Click here to read the article in English / Haberin İngilizcesi için buraya tıklayın
19. yüzyıl sonunda nüfusunun üçte birini gayrimüslimlerin oluşturduğu Kayseri’de bugün müslümanlaştırılmış Ermenilerin dışında kentte kendini Ermeni olarak tanıtan sadece bir kişi yaşıyor.
Aradan geçen sürede kentin Rum ve Ermeni nüfusu yok edilse de gayrimüslimlere ait tarihi yapılarından hala direnenler var. Üstelik sistematik definecilik, yağmacılık, su baskınları vb gibi dış tehditlere rağmen…
İşte Hrant Dink Vakfı, hala direnen bu yapıların korunarak, restore edilerek geleceğe taşınması için “Ermeni ve Rum Kültür Varlıklarıyla Kayseri” isimli bir kitap hazırladı.
Bu kitap, Hrant Dink Vakfı’nın “Anadolu’nun Çok Kültürlü Mirasını Ortaya Çıkarmak ve Savunmak” projesinin ilk saha çalışması.
Proje kapsamında ilk olarak “Anadolu’nun Çok Kültürlü Mirası Haritası” oluşturuldu. Bu kapsamda Ermeni, Rum, Süryani ve Yahudilerin ihtiyaçlarını karşılayan kilise, sinagog, manastır, şapel, okul yetimhane gibi 9250 yapının envanteri çıkarıldı.
181 yapı yerinde tespit edildi
Bünyan merkez Dervişağa mahallesindeki Ermeni kilisesi İbrahim Bey Camii olmuş |
Ardından ilk saha araştırması için 19. yüzyılda nüfusunun üçte biri gayrimüslimlerden oluşan, birçok gayrimüslim yapısı olmasına rağmen tarihi az bilinen bir kent olan Kayseri seçildi.
İlk olarak bölgede yapılan saha çalışmasında Rum ve Ermeni yapıları ziyaret edildi. Hrant Dink Vakfı’ndan Zeynep Oğuz, varolan 377 yapıdan sadece 181’ini yerinde tespit edebildiklerini söyledi. 208’sının fiziksel izlerine rastlanılmamış. Tespit edilen 181 yapıdan 113’ü Ermeni 68’i Rumlara ait.
Miras toplumsal belleğin çabaları ile korunur
İncesu'ya bağlı Yarım Mahallle'de Ayios Efstatios Rum Kilisesi |
Oğuz, yaptıkları bu tespitin 2015’in bir fotoğrafı olduğunu ancak hızla artan tahribat nedeniyle iki yıla kadar bu yapılardan ne kadarının ayakta kalacağının ise muamma olduğuna dikkat çekti.
“Kayseri’nin tarihi çok zengin olmasına rağmen tarihine dair çok az kaynak bulunuyor. Bu konuda resmi envanterin artması gerekiyor. Üniversitelerin, müzelerin gayrimüslimlerin bu kentin ayrılmaz bir parçası olduğuna dair bir söylem geliştirmeleri gerekiyor. Miras ancak yerel halkın, toplumsal beleğinin çabaları ile korunabilir. Bu konuda da kamuya çok iş düşüyor.”
18 yapı acilen korumaya alınmalı
Melikgazi İlçesi, Germir köyündeki Panayia Kilisesi, 1837'de inşa edilmiş. |
Kültürel Mirası Koruma Derneği’nden Banu Pekol, tespit ettikleri yapılar arasından mimari değeri ve kaybolma riski yüksek 18 yapının envanterini çıkararak risklere yönelik öneriler getirdiklerini aktardı.
“Bu yapıların hepsi tescilli. Ancak tescilli olmaları korundukları anlamına gelmiyor. Bu yapılar korunmazsa yok olacak. Yangın, su baskını, vandalizm gibi tehditlerle karşı karşıyalar. Anadolu’da çok yaygın olan definecilik de çok yaygın. Hepsi başıboş bırakılmış, kilitleri bile yok. Herkes rahatça girip çıkabiliyor. Her yer kazılıyor, çok ciddi hasarlar var.”
Define yerin altında değil, üstünde
Zeynep Oğuz “Biz bu çalışmayı yerel halkın katkısı sayesinde yaptık. Amacımız da onlara definenin yerin altında değil, üstünde olduğunu gösterebilmek” diye ekledi.
“Ermeni ve Rum Kültür Varlıklarıyla Kayseri” kitabi üç bölümden oluşuyor. İlk bölümde kentin tarihine dair makaleler, ikinci bölümde Rum ve Ermeni yapıların fotoğraflarıyla birlikte envanteri, üçüncü bölümde ise Kültürel Mirası Koruma Derneği'nin hazırladığı acil olarak korumaya alınması gereken 18 yapının risk analizi yer alıyor.
Kitabı Hrant Dink Vakfı’nda ücretsiz olarak edinebilirsiniz. (NV)
Acil olarak korunması gereken 18 yapıdan biri |
MOLU RUM OKULU İOANNİS MURTOS konumu: Kocasinan ilçesi, Molu köyü, inşa dönemi/yılı: 19. yüzyıl mimarı: bilinmiyor etnik ve dinî aidiyet: Rum Ortodoks mevcut işlevi: kullanılmıyor tescil tarihi ve numarası: tescilli değil mülkiyet durumu: özel mülk TARİHÇE Molu, Kayseri’ye 19 km uzaklıkta, şehrin kuzeybatı kısmında yer alan, küçük bir köydür. Kuruluşuna dair herhangi bir bilgi mevcut değildir; bölgeyle ilgili çalışmalarda ve kaynaklarda adı az geçmektedir. Merkezden uzakta, izole bir bölgede, bir tepenin eteğine, dere kenarına kurulmuş olan köy, suyunun bolluğundan ve zengin olmasından dolayı, sakinleri tarafından 'Küçük Mısır' olarak da anılıyordu. 1871-1872 yılı kaynaklarına göre köyde 15 Hıristiyan (Rum) aile bulunuyordu (Elinikos Filologikos Silogos, 1871-1872: 201). 1899'da ise köyün 500 sakininden yalnızca 50 kadarını Türkçe konuşan Rumlardan oluşturuyordu (Sarantidu, 1899: 120). Köyde bir Rum okulu (pedagogio) (Elinikos Filologikos Silogos, 1871-1872: 201) ile, papazı olmayan -ve bugüne ulaşamayan- bir kilise vardı. Köyün Rum sakinleri, cehri (kırmızı boya elde edilen bir bitki) tarımıyla veya 'arayıcılık' yaparak, yani çöplüklerden, toprak yığınlarından ve yanmış evlerden topladıkları değerli veya yarı değerli metal eşyaları veya takıları eritip satarak geçiniyordu. Sözlü tanıklıklara göre, Molu'nun Rum sakinleri 19. yüzyıl sonlarında başka köylere, Kayseri'ye, İncesu'ya, hatta İstanbul'a göç edip yerleşmiştir. İncesu'ya o kadar çok Molulu taşınmıştır ki, burada bir Molulu mahallesi kurulmuştur. Köyden iki-üç erkek de Endürlük'e yerleşip kendi ailelerini kurmuş, bu sülale sonraları 'Molulu' adını almıştır. (Renieri, 1993:24) Sözlü tanıklıklara göre, Molu'nun Rum Ortodoks sakinlerinin köyü terk etmelerinin nedeni, büyük ölçüde, bölgede yaşayan Türklerden gördükleri baskı ve daha iç bölgelerde başka Hıristiyan yerleşim yerlerinin olmamasıydı. O dönemde sadece bir ağanın, köyün Hıristiyan sakinlerine yardım ettiği ve dostluk gösterdiği; Hıristiyanların 1924 yılında köyden ayrılırken, Meryem Ana'ya adanmış olan kiliseyi, depo olarak kullanması ve kesinlikle ahır yapmaması koşuluyla, bu kişiye bıraktıkları anlatılmaktadır. |