Geçtiğimiz ay hem Türkiye, hem de Avrupa’nın birçok ülkesinde Süryanilerin gasp edilen mülklerine ilişkin yapılan tartışmalar basında oldukça yer aldı.
Yapılan bu tartışmalarda hazineye kaydedilen Süryani mülklerinin kullanımının Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilmesinin yanlışlığı ve bir bütün olarak Süryanilere yapılan haksızlıklar tartışıldı. Bu tartışmalara katılan kesimlerden biri de Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) oldu.
DİB ilk olarak resmi Twitter sayfasında bahsedilen mülklerden haberdar olmadığını ve böyle bir devrin söz konusu olmadığını söyledi. Lakin DİB’in yayınladığı bu tweetten birkaç gün sonra, oluşan kamuoyu baskısına daha fazla direnemeyen Mardin Valiliği, paylaştırma komisyonunu yeniden topladı ve daha önce aldıkları kararı iptal eden yeni bir karar aldılar. Dolayısıyla DİB’in yayınladığı tweette söylenenlerin doğru olmadığı ortaya çıktı.
Tabi mesele sadece bunlarla sınırlı değil. Dolayısıyla gasp edilen Süryani mallarına ilişkin tartışmalar daha sonra da devam etti. Diyanet İşleri Başkanlığı, bu sefer başkan düzeyinde yapılan tartışmalara katıldı ve Başkan Prof. Dr. Mehmet Görmez, “Bu ülkede yaşayan herhangi bir dini azınlığın mabedini, toprağını, mülkiyetini Diyanet olarak kabul etmeyiz. Başkasına ait mülkiyeti gasp etmek İslam’ın reddettiği bir husustur” dedi.
İşte beni bütün bu tartışmalarda hayrete düşüren şey de Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in yaptığı bu açıklama oldu. Çünkü ben aslında Twitter yoluyla yapılan bu açıklamanın bir işgüzar görevli tarafından yeterli araştırmaya gerek görülmeden yapıldığını düşünüyordum. Lakin mesele hiç de öyle değilmiş. Çünkü Başkan Görmez tarafından yapılan açıklama çok daha vahim ve gerçekleri hiçbir şekilde yansıtmıyor.
Milyonlarca metrekare Süryani mülkü gasp edildi
Şöyle ki;
Birincisi; ortaya çıkan ve uluslararası düzeyde tartışılan mesele hiçbir şekilde yalan değil. Aksine yaşanan adaletsizlik ve gaspın çok az bir kısmını yansıtıyor. Gerçekte Süryanilerin gasp edilen mülklerinin miktarı milyonlarca metre kareye ulaşıyor ve bunlar sadece son 20 yılda yapılan kadastro çalışmalarında yaşandı.
Mor Gabriel Manastırı sözü yerine getirilmedi
İkincisi; Mor Gabriel Manastırı Vakfı’na yönelik yapılan adaletsizlik ve hukuksuzluk yıllarca birçok kesimin gündemini işgal etmesi sonrasında 2013 yılında dönemin Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından bütün televizyonların naklen yayınlanan açıklaması sırasında verdiği söze rağmen hala giderilemedi. Cumhurbaşkanı o açıklamasında Mor Gabriel Manastırına ait gasp edilen arazilerin Süryanilere iade edileceği sözü vermesine rağmen hala iade edilmedi.
Tarih, coğrafya bilmiyor musunuz?
Üçüncüsü; diyorsunuz ya, “Bu topraklarda yaşayan ne kadar dini azınlık varsa onlara ait bütün vakıf mallarını iade etti”. Ya tarih-coğrafya bilmiyorsunuz ya da sizin niyetiniz başka. Çünkü basit, sıradan bir din adamı bile bugün Türkiye’de kullanılan, on binlerce demiyorum ama binlerce caminin kiliseden çevrildiğini bilir. Eğer gerçekten bilmiyorsanız, birkaç yıl önce yazdığım “Turabdin’de Kalanlar” kitabını okumanızı tavsiye ederim. Belki bu sayede sadece Turabdin Bölgesi’nin birkaç yerleşim biriminde son elli yılda camiye çevrilen kiliseleri tanıma fırsatına kavuşursunuz.
Sayın Başkan eğer, “Biz bu toprakları kılıçla ele geçirdik. İçinde yaşayanların dinini zor ve baskı kullanarak değiştirdik. Değiştiremediklerimizi de ya katlettik ya da kaçırttık. Sonuçta boş ve sahipsiz kalan kiliseleri de ‘Allah rızası için’ camiye çevirdik. Ne yapalım bırakalım da Allah’ın evi yıkılsın veya başka amaçlar için mi kullanılsın” deseydiniz sizi anlardım. Lakin inanın şimdi sizin bu söyledikleriniz hiç ama hiç samimi değil ve kesinlikle gerçekleri yansıtmıyor.
Ama üzülmeyin çünkü siz, uluslararası sözleşmelere (Lozan Antlaşması) rağmen Süryanilerin yok sayıldığı, bu sözleşmelerde açıkça beyan edilen hakları gasp edilen bir ülkenin memurusunuz. Yine unutmayın ki siz; her dine, her mezhebe ve her inanca eşit mesafede olması gereken laik bir devletin en büyük bütçelerinden birine sahip olan ve bu bütçesini sadece bir dinin bir mezhebin hizmetine sunan bir kurumun başkanısınız. Gerisi de boştur.
“Kara propoaganda”yı siz yapıyorsunuz
Yani anlayacağınız ortada ciddi bir haksızlık vardır ve “kara propaganda”yı da siz yapıyorsunuz. Ve evet, bütün bunlara rağmen inanın biz sizi hoş görüyoruz. Çünkü “hoşgörü”sü bol bir ülkede yaşıyoruz.
Bu arada herkes şunu bilmelidir. Bahse konu sorun sıradan ve ufak-tefek bir sorun değildir. Dolayısıyla günü birlik politikalarla veya iyi niyetli birilerinin yaklaşımıyla bu sorunu çözmek mümkün değil. Bu yüzden de sorunun çözülebilmesi için kanun değişikliğine ihtiyaç var. Eğer gerçekten samimiyseniz ve sorunu çözmek isterseniz buyrun kanun yapın ve sorunu halledin. Bağlı olduğunuz iktidarın da bunu yapmaya gücü var. (TÇ/EA)
Bu makale Sabro’nun 65. sayısında yayımlandı.