Ermeni edebiyatının hiciv ve mizah gücüyle Osmanlı'da toplumsal yozlaşmayı eleştiren usta kalemi Hagop Baronyan'ın "İstanbul Mahallelerinde Bir Gezinti" adlı çalışması Can Yayınları'ndan çıktı. 19. yüzyılın ikinci yarısında 34 mahallenin toplum yaşantısını kendine has mizahi ve eleştirel diliyle anlatan Baronyan'ın saptamaları günümüze de ışık tutuyor.
Baronyan çalışmasında Ortaköy, Kumkapı, Beşiktaş, Karakümrük ve Salmatomruk, Eyüp, Kadıköy, Rumelihisarı, Selamsız, Topkapı,.Gedikpaşa, Üsküdar Yeni Mahalle, Pera-Beyoğlu, Balat, İcadeye, Samatya, Kuzguncuk, Dış Kumkapı, Hasköy, Kınalıada, Boyacıköy, Galata-Karaköy, Kuruçeşme, Eyüp-Surp Asdvadzadzin, Büyükdere, Yenikapı, Kartal, Kandilli, Samatya'nın Yeni Mahallesi, Narlıkapı, Beykoz, Makriköy, Feriköy, Yeniköy ve Kasımpaşa'yı anlatmış.
bianet olarak bu çalışmadan o yıllardaki kültürünün günümüze etkilerinin anlaşılması için bir hayli ipucu veren Kaşımpaşa bölümünü yayınlıyoruz.
Kasımpaşa
İnsanın bu mahallede demir maskeyle gezmesi gerekir. Birisi sokağa girdiğinde, mahallenin kadınları, kızları pencere önlerine koşuşur.
"Hanım, şu karşıdan geleni tanımıyor musunuz?"
"Tanımıyorum, hiç görmüş değilim."
"Bu sokakta birini mi arıyor acaba?"
"Kim bilir?"
"Yakışıklı bir genç..."
"Ne güzel saçları var."
"Saçlarının nesi güzel, şeytana benziyor."
"Salak salak bir bakışı var."
"Ayrıca yakasında iki parmak yağ var, gemide makineci mi ne?"
"Ayağını öpeyim, o ne büyük ayak." "Yavaş konuş, yaklaşıyor." "Yaklaşsın."
"Gözleri de camlarda." "Bu ne serseri adam."
Sokaktan çıktığında da merak devam eder, kadınlar mutlak ve mutlak bunun kim olduğunu öğrenmek isterler. Saçları neden düzgün değil, yakası neden yağlı? Öğreninceye kadar uyuyamazlar.
Kadınları pencerenin önünde bırakıp işimize bakalım.
Nasıl ki dikensiz gül olmaz, Kasımpaşa da lağımsız olmaz. Gülü sevenin dikeni de sevmesi gibi Kasımpaşa'da oturan da neden lağıma saygı göstermesin. Aynı lağım Paris'e taşındığında yılda bir milyon frank gelir getirir. Lağım Avrupa'da kâr getiren tükenmez bir kaynak... Ama Türkiye'de nasıl ki yetenek değer bulmaz, aynen gübrelik de kıymet bulmaz.
Türkiye'de kâr kapıları kurumuştur desinler...
Gel, şu dar sokaktan yukarı Yeniçeşme nam Ermeni mahallesine gidelim. Yüz elli yıl önce basılmış ama yeni baskı diye tanıtılan kitaplar gibi.
Mahallede seksen beş Ermeni aile var ki dört yüz elli kişi yapar. İçlerinde hiç dindar yoktur. Kiliseye gittiğinde kimseyi bulamazsın, yalnız Hayrabed1 Aziz Hagop Mıspına. Bu piskoposun yüzü hep asıktır. Sanırsın halka çok kızgındır.
Kimileri mahallelinin demirbaşı haline gelmiş papazla araları iyi olmadığından ant içmişler, kiliseye ayak basmazlar. Şaşılacak şey, cemaatsever meyhaneciye kızdıklarında, oraya gitmemek için yemin etmiyorlar.
Kilisenin karşısında Aziz Mesrobyan Okulu var. Aziz Mesrob oldukça ıstıraplı... Sabahtan akşama öğrencilere ararot2 yedirir, yürümeyi öğretir. Onların donlarını çözüp bağlar. Zavallı Aziz Mesrob, bir eve hizmetçi girseydi 400 kuruş aylık alırdı. Anneler çocuklarını doğar doğmaz Aziz Mesrob'a verir. Yöneticiler ilk yıl okulu iyi kötü düzelttiler. Gelecek yıl yine iyi çalışmak için bu yıl çabalayarak dinliyorlar.
Burada B. H. Saraç yaşar, mahallelilere heveslenmeleri için makaleler yazar. Hayrenik'te köşesinin adını "okul ve özgürlük" olarak seçmiştir. Anlaşılan başlarında Pakos varsa bu yazılardan mahalleliler onur duyar. Bu delikanlı, kilisenin yanında bir müze kurmuş, arada girip mahallenin çocuklarının ilgilenmesi için umutla tozları alır. Saraç Bey bu hevesle beklesin. Mahallenin sokakları o kadar dardır ki insan geçerken korse giydiğini sanır, nefes almak bile zordur.
Evler birbirlerine o denli sevgiyle kucaklaşmış ki, sokaktan geçenleri ne güneş ne de yağmur etkiler.
Mahallede kavga eksik olmaz. En büyük cesaret kavga çıkarıp hiçbir şey olmamış gibi geri çekilmektir.
Yabancı birinin saldırısına karşı erkekler geri çekilir, meydanı güzel kadınlara bırakır. Genellikle bu kavgalar zararla sonuçlanır.
Eğlenceye yer yoktur. Biraz uzakta Okmeydanı'nda çayırlık var, burada dolaşanlarda sevgi hüküm sürer.
Dedikodu konusu olabileceğini bildiğinden sokaklardan sinek bile geçmez.
Cinsilatif çalışkandır. Geceleri uykusuz kalarak çalışıp dikiş dikmeyi ve güzel giyinmeyi sever ama elbiseleri yakıştırmakta çok başarılı olamazlar.
Burada bazıları erkeklerin sakalına güler çünkü çoğu berberdir. Kimileri hep hüzünlüdür, akşama kadar örs ve demirle çalışıp ince işlerle uğraşmak istemez.
Konu tıraş ve çekiç olunca kadınlar da erkekler de çalışkan ve maharetlidir. Ama çocuklarının eğitimi üzerine laf açılınca kötürüm olur, kurtulma şansı istemezler.
Kasımpaşa'nın havası doktorlar için çok iyidir. Şehirde kolera baş gösterdiğinde Kasımpaşa'da doğmuş, diğer mahallelerde ölmüştür. Lakin doktorları Kasımpaşa'nın havası sayesinde çok paralar kazanmıştır.
Yazın buranın havası sorunları çözer. Türk-Rus savaşından önce elçiler doğu sorunu toplantılarını bu mahallenin kenarında yaptı.
Bir kanun vardır burada. Fakirlerin hastalanması kesinlikle yasak, yalnız zenginlerin hastalanmaya hakkı vardır. Geçenlerde fakirin biri tesadüfen hastalandı ve kilise yönetimiyle mücadele edip Pırgiç Hastanesi'ne gitmek istedi. Yöneticiler bu fakirin kanuna karşı geldiğini tespit edip dilekçesini altı ay geç vererek onu cezalandırdı.
Fakir, çaresizlikten bir yerlerden 10 kuruş bulup yöneticiye verdi ve Surp Pırgiç Hastanesi'ne gitmek için yazı aldı.
Bu kanun çok adil...
Yöneticiler yakında cesaret gösterip kanunları çiğneyen fakirlere ağır vergi koyacaklarmış.
Bu mahallenin deresi lağımdır. Pera'dan akar, buradan geçerek denize dökülür. Buralılar hava alıp sigara ve nargileyle vakit geçirsin diye derenin kenarma gazinolar yapılmıştır.
Bu derede sandallarla gezilebilir, ama yolcular ya burunlarını kesmeli ya da burunları kesik yolcu bulunmalı. (HB/HK)
1. Halkın sevgisini kazanmış ve halka dinî konularda önderlik yapmış kilise görevlilerine verilen unvan.
2. Sıcak iklimlerde yetişen maranta adlı kamıştan ve başka bitkilerin kökünden çıkarılan, çocuk maması yapmaya yarayan un.
* Hagop Baronyan, İstanbul Mahallelerinde Bir Gezinti, Ermeniceden çeviren: P. Hilda Teller Babek, ayına hazırlayan: Emre Taylan, Can Yayınları, Anlatı, 136 sayfa, İstanbul 2014.