Yaşam bu.
Olur ya bir gün, beş parasız kalıp aç, sefil dolaşmak var ülkem dediğimiz topraklarda kurulmuş bir şehrin dar ve karanlık sokaklarında.
Parasız olmak ayrı bir dert, açlık ayrı.
Karnından gelen gurultu sesleri, aklında çeşit çeşit yemekler, burnunda tüten yemek kokuları, yutkunursun umutsuzca.
Önünden geçtiğin fırından gelen yeni pişmiş, sıcacık ekmek kokusunu derince içine çektiğinde açlığını kendini yeniden hatırlatır acı bir şekilde.
Bir an duraklarsın. Tezgaha bakan yaşlı kişi arkasını dönmüş, fırına ekmek atanlarla sohbet ediyor. Hiç kimsenin kapıya baktığı yok.
Hemen kapının yanındaki raflara dizilen ekmeklerden birini alsan fark etmezler belki.
Yaklaşırsın hissettirmeden kapıya doğru.
Yavaşça uzanırken ellerin ekmeğe, kahretsin, yaşlı tezgâhtar döner sana doğru. Gözleriniz değerken bir birine, bakışlardaki acı iç içe geçer, kızarır yüzün. Utanır, eğersin başını, hiç eğmediğin kadar.
Yaşlı tezgahtar kendisine sorulan soruya cevap vermek için geri döndüğünde, ekmekten çekmek üzere olan elin hızla ekmeğe ulaşır, kapıp hızla uzaklaşırsın fırından. İçinde utançla öfke birbirine girmiş, açlığın kavgayı seyrederken.
Sen içindeki bitmez kavgalarla meşgulken, seni bir anda durdurarak ayağını yerden kesip düşüren arkandan elbiseni yakalamış güçlü elin ve sahibinin hırıltılı nefesinin farkına varırsın.
Düşerken tek koruduğun, az önce fırından aldığın ve içine sakladığın, henüz dumanı tüten güzel kokulu ekmek olur.
Korumasız bir şekilde düşerken sırt üstü, koruyamadığın için sert bir şekilde yere çarpan kolunun üzerine kapaklanıp kırılmasına neden olur, acısını içinde, yüreğinde, vicdanının acısını bastırırcasına hissedersin.
Seni yakalayan güçlü elin sahibinin umurunda değildir, ne kırılan kolunun acısı ne de açlığının kokusu.
O sadece parasını alamadığı ekmeğini kurtarma peşindedir.
Yakalamış olmanın verdiği sevinç ve haklı gururla seni kaldırıp ekmeğini elinden alır ve seni arkasından koşarak gelen polise teslim eder.
Neresinden bakarsan bak artık yasalar karşısında hırsızsın, hırlı insanların egemenliği altındaki adaletin mülkünde.
İslami adalet varsa sadece kolunu kaybedersin, keserler, kurtulursun, açlığın kalır baki.
Adalet burjuvaysa yatarsın 10 – 15 yıl.
En azından doyar karnın, aç kalmazsın, koğuş ağasına hizmet karşılığında.
Adalet bu, kestiği parmak acımazmış derler de acır yine de içten içe. Kesildiği için değil de adaletin adil olmaması nedeniyle acır, acıtır hatta ağıt bile yaktırır, inanamazsın.
Adalet adil değildir, olmadı, olmayacak, olamaz da.
Hırsızlık çalınan malın değerine göre değerlendirilir. Sanma ki çaldığın malın değeri az ise az ceza alırsın. İşin rengi düşündüğün kadar beyaz değildir, olmamıştır. Hep gridir ve gri kalacak.
Sen değeri çok düşük mal çalarak hırsızlığın değeriyle oynuyorsan, adaleti yüz kuruşluk işle meşgule koyuyorsan, polisinden mübaşirine, katibinden savcısına, hâkiminden gardiyanına, müdüründen aşçısına, meydancısından koğuş ağasına kadar zaten üç kuruşa çalışan bu insanları kızdırırsın.
Kime ne pay vereceksin ki yüzün kızarmadan, utanıp sıkılmadan sadece kendini düşünerek, açlığın sesini bastırmak için gidip yüz kuruşluk ekmeği çalarsın.
Kim senden ne alabilecek?
Almadan vermek olur mu?
Verecek bir şeyin yoksa neden alıyorsun ki git öl açsan açsın, kime ne.
Neden meşgul ediyorsun onca insanı?
İnsan gibi ıssız bir yer bul, yat geber orada. Bulurlarsa cesedini gömerler elbet. İyilik için de değil hani. Kokun yüzünde.
Bilmez misin ki hırsızlık insan gibi yapılır.
Bilmez misin ki hırsızlıkta pay vermek esastır.
Bilmez misin ki meşgul edeceğin her insan senin eline bakar.
Bilmez misin ki hırsızlığın da bir onuru var.
Yüzün kızarmayacak.
Utanmayacaksın.
Soyduğunun gözlerinin içine bakabileceksin, cesurca, pervasızca.
Bir de iyi yalan söyleyeceksin. Malını, parasını çaldığının gözünü kaçırmadan bakarak ‘’çalmadım’’ diyebileceksin. İnanmasa da inanmak zorunda bırakacaksın. Hatta, çaldıklarından küçük bir parçasını, kömür, makarna olarak onlara verip ‘’çalmışsa ne olmuş’’ dedirteceksin.
Diploman bile olacak büyük yerlerden. Yoksa, onu da çalacaksın.
Çaldıklarını gülümseyerek gösterebileceksin sahiplerine, koluna takarak.
Hırsızlığa hiç ara vermeyecek, soydukça soyacaksın, soyacak bir şey kalmayana kadar.
Soyacaklar bittiğinde yelken açabileceksin daha karlı ufuklara, yalakalarını, yardımcılarını ve işbirlikçilerini da beraber götürebilecek büyük bir gemiyle.
Elbette gemi de hırsızlık malı olacak.
Hırsız olmak kolay değil.
Sadece açlığını bastırmak için kirletemezsin bu şanlı meydanı. (NT/HK)
* Karikatür: Bahiç Ak