Bireysel ve toplumsal anlamda kurşuni günlerin hüküm sürdüğü günümüzde okuduğum bir haber yüreğimin rengini hafiften ebruliye boyadı.
Biraz sıcaklık, biraz ilgi ve…
Haber: İhbar üzerine gelen polis yaşlı çifte makarna yaptı.
Yer: İtalya, Roma Appio.
Tarih: 2 Ağustos 2016.
Olay (özetle): Yüksek sesli ağlama ve bağırma sesleri geldiği ihbarı alan polis 70 yıldır beraber olan Jole (84) ve Michele (94) çiftinin evine gittiğinde suç unsuru bulamaz. Televizyon izlerken kendilerini kötü hisseden yaşlı çiftin ağlama-bağırma seslerini duyan apartmandan birinin durumu polise şikayet ettiği anlaşılır. Evde, birazcık üzüm dışında yiyecek yoktur. Çağırdıkları ambulans gelene kadar polisler, yaşlı çifte makarna pişirir. Yemek esnasında da sohbet ederler.
Sonuç yerine: Yaşlılığa bağlı gerileme-kayıplar nedeniyle evlerinden çık(a)mayan, yakınlarınca ziyaret edilmeyen ve tüm akranları gibi “gün batımı sendromu”ndan muzdarip olan Jole-Michele için Roma Polis Merkezi‘nin sosyal medya hesabında konuya dair “Biraz sıcaklığa ve ilgiye ihtiyaç duyan yaşlı bir çifti iyi hissettirmek” cümlesine yer verilmiş.
“Yalnızlığın kadarsın/ Yalnızlığın mis kokmalı”**
Bu kısacık haberden bazı sonuçlar çıkarmak mümkün. Mesela… İleri yaştaki Jole–Michele’in kronik sağlık sorunları olmalı. Aralarında dayanışma- paylaşım söz konusu. Akranlarının çoğu gibi ekonomik sıkıntıları var. Yakınları yok ya da ilgisiz. Bakıcı/yardımcıları yok. Refakat edilme olanağından yoksunlar. Çevresindekilerin Jole–Michele’i ve onların yaşlılığını kabullenme düzeyi düşük; Jole–Michele’in kendilerinin yaşlılığını kabullenme düzeyi yüksek olmalı. Toplum temelli bakım desteğinden yararlanmıyorlar. Yaşadıkları evin fiziki koşulları onlara –pek- uygun değil.
“Yalnızlık dediğin büyük bir zindan / Dünyanın en büyük zindanı”**
Biri/ikisi, belki depresyonda. Ölüm kaygı düzeyleri muhtemelen –çok- yüksek. İntihar eğilimleri de olabilir. Stresle baş etmekte zorlandıkları kesin.
Her ikisi de ümitsizlik, sevgisizlik ve illaki yalnızlık gibi olumsuz duygulara sahip. Evlerinde dış dünyadan izole yaşıyor ikisi. Ayrıca mekânsal yalnızlık çekmeleri ama bununla baş edebilmeleri olası.
İçsel yalnızlık duygusu, tüm akranları gibi Jole–Michele’i çok acıtmış, kırılganlıklarını arttırmış ve mutsuzluğa yol açmıştır. Belli ki onlar kendilerini, çevre/toplum da onları dışlamış.
“Dinden imandan çıkarır / Ama öyle bir adam eder ki insanı”**
Toplumsal hayatın hangi boyutlarıyla ilgilendikleri, kültürel hayata ilgi duyup duymadıklarını bilmiyoruz. Jole–Michel’in ilişkisinde yardımlaşma-dayanışma-paylaşma gibi hasletlerin yer aldığını düşünmek istiyorum. Onların, aile üyelerinin ve toplumun her kademesinin desteğe gereksinimleri olduğundan eminim.
Jole–Michel’in –ve akranlarının- ihmal ve istismar davranışları ile ayrımcılıktan uzak tutulması gerekiyor. Vaka özelinde –maalesef- bunun gerçekleşmediğini görüyoruz. Oysa onlar için güven içinde yaşam ve toplumsal itibar, ekmek-su-ilaç kadar önemli.
Sıcaklık, ilgi, içtenlik ve ‘sizi anlıyoru(m-z)’ baharatları bolca tüketilmeli.
İşte tüm bu –olası- nedenlerle- polislerin Jole–Michel’e yaptığı sıcaklık, ilgi, içtenlik ve ‘sizi anlıyoru(m-z)’ vb. baharatlarını bolca kattığı parmesan soslu makarna çok değerli.
Yalnızlığa dair son sözler…
Sanal alemde okuyup not almışım Robin Williams’ın bir sözünü. “Eskiden insanın başına gelebilecek en kötü şeyin yalnız kalmak olduğunu düşünürdüm, ancak öyle değil. Hayatta insanın başına gelebilecek en kötü şey, kendini yalnız hissettiren insanlarla çevrelenmek.”
Doğru söze ne denir? Doğru; insan çevresinde kendini yalnız hissettiren insanlardan uzak durmalı.
“Her insan, her yaşta kendi gölgesini gör(ebil)meli” dileğime itirazı olan var mı? (ŞD/AS)
(*) Başlık, Neşe Yaşın’ın ‘Gölge” adlı şirindeki “kendi gölgesini görür çocuklar” dizesinden esinlenilme.
(**) Bedri Rahmi Eyüpoğlu.