Geçen hafta Hürriyet Pazar'da Kadın Editörlerle yapılmış bir röportaj vardı. Bir anlamda övünç duyularak veriliyordu. Ne akıllı kadınlar var artık diyerek sanki. Erkek egemen söylem bitmeyecek bir türlü.
Sömürgeci söylemin bir başka boyutu: Bir anlamda "pozitif" ayrımcılık en iyi yorumla.
Irkçı söylem gibi cinsiyetçi söylem de bitmeyecek bir türlü.
Bir cinayet, olumsuz bir şey oldu mu, hemen önüne eklenir haberlerde, "Yahudi", "Ermeni", "Rum"... Ama başarılı bir sanatçı, yazar çıktı mı da, hemen Türkleştirilir.
Kadın bir "yayıncı" da Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ya da Avrupa'da haber değilse de anlaşılan buralarda haber konusu hala.
Ama mesela Gülten Akın, "kadın şair" diye anılmaktan hoşlanmaz. Şairliğinin önüne cinsiyetinin konulması, bir anlamda da, aferin deme anlamına gelir babaerkil toplumda.
Ayşe Nur Zarakolu da, bu tür söylemlerden pek haz etmezdi. Ama bu kadınlığının inkârı da değildi onun için. Ve cenazesini de kadınlar kaldırdı, zayıf sayılan omuzlarında. Erkek milletine "uzak" dursun diyerek.
Bunu bana, Bitlis - Hızam kırsalında katledilen 15 kadın gerillanın, bir susku perdesi ile üstünden geçilmesi hatırlattı. Onlardan Gülistan Başutçu'nun cenazesinde onu taşıyan kadınlar hatırlattı. Büyük bir kadın kalabalığı önde, erkek "milleti" de herhalde saygıyla kadınların peşinden yürüyordu. Ne güzel mücadele adı varmış Başutçu'nun; Yerivan Ararat...
Tekrar kadın editörler konusuna dönecek olursak; 12 Eylül darbesi patlak verdiğinde yayına devam eden tek editör, sol camiada Ayşe Nur Zarakolu'ydu; yüklendiği sorumluluk bununla da bitmedi.
12 Eylül koşullarında yöneticileri tutuklanan Cemmay Dağıtım'ın sorumluluğunu üstlendi ve yeniden ayağa kaldırdı; Ankara'daki ADAŞ dağıtımın da açılabilmesinin maddi ve manevi zeminini sağladı.
Bu dönemde Ayşe Nur, bir kez editör olarak, "solun tarihine" ilişkin bir kitap yayınlayarak, "sol-kırım" karşısında dik bir duruş sergiledi ve bu nedenle tutuklandı.
Daha sonra ise 1984'te Cemmay Dağıtım Yöneticisi olarak gözaltına alınacaktı.
Darbe döneminde sol yayınların, ilerici yayınların bulunduğu tek tezgahaltı yerdi Cemmay... Ve dağıtıcı olarak Ayşe Nur, yeni kurulan Metis yayınlarının; 1982'de ölüm cezasına karşı bir kitapla yayına yeniden başlayan Birikim Yayınlarının olabildiğince geniş bir okuyucu kitlesi ile buluşması için çaba harcadı. Kendi evladı olan Belge yayınlarını ise askıya aldı, rölantide bıraktı.
Belge, Ayşe Nur Cemmay'dan ayrıldıktan sonra yeniden atak yaptı.
Sevgili Şafak Pavey gibi, o da "cesur kadın" olarak anıldı dünyada; tabuları deşen yayıncılığı ve insan hakları savunuculuğu ile...
Hürriyet Pazar'daki kadın editörlerin açıklamalarını okurken; geçmişteki diğer kadın editörleri hatırladım.
Erkek dünyasında, matbaa mürekkebi koklayan; kurşun dizgileri kontrol eden, sayfa yapan cesur kadınları...
Sabiha Sertel
İlk "kadın" başyazar Sabiha Sertel, aynı zamanda başarılı bir yayıncı idi. Zekeriya bey ile, "cep kütüphanesi" diye, Türkiye'de ilk küçük ebat kitap yayıncılığını başlatmışlardı.
Görsel malzeme kullanımı, sayfa mizanpajında estetik kurgu gibi yenilikler başlatan iyi bir baş editördü Sabiha Sertel.
Ansiklopedicilik de yapmışlardı. Ve onların ansiklopedisi bana ağabeyimden miras kalmıştı çocuk dünyamda. Kadın ve çocuk özelinde yayıncılığa da katkısı olmuştu Sabiha hanımın.
Aznif hanım
Ortaokulda iken ve Lisede sık sık Cağaloğlu'na kaçardım. Semih Lütfi, Hilmi Kitabevleri 30'ların dünyasından izler taşıyordu hala. Leon Semih Lütfi ölmüş, kitabevini eşi Aznif hanım ayakta tutmaya çalışıyordu.
Aksi, yüzü gülmeyen bir hanımdı. 50'lerin, 60'ların dünyasında nasıl mutlu olabilirdi ki... Ama o yayınevini ölene kadar açık tuttu. Öldüğünde, 70'lerde, üç gün herkese bedava kitap dağıtıldı stoklarından. Kalanlar da SEKA'ya gönderildi.
Nurten Tuç
60'lı yıllarda sosyalizmin yeniden bu topraklarda, kendi küllerinden doğmasından sonra; yayıncılık alanında müthiş kadın editörler, yeteneklerini göstermeye başladı. Bunlarda estetik, grafik, biçim olarak kitap dünyasına daha üst düzeyi taşıdılar.
Bunlardan biri Nurten Tuç'un 1962'de kurulan İzlem yayınları. Tiyatro devriminin yaşandığı 60'lı yıllarda, Brecht ve diğerlerini okurlara taşıdığı gibi; faşizm ve demokratikleşme konusunda da önemli yayınlar yaptı...
Nezihe Meriç
Bir diğer önemli kadın yayıncı Nezihe Meriç'ti. O da Dost (Seçilmiş Hikayeler) yayınlarının Ankara'daki bayrak taşıyanı idi. 1946'da Sabiha Sertel'in Hapsedilen "kadın" yayıncı olması gibi; o da 12 Mart'ın hapsedilen "kadın" yayıncısı oldu.
Çünkü 1960'lardaki Nazım Hikmet rönesansına o da katkı sunmuştu. Hazırladığı harika kapaklar hala gözümün önünde.
Özgüden, Gökçeli, Gürsoy-Sökmen
60'lı yılların kitapçılığında estetik devrim yapanlardan biri de İnci Özgüden'di. Onun Ant dergisi kapakları ile kitap kapakları ile rahatça bir grafik sergisi açabilirsiniz.
O da, matbaa da ustalarla birlikte işbaşında olan, onların sonsuz saygısını kazanan bir editördü. Ve elbette onunla birlikte Ant Yayınlarına kurucusu ve yöneticisi olan sevgili Tilda Gökçeli... Ant yayınları kısa ömrüne karşın, Türkiye yayıncılığında önemli bir kilometre taşı olmuştu.
70'li yıllarda Nurten Tunç, Bilim Yayınlarının editörlüğünü yürüttü ve bu gün yayınevinin bütün kitaplarına sıkıyönetim tarafından el konuldu 1981' de ve hepsi kışlalarda kül oldu; ya da Seka' da hamur; diğer birçok yayınevinin kitapları gibi...
Müge Gürsoy Sökmen'in Metis'i de 80'lerin zorlu günlerinde hayata doğdu. Zenginleşmemize katkı sundu ve sunmaya devam ediyor.
Hürriyet Pazar'daki Kadın Editörler röportajı bana o günleri ve o güzel insanları hatırlattı.
Bunun benzeri bir çiçeklenme de basında yaşandı. Bazen onun koşulları çok daha zordu.
Zeynep Oral
Okuyun, Zeynep Oral'ın "Meslek Yarası"nı. Orada bir sanat dergisi editörü olmanın ve başka bir cesaretin öyküsünü bulacaksınız...
O da yola, 1960'larda hala özgürlük ruhunun ortalarda olduğu o muhteşem yıllarda çıktı...
Ve 80'lerin baskı ortamı, aynı zamanda kadınların her alanda başkaldırısını muştuluyordu aynı zamanda. (RZ/BA)