Fotoğraflar: Canva
Düşünüyorum da, üstesinden gelemeyeceğimiz ya da değiştiremeyeceğimiz şeyler üzerinde ne kadar çok kafa yoruyoruz, değil mi ama?
Bazen öyle çok düşünürüz ki stresten tansiyonumuz tavan yapar! Uykularımız bizi unutur ve kendimizi karanlık bir zindanda hissederiz... Gülüyorsunuz; tanıdınız mı yoksa kendinizi? Vallahi de görüyorum yüzünüzü!
Güldüğünüzü gördüğümü sezinleyince saklamaya çalışıyorsunuz. Yapmayın allah aşkına! Şimdi de dudağınızı kısıp ısırıyorsunuz. Hiç komik değil ama... Gülün ya hu! Ne olur ki gülseniz? Alınacağımı düşünüyorsanız; çok yanılıyorsunuz. Keşke biz de Charlie Chaplin gibi düşünebilsek bu konuda. Hani demiş ya, "Kahkaha, gücün gözyaşlarıdır, acının sonudur" diye...
Hem hiç duymadınız mı büyüklerinizden; gülmek sevaptır, diye? Ne çabuk unutuyorsunuz! Yapmayın böyle oyunbozanlık, ha!
Aslında unutmamışsınızdır da... Tam tersine, kulakta küpe gibi taşıyorsunuzdur, tıpkı benim gibi! Unutmuyorsunuz, ama gülmenin, başkaları için geçerli olacağını düşünüyorsunuz. Tabii ya! "Onlara yakışır, onlara hak, ama bana haram!" diye düşünüyorsunuz. Muhtemelen bundandır gülüşünüzü saklamaya çalışmanız. Ve üstelik, bize zamanında, "ayıp" olarak öğretilmiştir! Bu elbette ki insanoğlu için geçerli değil. Olamaz da!
"Aaaa, olur mu öyle şey canım! Daha neler!" dediğinizi bile duydum! Onu da ağzınızdan kaçırdınız, hah!
Tabii ya, bu tabu sadece insankızını bağlar; ona öğretilmiştir: Kız dediğin, kadın dediğin "ağırbaşlı olur!" sözlerini hiç duymadınız mı? Ben mi yanılıyorum yoksa?
Nasıl ki "erkekler ağlamaz"ı iyi biliriz her birimiz; kızların da olur olmaz şeylere ve her ortamda gülmelerinin uygunsuzluğunu çok sık duymuşuzdur. Bu yargıya ayak uydurulmamasının doğuracağı sonuçları da iyi biliriz!
Ve bir de şu, "erkek adam" ciddi olur, sert olur. Hatta sekter olur; gurur yapar ve kaba davranması da çok "normal" bir davranış olarak görülür. Ona yakıştırılan kılıf, sıfat bu değil miydi yoksa? En azından eskiden öyleydi. Hâlâ öyle mi acaba!? "Yok canım, ne alaka!" diyor birileri! Neyse...
Yoksa erkekler de mi dedikodu yapıyorlar, gülüyorlar, ağlıyorlar ve hatta korkuyorlar? Kim bilir; belki hatta çok da gevezedirler... Yoksa bu da mı tabu? Çok haklısınız! O başka konu, deyip geçelim, istiyorsunuz. Peki, öyle olsun!
Zaten benim de anlatmak istediğim bu değildi: Fakat "konu konuyu açıyor" deniyor ya; benim yaptığım da budur işte! Ha bire yersiz parantezler açıyorum! Bunu dilersen, istikrarsızlık; tutarsızlık, olarak tanımla, arkadaş, ne fark eder?
Her neyse, esasen söylemek istediğim şuydu:
Rahatınızı bozmayın! Ne vakit gülmek geliyorsa içinizden, uygulayınız: Kimseyle gülemiyorsanız; geçiniz bir aynanın karşısına ve olabildiğince rahat bir şekilde konuşun, sinirlenin, üzülün, ağlayın ve mimiklerinizi inceleyiniz.
Tiyatrocuların yaptığı budur. Başarılı olmaları buradan geliyor, inanın bana! İşte o vakit kendinizi daha iyi tanıyacaksınız. Daha iyi anlayacaksınız. Ve üstelik öyle bir rahatlayacaksınız ki, her sıkıntıya düştüğünüzde, kendinizi aynanın karşısında bulacaksınız.
Üstelik, "Bir gülümseme, bir kahkaha her şeyin üstesinden gelir; tüm silahların en güçlüsüdür. Gülerek intikam almak büyük mutluluktur", der Voltaire. Bu söyleme inanmıyor olabilirsiniz; ama denemekte yarar olacaktır.
Ve emin olun kendinizi daha çok seviyor olacaksınız. Dahası; başkalarına olan saygınız da artacak ve onları daha iyi anlamaya başlayacaksınız. Ve üstelik cinsiyetçilik ve ayrımcılık yapmadan...
Keşke Putin de aynanın karşısına sık sık çıksa ve uygulasa bu metodu ve pozitif bir duyguyla kendine gelse. Gülse ve otoriter olmayı bir kenara bıraksa; katıla katıla gülse ve kendine gelse de göndermekten vazgeçse gencecik çocukları öldürmeye ve ölmeye...
Ve çok geç kalınmadıysa, Oscar Wilde'ın "Gülmek bir arkadaşlığa iyi bir başlangıç ve iyi bir sondur" sözünü anımsatsa kendisine. Sonuç olarak, düşman peydahlayacağına iyi arkadaş-lar edinse...
Ve insanlar da harabelerine dönseler
Ve yarınlarını inşaaya başlasalar yeniden...
Bu mümkün mü dersiniz, mümkün mü?
(HK/AÖ)