Aylardan Ocak.
Hava soğuk.
Soğuk keskin ve yakıcı.
Sabahın “kör” olduğu saatler. İnsanlar uykunun bitiş çizgisine yaklaşmış, uyandı uyanacak durumunda.
Megafonun madeni cızırtılı sesi. Ses duygusuz. Ses, sadece ses. Telefonlardaki “aradığınız kişiye ulaşılamıyor” diyen robotik, duygusuz, insani olmayan kayıtlı konuşmaya benzer bir ses.
“Evlerinizi boşaltın” anonsu yapılıyor.
Uykudan yeni uyanmış ve kendine gelememiş akıl, madeni sesin gürültüsüyle açılmış gözler, şaşkınlıkla aptallık arası bakışlarla söyleneni anlamaya çalıştılar.
“Evlerinizi boşaltın”
"Neden?" diye sorsan, ne soruyu soracağın biri var ne de cevabını verecek biri. Yok. İnsan yok. İnsanlık yok. Yaşam hakkını sana sormadan, yargılamadan, yasal dayanağı olmadan ellerinden almışlar da senin haberin yok.
"Nereye gideceğiz?" desen yine aynı. Ne cevabı var ne de cevabı bilen biri. Kararı veren bile bilmiyor nereye gideceğini. Bilmek de istemiyor zaten. Nereye gidersen git, onu ilgilendirmiyor. Git, Fiskaya’dan at kendini, sevinir belki. Öyle bir durum.
Derin bir iç çekip sığınıyorsun Allah’a, günlerdir yaptığın gibi. Ondan da cevap yok. Sana yapılanlara karşı olacak diller “lâl” olmuş, gözler “kör”, kulaklar “sağır”…
Diyarbakır’ın, çığlıklarını duvarlarında sakladığı işkencehanelerinde yazdığı gibi bir durumdasın, Sur’da yaşayanlar olarak.
“Burada Allah yok, Peygamber izinli”
Bu kararı verenler, beş vakit namazlarını kılmak için on beş defa abdest alsalar da yetmez, temizlenmelerine. O kadar kirletir insan olanı, böylesi bir karara imza atmak.
“Evlerinizi boşaltın” demek kolay.
Evlerini boşaltacak insanlar nereye gidecek? Nasıl boşaltacak? Eşyalarını nasıl alacak? Bundan sonra nasıl yaşayacak? Zemheri ayazında ne yapacak? Kaç gün bu durumda kalacak?
Anlayan, dinleyen, cevap veren, çözüm bulan, acılarını paylaşan, yardımcı olan yok. Emir veren, emirleri ileten, sorgulamadan uygulayan, görevinde vicdan kullanmayan, insanların sonrasında ne yapacaklarını düşünmeyen acımasızlar var.
Nereye gidiyoruz?
“Evlerinizi boşaltın” talimatının hangi anlama geldiğini emri verenler, uygulayanlar bilmiyorlar mı?
Böyle bir talimat, evlerini terke zorlayan, yaşadıkları yeri, yurtlarını boşaltmalarını isteyenler, bu kişilere yer gösterdiler mi? Yeni bir yer, kalacak yurt, sıcak bir yuva gösterdiler mi?
Bu emri verenler ne kadar süreceğini, boşaltılan evleri koruyup koruyamayacaklarını, evlerin akıbetleri hakkında bilgiyi sahiplerine verdiler mi?
Emri verenler ve uygulayanlar, aynı şeyin kendi başlarına gelse ne yapacaklarını, ne düşüneceklerini, nasıl davranacaklarını hiç düşünmüşler mi? Kendilerine çuvaldız batırdılar mı?
“Evlerini boşaltma” çaresizliğinin nasıl bir şey olduğunu, gidecek yerinizin olmayışının ne kadar zor olduğunu, çocuklarınıza sıcak bir yuva sunamayışın ne kadar acımasız olduğunu, geleceğin, umutların bitirilmek istendiği noktada duran bir insanın hangi duygular/duygusuzluk içinde olabileceğini hiç düşündünüz mü?
Benzer sorunların “henüz” kaydıyla yaşanmadığı yerlerde, sıcak odalarında yalancı medyanın sunduğu pembe tabloları izleyen kardeşlerim, aynı durumla karşı karşıya gelseydiniz, sizlerden evlerinizi boşaltmalarını isteselerdi ne yapardınız?
Şu anda sizlerin bu durum hakkında doğru bilgilere sahip olduğunuz konusunda ne yazık ki olumsuz düşüncelere sahibim. İzlediğiniz medyayı ben de izliyorum ve o medya olayları olduğu gibi değil, kendilerinden sunulmasını istedikleri şekli ve içeriğiyle sunuyorlar.
Evleri terke zorlayanların “teröristler” olduğu söyleniyor. Bir an için, kendi kulaklarımızla duyduğumuz anonsları bir tarafa bırakalım ve yöre halkından evden çıkmalarını isteyen ve zorlayanların “teröristler” olduğunu düşünelim.
Bu durumda bile, yetkililerin, evlerini terk eden, terk etmek zorunda kalanlara bir yer, kalacakları bir yuva, iki lokma aş vermeleri gerekmez mi?
Onların, sokaklarda, çocuklarının sorgular bakışlarından ezilerek durmalarına, çaresizliklerine, umutsuzluklarına nasıl göz yumulur?
Devlet, neden onlara elini uzatmaz?
Bu güne kadar evlerini terk etmek zorunda kalan iki yüz bine yakın insana bu güne kadar nasıl bir yardımda bulunuldu?
Onlara yerleşim yeri gösterildi mi?
Onlara iki lokma yemek, iki battaniye, çadır veya benzeri bir yardım yapıldı mı?
Bu soruların tamamına olumsuz yanıt vermek yanlış değil. Ne medyada ne de gerçek yaşamda bu tür durumları yaşayanlara yapılan yardım konusunda en ufak bilgi görmedik, duymadık. Yapılsaydı abartılarak anlatılırdı. Anlatılmadığına göre yapılmadı.
Nasıl bir uygulamadır ki kendi vatandaşlarına “evlerinizi boşaltın” talimatı verilecek ve kaderleriyle baş başa bırakılacak!
Ve ne yazık ki coğrafyada,hem yönetenler açısından hem de yönetilenler açısından, yaşamın tamamı yasa dışı oldu.
Güç yasa olmuş, yasa dışılık yaşam...
“Evlerinizi boşaltın” diyerek insanları çaresiz bırakanlar, rahmetli anamın dediği gibi, “mezarlarınızda dik oturun inşallah.” (NT/HK)
* Fotoğraf: Evren Atalay - Diyarbakır/AA