Kemal Türkler, 1977 1 Mayıs'ında yaptığı konuşmasına dünya sendikal hareketinin temsilcilerini selamlayarak başlamış... Demek ki 38 işçinin hayatını kaybettiği o gün Taksim Meydanı'nı dolduran 500 bin kişinin içinde yurtdışından gelen sendika temsilcileri de varmış...
2009'da Taksim'e yürüyen Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) kortejinin içinde 100'ü aşkın yabancı sendikacı vardı. Hazırlıklar sırasında 77'deki bayramı ve acıyı paylaşan yabancı konukları davet etme fikri aklımıza gelmişti.
Sina Pamukçu'nun ismini ilk kez o zaman duymuştum. Dönemin DİSK Uluslararası İlişkiler Dairesi Müdürü olduğu söylenmişti. Yani benden 30 yıl önce aynı görevi yapan yoldaş, seleflerin selefi...
O zaman Pamukçu'ya ulaşamamıştık. Hayatına Belçika'da bir yerde sessizce devam ettiğini duymuştuk ancak. Sadece DİSK'in değil Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun (Türk-İş) bile ilk uluslararası ilişkiler uzmanı olduğunu hatta Türkiye'deki ilk sendika uzmanlarından biri olduğunu daha sonra öğrenecektim.
DİSK'in Sesi Dergisi'nin 1977 Haziran sayısında 1 Mayıs'a gelen konukların isimlerini ve bazılarıyla yapılmış röportajları bulduk. Ortadoğu ülkelerinden gelen konukların çoğunun ismi transkripsiyon hataları yüzünden anlaşılamaz haldeydi.
CGT Konfederal Sekreteri Andre Allamy'e ulaşmak için Paris'e telefon ettiğimizde santraldeki ağlamaklı sesle karşılaştık. Andre yoldaş kısa bir süre önce hayatını kaybetmiş. 1977'de Taksim'e Filistin sendikalarını temsilen gelen Muhammed Badran'ın izini bulduk. Muhammed Amca, işçi hareketinin ve Filistin direnişinin içinde geçen bir ömrün devamında Uluslararası Arap Sendikalar Konfederasyonu (ICATU) Genel Sekreter Yardımcısı olarak görev yapıyordu.
Badran, Taksim'de sular idaresinin duvarını görünce ağlamaya başladı. Gezi Parkı merdivenlerinde anlatmaya koyuldu. "Biz buradaydık, kürsü şurada... Kemal konuşuyordu. İnançlı bir yoldaşımızdı"
Muhammed Badran'ın ve CGT'lilerin içinde olduğu kortejimiz Almanca, İngilizce, Fransızca ve Arapça sloganlarla gaz bombaları arasında Taksim'e girdi. Sina Pamukçu'yu bulsaydık daha fazla kişiyle burada olabilirdik diye hayıflandım. Badran da "Saldırının ardından konukları Üsküdar'a götüren ince bıyıklı bir uluslararası ilişkiler sekreterini" sordu.
Kitap gibi bir hayat
Neden sonra, Aziz Çelik'in "Vesayetten Siyasete: Türkiye'de Sendikacılık " ismiyle yayınlanan doktora çalışması sırasında yaptığı görüşmeleri genişleterek hazırladığı bir kitap olduğunu öğrendim: "Sina Pamukçu'yla Sendikalı Yıllar."
TÜSTAV Sosyal Tarih yayınlarının 2010 Haziran'ında yayımladığı kitabı bir oturuşta okudum. Kitap Pamukçu'nun 1954'te "İşçi Yetiştirme Seminerleri" ve 1956'da Türkiye Gemi Adamları Sendikası'yla başlayan Belçika'daki sürgün günleriyle tamamlanan sendikacılık serüvenini anlatıyor. Türk-İş eleştirisi, Türkiye İşçi Partisi (TİP) tarihi ve DİSK'in kuruluşu birinci el kaynaktan aktarılıyor.
Aziz Çelik'ten Pamukçu'nun e-mail adresini alarak, sizli bizli yazdığım ve iki gün sonra ETUC Gençlik Komitesi toplantısı için Brüksel'e geldiğimi bildiren mektubuma hemen aynı gün "Arkadaş" diye başlayan bir yanıt aldım. Randevulaştık...
Birbirimizi nasıl tanıyacaktık? 30 yıl önce çekilmiş fotoğraflarını görmüştüm. Mesela Behice Boran ve Mehmet Ali Aybar ile beraber, mesela bir Türkiye Maden İşçileri Sendikası (Maden-İş) Kongresi'nde konuşurken mesela Türkler'in yanında tercümanlık yaparken... Buluşma yerinde bordo atkısıyla ve fötr şapkasıyla beklerken Elia Kazan filminden çıkıp gelmiş gibiydi, Ayhan Işık gibi şıktı. Geçmişi üstünde taşıyordu ama bugünden uzak olmadığını sohbet sırasında anlayacaktım.
Hayat hikâyesini okuduğum, makamında oturduğum ve göndere çektiği bayrağı taşımaya çalıştığım biriyle buluşmuştum. Önce kucaklaştık. Karşımda bir İstanbul beyefendisi vardı. Aynı zamanda Brüksel Başkent Bölgesi sakiniydi. Avukatlık yapmak istemeyen bir hukuk mezunu... Uluslararası işçi hakları aktivisti... Bir Orhan Taylan afişi, bir Timur Selçuk bestesi...
Anspach Bulvarı'nda soğuk havaya rağmen yürüdük. Opera kahvesine oturduk. Yol boyunca DİSK'li yıllardan bahsetti... Maden-İş'in kapısını çalışı, Kemal Türkler'le yurtdışı gezileri, TİP'in kuruluşu, 12 Eylül'de ve Belçika'ya zorunlu göç... Kemal Türkler, Rıza Kuas, İbrahim Güzelce, Mukbil Zırtıloğlu... ABD'de sosyalistlerle tanışması, Türk-İş'te Seyfi Demirsoy'la kapışması, Maden-İş'in IMF üyeliği, uluslararası sendikal hareket, sendikacılığın A'si Z'si... Kalbini kıranlar, unutamadığı arkadaşlar...
Söylentilerin aksine DİSK'in uluslararası yazışmalarda isminin "Revolutionary" değil de "Progressive" olmasının İbrahim Güzelce'nin direktifi olduğunu, sendikacıların otomobil merakını ve Kemal Türkler'in çevirmeni olmanın cilvelerini anlattı.
Biraz Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu'ndan (KESK) bahsettik. Biraz Türk-İş'in durumundan... Tutukluları ve MESS Grevi'ni konuştuk. Bu kitap gibi hayatın hangi bölümünü okudum hangisini bizzat dinledim biraz karıştırdım.
Küçük pembe bir zarf çıkardı cebinden. 12 Eylül 1980'de apar topar hazırladığı valizine atabildiği 1 Mayıs pullarını hediye etti. Kırmızı bir DİSK atkısıyla karşılık verdim. Türkiye'de bıraktığı eski dostların selamını ilettim. Emekli özel kalem müdürü Demet Abla'yı tanımadı ama Türkler'in özel kaleminde çalışan esmer genç kadın deyince hatırladı.
Devamlılık Esastır
Yanımda getirdiğimi söylediğim flash disk'i vermeyi unuttuğum için ertesi gün sürpriz yaparak Uluslararası Sendikalar Evi'ne (ITUH) geldiğini gördüm. Gençlik Komitesi'nin kahve molasında buldu beni.
Maden-İş tarihini anlatan filmi kendisine verdim. Avrupa'nın dört bir yanından gelen genç arkadaşlarla tanıştı. Şaşkınlıklarını gizleyemediler.
"Siz nasıl bir örgütsünüz? Üç kuşak birbirinizden kopmamışsınız. Bir örgütü örgüt yapan işte bu devamlılıktır!"
Sina Pamukçu'yla muhabbetimi kıskanmış olabilirsiniz, haset etmeye hiç gerek yok. Hepsi ve daha fazlası Aziz Çelik'in kitabında mevcut... Sina Arkadaş'ın sıcak tebessümü de satır aralarında... (KE/AS)