Seçim sonuçları kesinleşti, DEM Parti, kayyumla yönetilen belediyelerini geri aldı. 2016-2019 yıllarında atanan kayyumların yerel yönetimlere vermiş olduğu büyük zararlar, yazmakla bitmez. DEM Partinin belediye başkanları belediyelerde karşılaşacağı tablo, enkaza dönmüş kurumlar olacaktır. Bu enkaz haline gelmiş belediyelerin ayağa kaldırılması, onların ve belediyelerin karar organı olan belediye meclislerinin görevidir. Bu enkaz karşısında sızlanmanın bir anlamı olmayacaktır. Çünkü tablonun bu olduğunu herkes biliyordu.
Bu tablo karşısında, nitelikli kadrolarla çalışmak zorundalar ki muhaliflerin, önlerine çerezleri koyup izlemek isteyecekleri kaosu onlara hediye etmemek gerekir. Önlerine koydukları çerezle bekledikleri tabloyu görme zevkinden onları mahrum etmelidirler.
Kayyumlar geri dönmemeli, geri dönmelerini kendimize has bir strateji ile alt etmeliyiz. Kayyum fenomeni bir daha karşımıza çıkmamalı.
Alınan sonuçların hakkını vermeliyiz. Ve kayyumların bugün söyleyecek bir sözü kalmamıştır, kayyum atama takıntılarının pek çoğu artık geçerli değil, bir daha asla olmayacak gibi bir yanılgıya düşmememiz gerekiyor.
Peki ne yapmalıyız?
Öncelikle belediyelerde yapılan çalışmaların tümü çok şeffaf bir temelde yürütülmeli. Çalışmaların her aşamasına halk ortak edilmelidir. Belediye meclislerinin toplantıları YouTube üzerinden canlı olarak yayınlanmalı. Halk ile ortak bir dil, ortak bir amaç geliştirilmeli. Hukuksal yönetim biçimini aşındıracak, hukuk ve anayasal normlara dayalı, ülke mevzuatında yer alan yerel yönetim mevzuatını kucaklayan yerel yönetim sistemi oluşturmalıdır.
Çünkü, 2016 ve 2019 yıllarında kayyum atamalara gerekçe yapılan şeyler gerçek olmasa da, iktidar bu gerçek olmayan argümanları oldukça stratejik bir şekilde kullandı. Az da olsa 1-2 yerel yönetici bunu gördükleri halde, bu argümanlara çanak tutacak davranışlarda bulundu. İktidar bu az sayıdaki yerel yöneticinin davranışlarını, DEM Partinin yerel yönetimlerinin tümüne yaygınlaştırdı. Yerel yönetimlerin demokratik niteliğinde bir düşüşün olduğu, illegal alana kayışın olduğu propagandası ile atadığı kayyumları ülkenin batı yakasındaki sosyal demokratlara bile meşru göstermeye çalıştı. Literatür bu anlamdaki propagandalara “demokratik çürüme” demektedir.
Yerel yönetimlerin yukarıda da belirttiğim gibi, var olan mevzuat çerçevesinde yapacakları çalışmalar, halk desteğini güçlendirecektir. Aynı zamanda iktidarın kayyum uygulamalarını yaşama geçirecek, bu konuda mülki idare amirlerine faaliyet yürütecekleri bir alan bırakmayacaktır. Bunun tersi durumunda ise daha erken bir dönemde, kayyumun farklı bir biçimde geri döneceğini akıldan çıkarmamalıyız. Kayyum ideolojisinin birkaç tık uzağımızda olduğunu unutmamalıyız.
Bu tür davranmanın yerel yönetim ilkelerimizin bir tarafa atılması, iktidarın taleplerine uyulması anlamına gelmemelidir. Sadece yerel yöneticilerimizin stratejik davranarak, yerel yönetim mevzuatının öngördüğü demokratik yerel yönetim ilkelerinin en üst düzeyde kullanılması ve halkın yönetime katılması anlamındadır.
Kayyumla geçen 8 yılın sonunda, yaşadığımız süreci, kayyumu besleyen koşulları ve kayyumun verdiği zararların nasıl aşılacağını bilmeliyiz. Yaşanan bütün bu baskılara, kırılmalara, bütün zorluklara rağmen eşit, hukuki ve özgür bir yerel yönetim yaratma fırsatımız var. Sadece bunu gerçekleştirmek için kendimize sormamız gereken sorular vardır.
Bunlar;
Kayyum sürecini işleten nedir?
Geçmişte neydi?
Biz bunu nasıl durdurabiliriz?
Süreci daha iyi yönetmek için hangi nitelikte çalışanlara ihtiyacımız var?
Halkla birlikte yönetmek nasıl olmalıdır?
Dünya örnekleri nedir?
Kaynakları rasyonel olarak nasıl kullanabiliriz?
(MY/AS)