Küçükken teyzemlere akşam gezmesine gittiğimiz bir gün; büyükler kendi aralarında sohbet ederken biz de kuzenlerimle isim-şehir-hayvan oynuyorduk.
"Aaaa, kız doğdu galiba" diyen teyzemin sesiyle irkilip "Nerde doğdu kız?" diye sorunca annem açıklamıştı: Kalabalık bir yerde sessizlik olunca böyle söylenir. Ebe, lohusa kadının yanından çıkıp, dışarıda bekleyenlere 'kızınız hayırlı olsun' dediğinde sessizlik olur, 'oğlunuz hayırlı olsun' dediğinde ise nerdeyse davul zurna çalarmış.
Evladın kızı, erkeği değil, hayırlısı hayırsızı olur
Beş kız çocuklu ve sevgi dolu bir ailenin dördüncü çocuğu olarak kızların mutsuzluk kaynağı olmasını anlayabilmem mümkün olmadığından ertesi gün babama sormuştum; "Ben ve kardeşim de kız olduğu için, oğlun olmadığı için üzülüyor musun?"
Yanıtı "Evladın kızı erkeği olmaz; hayırlısı hayırsızı olur" olunca içim rahatlamıştı. Bu olay cinsiyet ayrımcılığına ilişkin edindiğim ilk bilgi olmuştu.
Yine yedisi kız 11 çocuklu komşumuz Ahmet Amca'nın "Kaç çocuğun var" diye soranlara "dört oğlum var" dediğini duyduğumda, onun çocuğu olmadığım için sevindiğimi de hatırlıyorum.
Piyangoda kız/oğlan bebek olma şansı eşit
Biyoloji dersinde öğrenmiştim: Bebeğin ilk hücresi olan zigotun, sperm ve yumurta hücresinin birleşmesiyle oluştuğunu ve zigot kromozomlarının yarısının anne, yarısının baba kaynaklı olduğunu, yumurta hücrelerinin hepsinde bir tane X kromozomu bulunduğunu, sperm hücrelerinin yarısının X, yarısının Y kromozomu taşıdığını, yumurta hücresi X kromozomu taşıyan bir spermle birleşirse kız, Y kromozomu taşıyan bir spermle birleşirse oğlan bebek oluşacağını, bir döllenmede özel durumlar haricinde tek bir yumurta hücresine karşın, yarısı X yarısı Y kromozomu taşıyan milyonlarca sperm hücresi bulunduğu için kız veya oğlan bebek olma şansının eşit olduğunu.
Suç ve suçlu yok ama suçlananlar var
Öğretmenimiz "Bebeğin cinsiyeti doğanın piyangosuyla saptanır; 'genetik piyango' ile" dediğinde sınıftan biri sormuştu: "Oğlan çocuğu doğuramayan kadınlar suçsuz yani. Asıl suçlu babalar o zaman?" Ortada suç ya da suçlu olmasa da; suçlananlar vardı.
Ailelerin doğan bebeklerine Ümit, Özgür, Hikmet, Yüksel, Özcan, Olcay, Günay, Ömür, İlkay, Cihan, Deniz, Derin vb. gibi isim koymalarında da genetik piyango sonucundan memnuniyetsizliğin etkisi olduğunu düşünürdüm; nedense.
Yakınlarda okudum gazetede. Iğdır'da genetik piyangodan kendine hep kız bebek çıkan bir kadın, son hamileliğinde düşük yapıyor ama karnına yastık koyarak durumu eşinden saklıyor. Doğum (!) zamanı geldiğinde de kızıyla birlik olup hastaneden yeni doğmuş bir oğlan bebek kaçırıyor. Yakalandığında söylediği iç acıtıcı: "Pişmanım. Aile (eş) baskısı yüzünden bu işe bulaştım."
Oğlan güzelleştirir, kız çirkinleştirir
Şimdilerde görüntüleme yöntemleri sayesinde bebeğin cinsiyetini önceden öğrenmek mümkün olsa da, halk arasında genetik piyango tahmininde hamile kadının yüzü baz alınmaya devam ediyor; yüzü güzelleştiyse oğlan, yüzünde lekeler oluştuysa yani çirkinleştiyse (!) kız. Cinsiyet ayrımcılığının bariz örneği yani.
Hamileliğim esnasında ultrasonografi çeken radyolog, aynı cinste iki bebek taşıdığımı söylemiş ama kız/oğlan diye açıklamamıştı. Kapıdan çıkarken "Bebeğin cinsiyeti yaşamın en büyük sürprizidir. Dokuz hafta daha sabredin" demişti gülerek. Genetik piyango sonucunda iki kız bebek annesi oldum.
Oğlu yok...
Arkadaşım Semiha'nın babasının kendisine dört kız çocuğu veren annesinden, oğlan çocuk sahibi olmak için boşanıp, başka bir kadınla evlendiğini ve ikinci eşinden de beş kız çocuğu olduğunu öğrendiğimde gülmüştüm. Semiha ve üç kız kardeşi babalarını sadece oğlan torun dedesi yaptı.
Oğlan çocuğa pozitif, kız çocuğa negatif ayrımcılık yapılmasına ilişkin sizlerin de verebileceği sayısız örnek vardır. Ben bir-iki tane daha verip asıl konuya geleceğim.
Gelinler bakmaz, kızlar bakar
Mesleğimin ilk yıllarında evlat edinme-koruyucu aile hizmetlerinde çalışırken bu amaçla başvuran ailelerin toplumun genel-geçer eğiliminden farklı olarak kız çocuk tercih ettiklerini gözlemiştim. Huzurevinde çalışırken kız çocuğu olmayan yaşlıların 'ah'landığına tanık olmuşumdur. "Gelinler bakmıyor, kızım olsa bakardı" derlerdi.
Huzurevinde tanıdığım Selanik muhaciri Emine Teyze "Babam Ayvalık Sarımsaklı'ya yerleşmiş. Oralarda bıraktığımız toprağın karşılığında verilen toprağı biz çocuklarına paylaştırırken ayrımcılık yapıp; ağabeylerime zeytinlikleri, bana ve ablama deniz kenarını vermişti. Gün oldu devran döndü. Sahil kenarları kıymetlendi. Şimdi ağabeyimin torunları, bizim tarlaya dikilen otelde çalışıyor" deyip eklerdi: "Ben oğlan-kız ayrımı yapmadım. Kimse yapmamalı" derdi.
Teknoloji ayrımcılığa hizmet etmemeli
Gerçi tıp teknolojisindeki gelişmeler artık bebeğin cinsiyetini hamileliğin ilk aylarında teşhis edilmesini sağlıyor. Her gelişme olumlu sonuçlara yol açmadığından, bu teknoloji farklı amaçlarla da kullanılabiliyor. Mesela: bebeğin cinsiyeti beklentiyi karşılamıyorsa hamilelik sonuçlandırılabiliyor. Mesela; tüp bebek yöntemiyle sağlanan hamileliklerde tercihe yönelik embriyolar seçilebiliyor.
Malum; kadın aleyhine cinsiyet ayrımcılılığı olgusu sadece bizim ülkemize özgü değil. Hindistan ve Çin bu konuda en çarpıcı iki örnek. Bu ülkelerde genetik piyangoya müdahale edilerek cinsiyet tercihli çocuk (rahimdeki ve yeni doğan) öldürme çok yaygın olduğu için oğlan bebek doğumu ve altı yaşından küçük oğlan çocuk sayısının çok fazla olduğunu biliyoruz.
Kadına yönelik cinsiyet ayrımcılılığı gibi çok boyutlu ve umman bir konuyu, üstelik herkesin hakkında en az bir saat konuşabileceği bir konuyu bu kısacık yazıya sığdırma niyetim ve kapasitem yok. Ama okuduğumda bana çok iyi gelen aşağıdaki bir haberi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Son 30 yılda çocuğun değeri değişti
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı'nın gerçekleştirdiği, Türk aile yapısında son 30 yıldaki değişimleri ele alan "Çocuğun Değeri Araştırması" 1970'lerde ailelerin yüzde 84 oranında oğul tercih ettiğini, 2000'li yıllarda bu oranın kentli anneler arasında yüzde 41'e düştüğünü gösteriyor.
Araştırmada, 1970'lerde ekonomik nedenlerle oğlanların yaşlılıkta güvence olarak görüldüğü, nüfusun üçte ikisinin kentlerde yaşadığı ve yaşam tarzının kırsaldan kentsele dönüştüğü günümüzde ise; sosyal güvenliğin yetişkin evlat desteğine alternatif oluşturduğu, 2000'lerde çocuğun ekonomik/faydacı değerinin düştüğü, neşe-zevk-sevgi gibi psikolojik değerinin yükseldiği, sosyo-ekonomik gelişmelerin kuşaklararası maddi bağımlılığı azalttığı, ancak psikolojik bağlılığı azaltmadığı da yer alıyor.
Kağıtçıbaşı çocuğun değerinin değişmesinin nedenleri arasında kentleşme, kadının çalışma yaşamına dahil olması, sosyal güvenliğin -hâlâ istenilen düzeyde olmasa da- gelişmesiyle eğitimlilerin artmasının etkin olduğunu söylüyor kısaca.
Kız çocuk lehine değişim
Kanımca; ülkemizdeki kız-oğlan tercihinde kızlar lehine anlamlı değişim yaşanmasında, kadına yönelik cinsiyet ayrımcılılığına ilişkin -yeterli ve istenilen düzeyde değil ama- ulusal ve uluslararası düzeydeki çok boyutlu çalışmaların da katkısı var.
Dilerim; bebeğin cinsiyetinin doğanın piyangosuyla, genetik piyangoyla saptandığı gerçeğine ilişkin farkındalık ve bilinç daha da geliş(tiril)ir; bu konuda ayrımcılık ve dolayısıyla şiddet sona erer. (ŞD)