nin elindeki rehineleri serbest bırakmaması gösterilse de seçim kampanyası sırasında Duque, zaten ELN ile görüşmeleri sürdürmeyecekleri sözünü vermişti. Kaldı ki eski Başkan Uribe varken bu konularda sözün ne kadar Duque’ye düştüğü şüpheli. Hatta Kolombiya medyasında “gerçek devlet başkanı kim?” diye dalga bile geçiliyor.
ELN bir süredir sosyal medya hesabında Havana’da ELN müzakere heyetinin bir tarafta olduğu masanın diğer tarafının boş olduğu fotoğraflar paylaşıyor. Bu hafta durdurulmuş görüşmelere yeni bir kriz konusu daha eklendi. ELN müzakere heyetine liderleri Nicolás Rodríguez Bautista’yı da eklediğini açıkladı.
Bautista, Duque’nin iktidara gelmesi sonrası Interpol listesine kırmızı bültenle aranlar arasına dahil edilmişti. Bautista’nın Küba’ya gidebilmesi için bu arama kararının kaldırılması gerekiyor. Şu ana kadar Duque’den bu konuda ses çıkmadı. Kolombiya basını Bautista’nın tedavi görmesi için müzakere heyetine dahil edildiğini iddia ediyor. ELN ise barış anlaşmasının başlangıcında yapılan mutabakata sadık kalarak müzakere heyetini belirlemenin kendi hakları olduğunu söylüyor.
ELN ile ilgili bir diğer sorunsa komşu Venezuela sınırları içinde cereyan etti. Geçtiğimiz haftalarda çıkan bir çatışmada dört Venezuela askeri öldü, 10’u da yaralandı. Saldırıyı ELN-Venezuela’nın yaptığı iddia edildi. ELN saldırıyı yapanların kendileriyle ilgisi olmadığını, müzakereleri baltalamak için bu saldırının organize edildiğini söyledi.
Kolombiya-Venezuela gerilimi
Yukarıda bahsettiğim provokasyon sonrası Venezuela bir açıklama beklerken Kolombiya yönetimi bu meseleyi bütünüyle çarpıtarak “Maduro terörizme destek veriyor”a dönüştürdü. Doğal olarak Brezilya’da faşist Bolsonaro’nun başkanlığa seçilmesi sonrası Bolsonaro’ya “ Gel birader beraber Venezuela’ya savaş ilan edelim.” diyen bir zihniyetten başka şeyler beklemek zor. Ancak bu hikayenin asıl kurgusunun Washington cenahlarına ait olduğunun kokusu fazla sürmeden açığa çıktı. Trump yönetimine yakın kaynaklar basına “Venezuela’yı terörizme destek veren ülkeler” kategorisine alacaklarını sızdırdılar. Belli ki bir ön yoklama. Kanıt, müzakere sürecinde Venezuela’nın FARC’ı motive etmesi. Bir zamanlar bu çabayı desteklediklerini ise kısa zamanda unuttular.
Kıtada son dönem özellikle Arjantin, Şili ve Brezilya’da devlet terörü ve paralelinde sivil faşist saldırılarda artış var. Devlet terörü direnen insanları hedefliyor. Son olarak Arjantin’de Rodolfo Orellana, Şili’de ise Camilo Catrillanca isimli devrimciler devletin kurşunlarının hedefi oldu.
Mapuche genç Camilo Catrillanca’nın cenaze töreni
Ayrıca dikkat çeken bir olgu Güney Amerika’nın geçmişinde yaygın olmayan sivil faşist organizasyonların türediği görülüyor. Burada kıtada hegemon olma derdindeki ABD siyaseti belirleyici önemde. Bu yönelimin bir parçası olarak Evangelist kilisenin de etkin olduğu bölgeden yapılan değerlendirmeler arasında yer alıyor. Bu politikanın en azından egemenler nezdinde başarılı olduğu söylenebilir. Tıpkı Şili Devlet Başkanı Sebastián Piñera’nın kendi ülkesini bir ABD eyaleti olmaya indirgeyen Trump’la verdiği pozda görüldüğü gibi… (AS/HK)
(1) Uluslararası basına fazla yansımasa da açlıktan çocuk ölümleri yerli bölgelerinde sürüyor. Bunun yanı sıra 2017 yılında ülkede resmi kayıtlara göre 23 bin 798 çocuk istismarı vakası yaşandı. Tabii bu resmi kayıtlar, böyle bir ortamda eski Başkan Santos’a Nobel Barış Ödülü verenler umarım neyi kutsadıklarını bir kere daha düşünürler…
(2) Odebrecht davası sanıklarından olan Eski Peru Devlet Başkanı Alan Garcia’ya, yolsuzluk soruşturması kapsamında yurt dışına çıkış yasağı konuldu. Sonrası Garcia Başkent Lima'da bulunan Uruguay Büyükelçiliği'ne sığınma talebinde bulundu. Peru’nun son iki Devlet Başkanı Humala ve Kuczynski de bu dava kapsamında yargılanıyor.