İlkeleri "korumak ve savunmak" ya da "esen rüzgârla eğilmek"
Solun ilkeleri her zaman aynıdır. Sağın ilkeleri ise her zaman "çıkar" temellidir ve duruma göre değişir. Sol sağın dediklerini, söylemez, savunmaz.
Ama sağ eğer "işine geliyorsa", bunda o an için "çıkarı" varsa, ya da "somut bir yarar" sağlıyorsa, solun dediklerini söyler, solcuların savunduklarını savunur. "Sol"la, "sağ"ın farkı burada yatar.Makyavelizmi liberallikten, solculuğu "Jakoben"likten ayıran da budur.
"Çıkar!"
Solun bir ilkesi: "Olmaz olmaz"
Duruma göre bunların hepsi bir ve aynı noktada buluşabilir.Çünkü solun ilkelerinden birisi "olmazsa olmaz" değil, "olmaz olmaz"dır.Her şey değişir ve her şey "olur, olabilir".Kesişme anlarıdır o bir ve aynı görünen noktalar aslında.
Gerçekten de şimdi olduğu gibi, bir anda sanki hepsi "bir"miş ya da "aynı"ymış gibi görülebilir.Genellikle kuşkular ve onların zemin yarattığı kaymalar, savrulmalar bu anlarda, bu noktalarda, bu sırada olur.
İlkeler unutulur, göz ardı edilir, ya da söylemekten vazgeçilir. Bu sırada olur "dönmeler" de, "görüş değiştirmeler" de, "başka" saflara geçmeler de...
İlkelerin "ne kadar ilke" olduğu, o ilkelerin ne kadar benimsendiği, ne kadar yalnız sözünün edildiği, ne kadar uygulandığı ve ne kadar anlaşıldığı ya da "doğru" anlaşıldığı bu sırada ortaya çıkar.
Doğruyu görmek aslında o "buluşma noktası"nın ya bir adım gerisinde ya "bir adım ilerisinde"dir. Oralara bakmak gerekir.
Söylenen ve yapılan bir değilse sol sol değildir
Şimdi yine bu kuşkuların ve kesişmelerin arttığı bir zamandayız. Eskilerin deyişiyle "at izi it izine karışmış" durumda. Herkes, herkes için bir şeyler söylüyor.
Herkesten her söylediği için "kuşkulanmak" onun "değiştiğini", başka yerlere "savrulduğunu", "ricat ettiğini", "döndüğünü" söylemek şimdi çok kolay.
Yine eskilerin deyişiyle "dilin kemiği", "beklentinin sınırı", "çıkarın sonu" yok çünkü. Bir tek "turnusol" kağıdı var doğruyu ve gerçeği anlamak için:
"Ne söylendiği" ya da "kimin söylediği" değil, "bundan kime ve ne yarar sağladığı" asıl gösterge.
Sol olan, solda olanın söylediği "kişisel", "grupsal" bir "çıkar"ı doğruyor ve sağlıyorsa, "söylediği, savunduğu, işaret ettiği" ile "yaptığı" birbirini tutmuyorsa, orada durmalı ve akıldan geçeni söylemeli: O "sol" değildir, "solda" da değildir!"
Ötesi, fazlası, geri kalanı boş, anlamsız, önemsiz, dolayısıyla gereksizdir.
Dünü unutmamak ve doğru tanımlamak
Toz duman kalkacak. Taşlar yerli yerine oturacak. O zaman yeniden bakın tabloya. Çünkü herkes gerçek yerinde duracak. Ama bunun için dünü anımsamak, dünü unutmamak, dünü doğru tanımlamak gerekiyor.
Dün kimlerin nerede oturduğunu anımsıyorsanız, o zaman yeni durumunu görmek, "yedi fark"ı bulmak çok kolay olacak. Her şey o zaman daha iyi anlaşılacak. En çok da ilkeler...
Doğrudur:
Bir ilkeyi tanımlamak, söylemek, korumak, savunmak ve üstelik de onun gereğini yapmak kolay hiç de kolay değildir. Her şeyden önce güç ister, kendine güven ister, yitireceğinden, bedel ödemekten kokmamayı gerektirir.
Göreceksiniz, o ilkeleri koruyup, yeni durumda ilk ses çıkaran da, en çok sıkıntı çekenler, bedel ödeyenler de öncelikle "sol"da olanlar olacak. Hep böyle olmuştur. "Sol" olmanın gereği budur.
Aynı zamanda sol olmanın "kefareti" de budur. O kefareti, geçmişte hep "sol" ödedi, "soldakiler" ödedi. Bugün ödeyenler de yine "onlar", yarın ödeyecek olanlar da yine hep "sol" olacak, "soldakiler" olacak.
Sol umuttur...çıkarsız, sessiz... kimsesiz....
Bu solun "kader"i değildir. "Sol"un temel özelliği, niteliğidir. "Solcu" olmakla olmamak arasındaki asıl fark da budur zaten. Hep bedel ödemek. O bedeli ödemeye hazır olmak, bedeli öderken "kaz gelecek yerden gelecek tavuğu" düşünmeden o bedeli ödemektir.
Her zaman hem yaptığının, hem de yapmadığının bedelini ödemektir "sol olmak, solda olmak." Bilerek, isteyerek, taammüden!
Ödeyecek canından başka bir şey kalmadığında bile gerekirse onunla ödemek.Onun için "sol"da olanlar "hep orada" duramıyorlar. Çünkü "orada" kalınamıyor. Ödenen bedel büyüdükçe orada durmak zorlaşıyor.
Ama "sol" ve "solda duranlar" bitmiyor. Bitmeyecek, bitmez de...Onun için sol "dinozor"dur... Onun için sol "kelaynak"tır...Her düşende, her geride kalanda, her dönende yeniden, yeniden çoğalır "sol", onun için!
Tam bittiği anda bir yerlerden sanki bahar gelmiş gibi yeni bir "filiz" olur, fışkırır, sürer "sol". Sürecek de...Sol umuttur, umudu olmaktır, kendine güveni olmaktır.
Işırken ve ışıtırken yanmaktır...Çıkarsız... sessiz... kimsesiz.... (MS/EÖ)