Mayıs ayının son günleri başlayan Taksim Gezi Parkı eylemleri son iki-üç gündür neredeyse Türkiye’nin tüm illerine yayıldı. Kıvılcım Taksim Gezi Parkı’ndaki bazı ağaçların sökülmeye başlamasıyla çakıp, polisin orantısız güç kullanmasıyla önce Gezi Parkı ve Taksim’e, sonra İstanbul’a ve ardından da tüm Türkiye’ye yayıldı.
Recep Tayyip Erdoğan’ın her hapşırmasında normal yayın akışlarını kesip canlı yayında “çok yaşa” diyebilmek için yarışan TV haber kanalları 1 Haziran 2013 Cumartesi sabahına değin Gezi Parkı ve İstanbul’daki polis “şiddet ve celal”ini görmedi, göremedi.
Kötü niyetlerinden değil, o sırada kanal yöneticilerin gözüne çöp kaçmıştı da, ondan. Yoksa ortada ne bir korku, ne bir baskı, ne de bir art niyet var.
Hem siz, Başbakan’ın nerede, ne zaman konuşacağını, ona canlı yayın aracı yetiştirmeyi kolay iş mi sanıyorsunuz? Elbette o sırada insanın gözüne çöp de batar, çapak da.
İstanbul, İstanbullular polis “şiddet ve celal”ini kanıksamıştı zaten. Onun için de, “bunu millete bir daha göstermeye ne gerek var?” diye düşünmüştü belki de kanallar. Hem daha yeni geçen 1 Mayıs’ta, işçilerin can güvenliğine çok düşkün olan iktidar ve İstanbul Valiliği, meydanda yapım/onarım işlerinin sürdüğü, büyük çukurların bulunduğu gerekçesiyle Taksim meydanında miting ve gösterilerin yapılamayacağına herkesi inandırıp, işçilerle birlikte tüm İstanbul halkını evlerinde istirahatla görevlendirmemiş miydi?
Yine de ben Taksim’e mitinge giderim diyenlere TOMA’larla su, tüfeklerle biber gazı bombaları, ayakta kalanlara da polisler cop hizmeti sunmamışlar mıydı?
Neden hala Taksim’de “ağaçları kestirmeyiz”, “Gezi bizim parkımız” diye gösteri yapıyorlar? Ya oradaki çukurlara düşseler, bir yerleri incinse İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, İstanbul Valisi, İstanbul Emniyet Müdürü buna üzülmez mi? Üzülür elbet.
Şimdi birileri çıkıyor, yok “Gezi Parkındaki ağaçları kestirmeyiz”, “buraya Topçu Kışlası, AVM yapamazsın”, “Atatürk Kültür Merkezini yıktırmayız”, yok “Emek bizimdir, sinemamıza sahip çıkıyoruz” diye ahkam kesiyorlar.
Kim bunlar? Kim oldukları son derece açık ve net. Kim oldukları belli: Dış mihraklar, teröristler, anarşistler, marjinal gruplar, çapulcular.. Hem onlar 150 polisimizi yaraladılar olaylar sırasında, onlardan da 60 kadar yaralı varmış.
İç İşleri Bakanı açıkladı resmi rakamları; Kimin şiddet kullandığı, uyguladığı açık değil mi? Yok neymiş efendim, polis orantısız güç kullanmış. Bütün bunlar ideolojik. Bunların arkasında hesaplar var. Biz, neyin ne olduğu biliriz.
Hem biz istesek bunların beş katını doldururuz meydanlara. Ben insanları, bizi destekleyenleri evde zor tutuyorum.
Ayrıca biz seçim bildirgemizde Taksim’e Topçu Kışlası, cami yapacağımızı, AKM’yi yıkıp oraya büyük bir opera binası dikeceğimizi zaten yazmıştık. Hem sürekli kamuoyu yoklaması yaptırıyoruz, oyumuzun yüzde ellinin üzerinde olduğunu da görüyoruz. Birkaç çapulcunun söylediğiyle biz yapacaklarımızdan da vazgeçmeyiz. Kaldı ki, biz bugüne kadar neyi yapmamışız ki, bizden istiyorlar.
Biz kimsenin hayatına, yaşamına müdahale etmeyiz. İçkiyi yasakladınız diyorlar. Hayır, biz sadece düzenleme yaptık. İnsanlar içki içip trafik kazası yapmasınlar diye. İnsanların sağlığı, insanların iyiliği için. Hem isteyen gitsin evinde içsin. Kapıyı pencereyi kapadıktan sonra, dışarıdan görünmedikten sonra insanların evinde içki içmesi yasak değil ki.. Gitsin evinde içsin. İçki içen de zaten alkoliktir.
Bizi insanların hayatına karışıyor diye eleştirmeye kalkıyorlar. Biz kimsenin hayatına karışmayız ama devletin metrosunda ahlak kuralları vardır. Eteği dizinin üstünde kızlar, oğlanlarla yan yana oturuyor, onların kucaklarına oturuyor, metroda bunun anons edilmesi kötü bir şey mi? Hem bunun neresi hayata müdahale, orası devlet metrosuysa kuralı vardır. O kurala uyacaksın.
Unutulmasın, tahammülün de sınırı var. Ben istesem bu çapulcuların topladığının beş on katını kolayca meydanlara doldururum. Toplumun yüzde ellisini evlerinde zor tutuyorum, onların da tepkisi var. Çünkü ben kamuoyu yoklamalarıyla sürekli oy oranımızı ölçtürüyorum. İlk başta yüzde otuz dört almıştık, 2011’de bu elliye çıktı. Şimdi onun bile üzerindeyiz. Halk bizim söylediklerimizi, yaptıklarımızı destekliyor! Biz demokrasiden sapmayız, kamuoyu yoklamalarıyla bunları hep kontrol ediyoruz.
Bizde birkaç çapulcuya pabuç bırakacak göz var mı? Yok.
Yok elbette ama; korkudan muhabirlerin soru soramadığı, medya patronlarının el pençe divan durduğu, tepki verenlerin gaza boğulduğu, üç-beş kişinin bir araya gelişiyle terör örgütlerinin oluştuğu, işçilerin örgütsüzlükle, pankart açan öğrencilerin hapisle terbiye edildiği bir ortamda, umarım kamuoyu araştırmacıları bilimsel gereklere uygun ve doğru modellemelerle araştırmalar yapıyorlardır.
Araştırma denen şey birkaç sayı, üç-dört oran olmadığına göre, okumasını bilen araştırmacılar için Taksim Gezisinin çapulcuları kitaplarca bilgi/bulgu ve siyasetçiler için ise bir pusula olsa gerek.
Çünkü kamuoyu araştırmaları her niyete kullanılan bir muz değildir. Muz ise, kabuğu soyulunca yenilen bir meyvedir. Gerçekler gibi. (ST/HK)
* Fotoğraf: Serhat Korkmaz / Ankara