Her yıl haziran ayı geldiğinde, gökkuşağı bayrakları sokakları kaplarken, bugünü mümkün kılan geçmişi hatırlamak bir sorumluluk. Çünkü o bayraklar sadece birer kutlama değil; aynı zamanda yasın, direncin ve hatırlamanın sembolü. Ve bu yüzden 80’lerde Lubunya Olmak, Türkiyeli kuirlerin okuması gereken kitaplarından biri.
2012 yılında Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği tarafından yayımlanan kitap, Türkiye’de LGBTİ+ hareketine dair hazırlanmış önemli sözlü tarih çalışmalarından biri. Dokuz LGBTİ+'nın yaşam öyküsünden oluşan kitap, 1980’ler Türkiyesi’ne kuir bir mercekten bakıyor. Gözaltılar, sürgünler, sahne yasakları, işkenceler ve görünmezlik arasında LGBTİ+ olmanın ne anlama geldiğini, hayatta kalmanın ne tür yollarla mümkün kılındığını gözler önüne seriyor.
"Ben Türkiye’de böyle biri bir tek ben varım sanıyordum"
Kitabın en etkileyici tanıklarından biri Ahu. Kitap, Ahu'nun Bafra’dan İstanbul’a, oradan Ankara’ya, Ceyhan’a ve tekrar İstanbul’a uzanan yaşam öyküsüyle başlıyor. Daha 13 yaşındayken LGBTİ+ olduğunu kimseye söyleyemeyen Ahu, kendini Aksaray sokaklarında seks işçiliği yaparken buluşunu şöyle anlatıyor: “Ben Türkiye’de böyle biri bir tek ben varım zannediyordum. Sonra Ümit’le tanıştım, o bana her şeyi öğretti. Lubunya dilini bile ondan öğrendim.”
Ahu’nun hikâyesi, sadece bir LGBTİ+nın değil, bir kuşağın varoluş mücadelesini kayıt altına alıyor. Yalnızca “var olma” çabası bile devlet şiddetiyle, aile baskısıyla, toplum dışlamasıyla karşılaşıyor: “Bir gece babam beni Vat 69’da buldu. Oynuyordum. Boynumda fular, bel açık bluz. Işıklar yandı, bir baktım annemle babam karşımda. Beni tanımadı annem. Peruğumu çektiler, ben olduğum ortaya çıktı. Sonra beni tedaviye götürdüler. 'Erkek olsun tekrar' diye.”
“Bu benim hayalimdi: Kadın olmak, bir kocamın olması”
Kitabın güçlü yönlerinden biri de LGBTİ+ varoluşlarını bir kimlik beyanından öte, duygusal, bedensel ve toplumsal bir hak arayışı olarak sunması. Ahu, çocukken dâhi kendi içinde bir hisle hareket ettiğini şöyle anlatıyor: “Sekiz-dokuz yaşındaydım. Avluyu süpürüyordum, başımda tülbent. Kendimi kız gibi hissediyordum. Abimin arkadaşları beni istemeye gelecek sanıyordum. Hayalim hep buydu: Bir kadın olmak. Bir kocamın olması…”
Bu sözler, sadece bir LGBTİ+'nın kimliğiyle kurduğu ilişkiyi değil, aynı zamanda toplumun dayattığı rollere nasıl karşı çıktığını da çarpıcı bir dille anlatıyor. Kitapta sadece tanıklıklar değil; dönemin siyasi ve kültürel atmosferine dair analizler de yer alıyor. 1980’lerde LGBTİ+'ların sadece devlet değil, medya tarafından da hedef haline getirildiği açıkça görülüyor. Haberlerde “kadın kılığında erkek”, “sapkın”, “ahlâksız” gibi ifadelerle oluşturulan nefret dili, sıradan yurttaş için de LGBTİ+'ları aşağılamanın, görünmez kılmanın bir aracı haline geliyor: “Bir eşcinsel bireyin ortaya çıkıp ‘düzeltme’ yapamayacağı, hakkını arayamayacağı herkesin malumuydu. Çünkü örgütsüzdük. Çünkü görünmez kılınmıştık.”
Pride’ın ardında kalanlar
Bugün her haziran, sokakları dolduran Onur Yürüyüşleri, her LGBTİ+ için geçmişle hesaplaşma ve geleceğe umut taşıma anlamı taşıyor. Ancak bugün, LGBTİ+'ların varlığı hâlâ birçok şehirde, özellikle de İstiklal'de, barikatlarla bastırılmaya çalışılıyor. Tıpkı 80’lerde olduğu gibi.
İşte 80’lerde Lubunya Olmak, bu görünmezliği kıran bir kitap. Adı konmamış olanı kayda geçiren, görünmeyeni görünür kılan önemli bir tarih çalışması. Kitapta anlatılan hikâyeler, bizlere sadece geçmişi değil; bugünü ve geleceği de hatırlatıyor. Çünkü LGBTİ+ olmak hâlâ cesaret istiyor bu coğrafyada ve o cesaretin kökleri bu tanıklıklarda yatıyor.
Pride, sadece bir kutlama değil; bir hatırlama çağrısı. 80’lerde Lubunya Olmak ise bu çağrının en güçlü yankılarından biri. Onuru, aşkı, hayatta kalmayı, mücadeleyi ve kimlik inşasını satır satır anlatan bu kitap, hem bir tarih dersi hem de bir vicdan çağrısı. Her bir yaşam öyküsü, özel olanın nasıl politikleştiğine, o dönemin toplumsal yapısına, şiddet biçimlerine ve dayanışma imkânlarına dair sorul(a)mamış soruları ortaya çıkarıyor.
Okuyun. Dinleyin. Unutmayın. Çünkü bu hikâyeler, gökkuşağının altında susanların değil, konuşmaya cesaret edenlerin mirası. Dinlemek, anlamak ve bu hafızayı geleceğe taşımak, bugün elimizdeki gelen en kolay ama en anlamlı sorumluluklardan biri.
Künye
80’lerde Lubunya Olmak
Siyah Pembe Üçgen Tarih Dizisi
Şubat 2012 - I. Baskı
Yayıma Hazırlayan: Erdem Gürsu
Düzelti: Bülent Kale
Kapak Tasarımı: B. Refik Keçeli
Kitabı okumak için tıklayın.
(EY/TY)







