Musluğu sıkmaktan ellerim patlamıştı ama olmuyordu bir türlü. Sifon bozulmuş can sıkıcı biçimde sürekli su akıtıyordu. Bir an önce tesisatçı bulmam gerekiyordu. İşyerine geldiğimde belediyenin tuvaletlerini onaran ustayla karşılaştım. Derdimi anlatınca “Telefonumu vereyim bir ara gelip bakarım” dedi. Telefonu kaydetmek için ismini sorduğumda “Başkan” dedi. Nasıl yani? Nerenin başkanı? “Demek ki Tesisatçılar Odası varmış da benim haberim yokmuş” dedim. “Yok abla benim gerçek adım Başkan. Kimliğimde de öyle yani.” dedi.
Hakim, Savcı, Müdür ismini duymuştum da Başkan’ı ilk kez duyuyordum. Bir insan çocuğuna niye “Başkan” ismi koyar ki. Ha isimlerin insan üzerindeki etkileri gibi bir teze inanıyorlarsa çocuk büyüyüp tesisatçı olarak bu tezi de çürütmüş olmuyor muydu?
Bir de bu çocuklara koyulan isimlerin psikolojik ve sosyolojik alt metninin de sanırım uzmanlar tarafından araştırılması gerekiyor. Yasaklı olduğu için uzun yıllar mahkeme kapılarında süründürülen Kürtçe isimler artık revaçta. Ancak bunların içinde başı çeken Türkçede “bey” anlamına gelen Mîr... Mîrza, Mîran, Mîrxas, Mîrhat, her türlü versiyonuna rastlamak mümkün. Yıllarca ağalık beylik rejimine karşı mücadele edenlerin çocuklarına neden bu ismi koymayı tercih ettiklerini insan düşünmeden edemiyor.
Bölgede ilginç bir biçimde herkeste bir başkanlık eğilimi var. İlk zamanlar çok garipsemiştim, sonrasında da alıştım diyemem. Bir sürü başkan vardı memlekette. Belediye başkanları, daire başkanları, sendika başkanları, dernek başkanları, oda başkanları, sivil toplum örgütü başkanları (üstelik kentte 800’ü aşkın STK var), komisyon başkanları hatta ikamet edilen site yönetimlerinin başkanları vb. Bir kere başkan olmayagörün. Sittin sene adınızın yerine kullanılmasından kurtulamazsınız. Artık başkan değilseniz bile bu kez eski başkansınız. Herkesin birbirine hitap şekli “Başkanım!”(Başkanım nasılsın? İyiyim Başkanım). Veya isminden sonra kullanılan bir sıfat (Ahmet Başkan, Mehmet Başkan gibi). Bu başkanlar bir süre sonra adlarını da unutuyor kanımca. Ev içerisinde eşinin ve çocuklarının bile adama “başkan” diyerek hitap etmesine tanık olduklarım vardı.
Bir de Türkiye’de ilk kez uygulanan eşbaşkanlık sistemine geçildi. Aslında kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık ve daha demokratik bir yönetim biçimi nedeniyle mükemmel bir uygulamaydı. Böylelikle var olan başkanlar iki katına çıkmış oldu. Bu gidişle herkes tavanda ve başkan olduğu için sanırım tabanda kimse kalmayacak.
Resmiyette kabul görmediği için yaşanan sıkıntılar bir yana işleyiş bakımından da ufak sorunlar yaşanmadı değil. İlk zamanlar anlamakta zorluk çekildi, kadın eş başkan için “yenge eş başkan” diyenden tutalım, ziyaret ettiğimiz ilçelerden birinin belediye başkanı “Bizde ayırım yok. Kendi odama ne mobilya aldıysam eşime de aynısından aldım” diyenlere kadar.
Ha bir de bu başkanlar son zamanlarda kamuoyuna çok hissettirilmeden birer ikişer gözaltına alınıp tutuklanıyor. Aslında bir anlamda Kürt illerinde ateşten gömlek başkan olmak. 90’lı yıllarda başkan olanlar bunun bedelini canlarıyla öderken şimdikiler ise cezaevine girerek ödüyorlar. Yine de seve seve giyinmekten vazgeçmiyorlar. DBP Genel Başkanı Kamuran Yüksek, Suriçi’ndeki sokağa çıkma yasaklarına protesto eylemlerinde her daim ön saflarda bulunan il eşbaşkanları Ali Şimşek ve Hafize İpek gibi. Anlayacağınız çok da getirisi olan bir pozisyon değil aslında.
Velhasıl Kürtlerde başkan çok ama istemeyince de kimseyi başkan yaptırmayabiliyorlar. Bugün yine halka sesleneceği alana açılan tüm yolların kapandığı ve kişi başına 10 polisin düştüğü cehennemi yaşayacağız. Yine o meydanda “Seni başkan yaptırmayacağız” diyerek büyük bir hayali yerle bir edilen şahsiyet “Bir hayalim var” diyerek Kürtlere seslendiğini unutacak. Kim bilir Kürtlerin cevabı belki de torununa “Başkan” adını koymasını önermek olacak. Oturup hayalinin gerçekleşmesini bekler. Ne de olsa siyasetçiler çok uzun ömürlü oluyorlar. Tabi eğer çocuk da büyüyüp sıhhi tesisatçı olmazsa… (BD/EKN)