Bir adam protez ayağını eline almış yere vura vura kameralara bakıyor. Öfkeli, o öfke cümlelere dökülüyor; “benim paramla polislik yapıyorsunuz, gaz alıyorsunuz, bana şiddet uyguluyorsunuz, yeter bu zulüm, yeter” diyor. Onunki bir çığlık.
“Yeter bu zulüm” diyen adam Taksim Gezi Parkı’nda 28 Mayıs tarihinden bu yana ağaçların kesilmemesi için nöbet tutan insanların çığlığına tercüman oluyor.
Taksim’de polis şiddetine direnen kadın ve erkeklerin sesine sesini katıyor. Onunki haklı ve özgür bir çığlık.
Öbürü sandalyesine kurulmuş, “Ben Kasımpaşa'nın çocuğuyum” diyor ve Gezi Parkı direnişçileri için “çapulcu” demektedir. Gezi Parkı’nda polisin uyguladığı şiddeti kast ederek “Eğer buna sertlik diyorsanız, kusura bakmayın, bu Tayyip Erdoğan değişmez”.
Düşünceleri için hapse giren, mağdur olan Erdoğan iktidar olunca en demokratik hak talebini polis şiddeti ile bastırmayı deniyor, şiddet uyguluyor ve bu şiddeti savunuyor.
Erdoğan iktidarının 11’inci yılında kibirli bir havaya büründü. Neredeyse Başbakanın burnundan kimse kıl alamaz hale geldi.
“Kamu düzenini yıkmak suçtur” diyen Erdoğan gösteri ve yürüyüşleri hakkındaki kanunu ihlal ederek göstericilerin üzerine biber gazlarıyla müdahale etti. Yani kendinde kamu düzenini bozma hakkı görüyor.
Erdoğan poliste, zabıtada ve valide temsilini buluyor. Gaz sıkıyor, kelepçeliyor ve şiddet uyguluyor. Sivil barışçıl göstericilere saldırıyor. Bu Erdoğan imtiyazlıdır. İmtiyazlıların, sermayenin, rantın, faizin safındadır.
Sana demezler mi bu nasıl Kasımpaşalılık!
Hangi otorite, hangi zalim Kasımpaşalı olabilir ki?
Elinde protez bacağı diz çökmüş vaziyette zalime direnen dirençtir Kasımpaşalı olan. Hem zor kullanacaksın hem Kasımpaşalıyım diyeceksin, vay be…
Gezi Parkı Platformu adına Şebnem Sönmez 30 Mayıs akşamı Gezi Parkı’nda toplanan 40 bin insana bakın ne dedi;
“Buradayız. Meydanımız için, parkımız için, kıyılarımızı, ormanlarımızı, kamusal alanlarımızı elimizden alan tüm uygulamalara karşı durmak için tek yürek olarak buradayız. Sadece Taksim Meydanı ve Gezi Parkı için değil, Göztepe Parkı için, Kuşdili Çayırı, Haydarpaşa Garı, Çamlıca Tepesi, Atatürk Orman Çiftliği için buradayız(…)Biz ağacın umut olduğunu, bir ağacın mutluluk olduğunu hep birlikte birbirimizden öğrendik. Pazartesi gecesinden bugüne Gezi Parkı'na sadece fidanlar değil, demokrasi ekilmiştir, umut ekilmiştir".
Bu umudu yok etme gayretinde olan Erdoğan mı Kasımpaşalı yoksa bu umudun yanında olan protez bacaklı adam mı Kasımpaşalı? Varın siz yanıt verin.
“Gezi Parkı Direnişi” yalnızca Taksim’in son ağaçlarına sahip çıkma mücadelesi değildir. Bu direniş rant uğruna gözü iktidar ve hırs bürümüş zihniyete karşı da yapılıyor. Kendini paraya mahkum eden bu kafa, üç-beş iş adamı para kazanacak diye masum bir koruluğa göz dikmiştir.
Prof. Baskın Oran, Erdoğan’ın uyguladığı şiddetin ve otoriter dilin nedenini şöyle açıklıyor:
“1) İktidarın dayandığı ve henüz burjuvalaşamayan yeni zenginlerin rant açlığı;
2) Sayın Başbakan’ın iktidar hırsı ve kriz anlarında devlet yönetmeye hiç müsait olmayan sinirleri.”
Önemle vurgulamak gerekir ki “ayaktakımının”, “çapulcunun”, ezilenin, yok sayılanın, horlananın ve görünmeyen herkesin muktedirlere isyanıdır. Horlanan ve yok sayılan Kasımpaşalı Tayyip Erdoğan olsaydı o da Gezi Parkı direnişçileriyle muktedirlere isyan ederdi, ama muktedir olan Başbakan Erdoğan Gezi Parkı Direnişi’ni yok sayıyor ve direnişçilere saldırıyor.
“Erk sarhoşluğu” Türkiye’nin demokrasisine ve özgürlüklere zarar veriyor.
Erdoğan “erk sarhoşluğunu” terk etmeli ve Kasımpaşalı Tayyip olmalıdır.
Kasımpaşalı Tayyip olsa, erk sarhoşu ve muktedir Başbakan Erdoğan değil; demokrat, Hak’tan ve halktan yana olurdu. (HS/HK)
* Fotoğraf: İslam Yakut - İstanbul / AA