Çağlayan Adliyesi’nde en temel insan haklarından biri olan fikir özgürlüğü, dün hakim karşısına çıkartıldı. Sadece, düşündüklerini dile getirdikleri için hedef gösterilmiş barış için akademisyenler yargılanmıyordu o duruşmada. Yıllardır bir arada yaşadığım, derslerine girdiğim, konuştuğum kimi zaman tartıştığım, ders aralarında muhabbet ettiğim, her gün gördüğüm insanlar, benim hocalarım, arkadaşlarım yargılanıyordu. Her türlü gelecek kaygımda, sorunumda yanımda olup beni içinden bir türlü çıkamadığım ikilemlerden kurtaracak çözümler sundular bu insanlar. İronik bir şekilde gelecek kaygılarımın da temelini oluşturan ülkemizin şu anki durumu yüzünden buradaydılar bugün. Ancak benim sunacak bir çözüm önerim yoktu, sadece yanlarında durabildim.
TIKLAYIN - Boğaziçi Üniversitesi'nden Akademisyenler Hakim Karşısında
Basın açıklamasını kaçırmamak için sabah erken saatte adliyenin oraya gittim. Uyuyamadım diye üzülüyordum ancak benden daha erken saatte kalkıp mesai yapmaya başlamış üniformalı insanları görünce “çok da söylenmeye hakkım yok herhalde” diye içimden geçirdim. Yavaş yavaş toplanmaya başladı insanlar. Uzun süredir birbirini görmemiş kişiler birbirleriyle selamlaşıp sarıldılar. Böyle bir manzarayla ne zaman karşılaşsam yaşanan kötü olaylar bir araya gelmek için yeterli bir sebep olmalı, birbirimizden uzaklaşmak yerine insanlar böyle zamanlarda birbirlerine daha sıkı sarılmalı diye düşünürüm hep.
Haberci mi, eylemci mi olmalı?
Açıklamanın yapıldığı sırada bir yandan fotoğraf çekmek ve not almak için bir yandan da toplanan kalabalık ile birlikte durabilmek için iki taraf arasında gidip geldim. Bugün haberleri gireceğim zamanda da aynı ikilemde kaldığım için şu anda böyle bir yazı kaleme almak, biraz da orada toplanan öğrencilerin ve akademisyenlerin yanında yer almak istedim.
Duruşma ders erteletiyor
Sonrasında 14. Ağır Ceza Mahkemesinin önünde duruşma saatinin gelmesini beklemeye başladık. Hocalar bir haftadır gözaltında olan öğrencileri hakkında konuşuyordu. Hocalarımdan biri dersini alan bir öğrencisinin hala gözaltında olmasından dolayı yapacağı sınavı ertelediğini söyledi. Genel olarak hakim olan karamsarlık havası minik sohbetler ve gülüşmelerle dağılıyordu. Sonra biraz etrafa bakınca insanlar tekrar o havaya giriyordu.
İlk defa Çağlayan Adliye’sinden içeriye girdiğimde hissettiğim ilk duygunun korku olması bana gerçekten açıklanamaz geliyor. Sonuçta adaletin insanlara korku değil güven vermek için var olduğunu öğrendim ben bugüne kadar. Bildiklerim gördüklerim ile karşılaşınca hiç direnmeden teslim oldu. Hatırlayamadığım bir yerde “bir kurumun temeli ne kadar sağlam değilse onu temsil eden yapı o kadar büyük ve gösterişli yapılır” diye bir cümle okumuştum. Aklıma bu cümle geldi o an. Hocalarımdan biri bu yazıyı okusa direk bu cümlenin altını kırmızı kalemle çizip “referans?” yazardı büyük ihtimal şu anda, o yüzden şimdiden aflarına sığınıyorum.
Ortak yanıt: “Endişeliyiz”
Öğrencilerden bir grubun yanlarına gidip haberde eklemek için söylemek, paylaşmak istedikleri bir şey var mı diye sordum. Genel olarak ne diyeceklerini onlar da bilmiyorlardı. Aslında herkes tarafından tekrar edilen bir kelime durumu çok güzel anlatıyordu: “endişeliyiz.” Bir öğrenci ise ilk okulda ilk polis baskınları yaşandıktan sonra çok zorlu bir hafta yaşadığını anlattı:
“Eve gittiğimde videoları durdurup durdurup izliyorum, videoda çıkmış mıyım diye. Günde en az iki kere annem arıyor. Onlar da gergin. Metroda olup açmadığımda bile panik oluyorlar.”
Başka bir öğrenci ise şöyle bir eklemede bulundu: “öğrenciler arasındaki gerginlik olabilecek en üst seviyeye ulaştı. İnsanlar videolardan durdurup ‘bu karedeki kişi, bu’ diye ihbarda bulunuyor. Görece muhalif olanlar arasında da bu korkuyla gelişen bir sinire yol açıyor. Kavgalar oluyor.”
Boğaziçi’ndeki gözaltılar
Sonrasında okuldaki gözaltı olaylarının hemen duruşma öncesine denk gelmesi hakkında ne düşündüğünü bir kasıt olup olmadığını sordum hocalara, ne düşündüklerini öğrenmek için. İmzacı olan hocamız: “Davalar Aralık’ta başladı. Boğaziçi’nin ise bugün ilk duruşması. Geçen hafta da tam dava öncesinde böyle bir olay olmasını tesadüf olarak görmüyorum.” diye cevapladı. Başka bir hocam ise buna cevap verilemeyeceğini ancak anlamsal olarak iki durumda da bir bağ olduğunu:
“Bu bir spekülasyon. Ama sonuca baktığımızda manidar olduğunu görüyoruz. İşin daha da vahim, daha da anlamlı yanı biz burada imzacılar olarak ifade özgürlüğünü savunduğumuz hükümetin politikalarını eleştirdiğimiz için yargılanıyoruz. Öğrenciler de aynı eleştiriden dolayı gözaltına alındı. O gün orada hem hükümeti eleştirmek hem de destekleyen insanları eleştirmek için bir gösteri yaptılar. Şöyle bir durum var. İnsanların ölümünü destekleyemezsin. Bu operasyonu destekliyorum ama maalesef ki arada böyle ölümler gerçekleşiyor demek başka, lokum dağıtıp zaferimizi kutluyoruz demek başka bir şey. Düşman savaş bittikten sonra gene insan. Bu hiçbir şekilde kabul edilemez” cümleleriyle açıkladı.
Son kalan hukuk parçasına tutunmak
Okula ilk geldiğim yıllarda dersini alma şansı bulduğum bir hocam ise biraz da düşüncelere dalmama sebep oldu:
“Kutuplaşma politikasının tuzağına düşmemek gerekiyor. Türkiye’ de son kalan hukuk parçasına sıkı tutunmak lazım. Onu da kırmamamız gerek. Tekrar bir hukuk devleti oluşturmak için o dalı beslememiz lazım. Pırıl pırıl akademisyenlerin burada harcadığı vakti ve enerjiyi harcatma lüksleri yok. Hep ayıp hem günah hem de israf.”
Bunları söylediğinde bundan altı yıl önce okula kayıt için geldiğim gün aklıma geldi. Güney çimlerde birçok kulüp stant kurmuş yeni kayıt yapacak öğrencileri kendi kulüplerine çekmeye çalışıyordu. Bu kulüplerden biri Boğaziçi İslam Araştırmaları Kulübü (BİSAK) idi; tam karşılarında sol görüşlü öğrencilerin kurduğu kulüplerden birinin çadırı vardı ve birbirleriyle şakalaşıp konuşuyorlardı.
Boğaziçi’nin beni etkilediği ve “sanırım çok doğru bir karar verdim buraya gelerek” dememe neden olduğu ilk an bu olmuştu. O gün kayda geldiğimde yanımda 80’lerde ve 90’larda gördükleri yüzünden çocuğunu her türlü olaydan korumaya çalışan babam vardı ve bu durum onun bile hoşuna gitmişti. Şu an ise yaratılmaya çalışılan bu kutuplaşma ortamı hepimizi çok etkiliyor. Sanırım şu anda bize düşen elimizdeki güzel anılara tutunup bunları tekrar gerçekleştirmek için çalışmak. (EÜ/HK)